Kırşehir’de her şey değişti. Bozuldu bağlarımız, bahçelerimiz.

Kırşehir’de her şey değişti.
Bozuldu bağlarımız, bahçelerimiz.
Kalmadı anılarımızdan çıkmayan eski İkizarası, Ökse, Selafur, Karabacak, Şalgösteren, Üçgöz, Dinekbağı…
Mevsim kış, Şubat ayındayız. Hava baharı andırıyor, kışın ortasında adeta yazı yaşıyoruz.
İnsanlar gibi mevsimler de değişti.
Nasıl da geçiyor yıllar farkında değiliz.
Geçtiğimiz günlerde değerli dostum Dr. Erdal Ahat’la sabahtan akşama Kırşehir’i soluduk, Kırşehir’in geleceğini konuştuk. Kırşehir’i Kervansaray’dan Akbayır’dan seyrettik. Kırşehir yine bir garip, bir garipti! Sormayın gitsin…
En önemlisi uğruna her şeyimizi feda edebileceğimiz vatanımız olan büyük Atatürk ve silah arkadaşlarının kan ve gözyaşlarıyla kurduğu Türkiyemizin içine düştüğü durum bizi geleceğimiz adına endişelendiriyor, ama elimizden de bir şey gelmiyor ne acı ki.
İşte görüyorsunuz kahraman ordumuz sınır ötesinde, Afrin’de bölücü PKK/YPG’li teröristlerle mücadele ederken, İstanbul’da toprağa verilen ve aralarında Kırşehirli bir askerimizin de olduğu 12 vatan evladımızı şehit verdik.
Yine yüreklerimiz yandı.
İşte böyleyiz, böyleyiz işte!
İnsanoğlu her şeyi unutuyor, hayatlar alt üst oluyor, unutuyoruz işte!
Küçük bir örnekle başlayalım:
Gençlik yıllarımızdı bundan 40 yıl önce Kırşehir’in nüfusu 40 bin civarında idi. Kırşehirspor 1969 yılında zamanın valisi, hâlâ unutamadığımız devlet adamı o yıllarda Meytaş, Çemaş, Yem Sanayi ve Türktur gibi pek çok yatırımın öncüsü olmuş ve hâlâ saygıyla, şükranla anılan, hatırlanan ve geçtiğimiz aylarda vefat eden Mustafa Bezirgân ve o günkü Ticaret ve Sanayi OdasI Başkanı İhsan Yeşilli’nin öncülüğü ile kurulmuştu.
Kırşehirspor birkaç yıl Üçüncü Lig’te oynadıktan sonra İkinci Lige çıkmıştı. Şimdi görüyorsunuz Kırşehir’in merkez nüfusu 137 bini geçmiş, Petlas’ı var, Şeker Fabrikası var, Organize Sanayi Bölgesi var ve en önemlisi üniversitesi olan bir Kırşehir’in spor kulübü amatör ligde sürünerek sözde oynuyor. Bir türlü layık olduğu yere çıkamadı, belki bu yıl çıkabilir.
Bunu şunun için yazıyorum. Kırşehir öyle gözümüzde büyüttüğümüz kadar büyük değil, birlik ve beraberlik hiç yok. Ne var peki? Hasetlik, çekememezlik!
Yine söylüyorum gözümüzde büyüttüğümüz