ESKİ HÜKÛMET CADDESİ'NDEN 
YENİCE MAHALLE'YE BİR GEZİNTİ      

Davut Sırrı Davutoğlu'nun anlatımına katkılar yaparak tasvir etmeye çalıştığım eski Hükûmet Caddesi'nde Osmanlı'dan kalma tarihî hükûmet konağının Cumhuriyet'in yaptırdığı, şimdi onun da yerinde yeller esen modern modern binasına taşınmasına kadar olan yaşananlar da uzun bir yazıya konu olacak kadar renklidir. Dilimin döndüğünce, o da sadece kırk yıl önce Polis Evi'ne dönüştürülen eski Özel İdare Müdürlüğü ve sonunda yıkılarak yerinde Öğretmen Evi yapılan eski Halkevi'ni anlatmaya çalışacağım. Hükûmet Caddesi'nin son döneminde elbette ilk yazımızda çizdiğim tablolardan iki bina dışında eser kalmamıştı. Ne yazık ki eski Hükûmet Caddesi'nden elimizde Cumhuriyet dönemi yapılardan şimdi polis yerleşkesi olan bina ile çaprazındaki Sülükçüler binası kaldı. Sanırım Sülükçüler binası da her ne kadar koruma altına alınmış olsa da son günlerini yaşıyor. İsterseniz ilk önce Özel İdare Müdürlüğü'nün Polis Evi yapılmadan önceki yıllarını oradan buradan fiskeler vurarak anlatalım. Buradan yazımda sözünü edeceğim kişilerin oturduğu Yenice Mahalle'nin de bugün yerinde Neşet Ertaş Müzesi bulunan eski vali konağının yakınlarından başlayarak Kılıççı'ya kadar yürüyelim.
EMEKLİ ÖĞRETMEN MAZHAR SAÇAK'IN PİYANGODAN ÇIKAN
PARAYLA SATIN ALDIĞI VİLÂYET MATBAASI KAPANDI

Benim okul hayatım dışında ilk tanıştığım resmî binalardan biriydi şimdi Polis Evi olan bina. İlk zamanlar Muhasebe-i Hususîye Müdürlüğü, Hususî Muhasebe Müdürlüğü, sonra da Özel İdare Müdürlüğü adlarıyla anılan bu binanın üst katında Özel İdare, alt katında ise Cevat Hakkı Bey'in 1924'ten itibaren eski deyimle sermuharrirliğini, yani başyazarlığını yaptığı “Kırşehir Vilâyet Gazetesi”nin matbaası bulunuyordu. Vilâyet gazetesini basıldığı matbaayı liseden felsefe öğretmenim olan Mazhar Saçak'ın Millî Piyango'dan kazandığı parayla açık arttırmadan satın alması üzerine resmî kimlikteki gazete yayın hayatına son verdi, buna çok üzülen Cevat Hakkı Bey de çok geçmeden bütün ömrünü harcadığı gazete gibi hayata vedâ etti. Bu değişimin üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra 12 Eylûl 1980 darbecilerinin Kırşehir'e atadığı valilerden, 1982-1984 yıllarında görev yapmış Aydın Özakın -ki ünlü yazarlarımızdan Aysel Özakın'ın kardeşiydi- tarafından iş başındaki darbeci askerlere yaranmak uğruna asker kökenli İçişleri Bakanı'nın emrine verildi. Mehmet Sağlam'dan sonra tarihî bina üzerine bir kat daha çıkılarak Polis Evi haline getirildi.
AKP'NİN ANAYASA TASLAĞINI HAZIRLAYAN PROF. ERGUN 
ÖZBUDUN ANKARA HUKUK FAKÜLTESİ'NDE HOCAMDI 

1957 yılında Kırşehir Lisesi'nin ilk mezunlarından biri olarak hayata atıldığımda ilk işim Ankara'ya gidip Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne kaydolmak oldu. Sonradan karar değiştirip bu fakülteden kaydımı sildirdim ve Hukuk Fakültesi'ne girdim. Hukuk Fakültesi'ne devam zorunlu olmadığından sınavlara dışarıdan girmek üzere Kırşehir'e döndüm. İşlerim dolayısiyle Ankara'ya gidişlerimde fakülteye uğrar, dersleri takip ederdim. Birkaç kere de benim gibi dışarıdan fakülteye devam eden Orhan Baycan'la dersleri izlemiştim. Hocalarımızdan biri de AKP'nin anayasa taslağını hazırlayan Ergun Özbudun idi. Özbudun hoca henüz profesör olmamıştı. Bugün Türkiye'nin ve dünyanın önde gelen Anayasa hukukçularından biri olan Prof. Dr. Ergun Özbudun Avrupa Konseyi'nin anayasa hukuku konularında danışma organı konumundaki 52 devletin üye olduğu Venedik Komisyonu'nun da üyesidir. Çıkarılan aflardan yararlanarak bugüne kadar Ankara Hukuk'taki kaydımı sürdürdüm, hâlâ da üniversitede kayıtlı öğrenciyim. Üniversiteyi henüz tamamlayamasak da hukuk fakülteli olmak, üniversiteli olarak yaşamak her şeye değer... E-2842 numaralı üniversite öğrenci kimliğini cüzdanımda hâlâ gururla taşırım.
CUMHURBAŞKANI CELÂL BAYAR EN BÜYÜK İKİ HATASINI 
KIRŞEHİR'DE ALPARSLAN TÜRKEŞ'E İTİRAF ETMİŞTİ 

Yenice Mahalle'deki Gazi İlkokulu'nda Mucurlu Arife Ünlü öğretmenimizin attığı sağlam temeller üzerinde Kale'deki ortaokul ve lisede her biri şimdiki üniversitelere hocalık yapacak değerde olan öğretmenlerimizden aldığımız feyzle daha körpe yaşlarda fikir ve düşünce âlemine dalmıştık. Bir yandan ANAP iktidarı döneminde yerine Öğretmen Evi yapılan Halkevi'nin, bir yandan Kapıcı Camii'nin karşısında, bugün Ticaret ve Sanayi Odası'nın bulunduğu yerdeki “Hâkim Nami Bey” oturduğu için olacak bu adla anılan üç katlı ahşap konağın en üstünde faaliyet gösteren Milliyetçiler Derneği'nin müdavimleri arasına girmiştik. Kim derdi ki Üçüncü Cumhurbaşkanı Celâl Bayar çok yıllar sonra MHP lideri Alparslan Türkeş'e en büyük hatalarından birinin bizim genç yaşlarda Kırşehir'deki şubesinin kapısını aşındırdığımız Milliyetçiler Derneği'ni kapatmak, diğerinin ise yetişip büyüdüğümüz Kırşehir'i ilçe haline getirmek olduğunu itiraf edecek ve bu tarihî itirafı da Alparslan Türkeş partisinin Kırşehir mitinginde yaptığı konuşma ile Kırşehirlilere açıklayacaktı. Milliyetçiler Derneği'nde sıkça rastladığımız Lütfi İkiz, ziraatçı Hakkı Demirsoy gibi ağabeylerimizi de bu vesileyle rahmetle anmadan geçemeyeceğim. Prof. Dr. Erol Güngör'le Kırşehir'de ortaokul ve liseyi okurken feyz aldığımız kişilerden Lütfi İkiz'in annesi Ayşe halanın evlâtlığı Saliha 1959 yılında kardeşim Tuncer'le evlenerek gelinimiz olmuştu. 
İLK OKUMA ZEVKİNİ HALKEVİ KİTAPSARAYI'NDA TATTIK  
İkinci uğrak yerimiz ise Halkevi'ydi. 18 Ağustos 1936 Salı günü Vali Mithat Saylam tarafından temeli atılan Halkevi'nin şimdi yerinde Öğretmen Evi yükselen binası kısa sürede tamamlanmıştı. Önündeki bahçede bir havuz ve bu havuz ile bina giriş yolu arasında Millî Mücadelemizin kahramanlarından İsmet (İnönü) Paşa'nın Kurtuluş Savaşı kıyafetinden esinlenilerek yontulmuş, belinde kılıcı, sırtında kaputu, başında kalpağı ile belleğimden silinmeyen, 1950 yılında CHP iktidardan düşüp mallarına el konulması ve Halkevleri'nin kapatılmasıyla birlikte kaldırılan, nereye atıldığı da bilinmeyen heykeli bulunuyordu. İki katlı Halkevi'nin üst katındaki büyücek salon Halkevi Kitapsarayı olarak düzenlenmişti. Halkevi'nin resimlerine bakarsanız binanın sağ başında yuvarlak bölümün üst katındaki kütüphanenin duvarında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün ünlü ressamlarımızdan İbrahim Çallı tarafından cumhurbaşkanlığı koltuğunda otururken yapılmış yağlı boya büyük resmi asılı salonunda ilk gazete okuma zevkini tatmıştık. Özellikle tek parti iktidarı CHP'nin yayın organı “Ulus” gazetesi ile “Ülkü” dergisi kütüphanenin ortasındaki büyük okuma masasından eksik olmazdı. Kare bulmacayla ilk kez “Ulus”un sayfalarında tanışmıştık. Kütüphane memuru Recep Boylu ağabeyimiz bizlere yakın ilgi ve güleryüzle yaklaşır, istediğimiz kitabı hemen bulup verirdi. Rahmetle andığım, siması ve uzun boyuyla belleğimden hâlâ silinmeyen Recep ağabey Halkevi kapatıldıktan sonra Devlet Hastanesi'nde başka bir göreve atanmıştı.
VİLÂYET MATBAASI ŞİMDİKİ POLİS EVİ'NİN ALTINDAYDI 
Halkevi'nin yanında bulunan Hususî Muhasebe Müdürlüğü binasının altındaki Vilâyet Matbaası'nın arka kapısından bahçeye atılan çöplere karışmış kurşun harfleri toplayıp satırlar haline getirerek ismimi  yazmaya çalışmakla başlayan gazete çıkarma hevesim liseyi bitirince matbaaya koşup başyazar Cevat Hakkı Tarım'la tanıştıktan sonra daha da artmış, ilk “Kırşehir Tarihi”nin de yazarı olan üstadı daha yakından tanıma onuruna kavuşmuştum. Binanın alt holünde soldaki ikinci kapıdan girip az yürüyünce hurufat kasalarının ağırlıkta olduğu büyücek bir salonda bulurduk kendimizi. Burası mürettiphane, yani yazıların dizilip sütunlar haline getirilerek sayfalar halinde tertiplendiği ve basıma hazır hale getirildiği yerdi. Salonun sol tarafında caddeye bakan oda idarehaneydi ve burada Cevat Hakkı Bey, o olmadığı zaman başmürettip Kındam'lı İsmail Efendi (Erkan) görev yapardı. İsmail Efendi'nin oğlu Nadir Erkan Kale'den okul arkadaşımızdı. Mürettiplerin arasında Abdullah Sungur unutamadığım isimlerden biriydi. Salona açılan sağdaki büyükçe odada ise kâğıdı elle sallanan ve elle çalıştırılan Alman malı emektar bir tipo baskı makinası ile küçük bir el pedalı vardı. İsmail Efendi gibi Kındam'lı olan Fehmi Efendi de bugün yediğimiz ekmeğe göre üç ekmek büyüklüğünde olan bir somun ekmeği yedi mi gazetenin tirajına göre bir saate varan süreyle volantın kolunu çevirerek baskı makinasını çalıştırıp gazeteyi basardı. 

Atatürk'ün son Kırşehir valisi Mithat Saylam tarafından 18 Ağustos 1936 tarihinde temeli atılan ve iki yılda yapımı tamamlanan Kırşehir Halkevi onüç yıl Kırşehir'in toplum hayatında büyük rol oynadı. 1951 yılında Demokrat Parti iktidarının CHP'nin mallarına el koymasıyla kapatılarak hazineye devredildi. Bundan sonra Kırşehir Halkevi'nin başına gelmedik kalmadı. Kırşehirliler ilk sinemayı buradaki tiyatro salonunda izlediler. Neşet Uz ve Ali Gökbulut tarafından bir süre sinema olarak kullanılan burada izlediğim ilk film “Aynaroz Kadısı” idi. Daha sonra Erkek Sanat Enstitüsü Kazankaya'dan buraya taşındı. Enstitü'den boşalan binaya Hirfanlı'daki Yetiştirme Yurdu nakledildi. Bina onarılırken çıkan yangında çatısı hasar gördü. En sonra da Kırşehirspor'a tahsis edildi. 1983'te iktidara gelen Anavatan Partisi'nin Millî Eğitim Müdürü Sefer Sinmez zamanında da yıkılarak yerinde bugünkü Öğretmen Evi yapıldı.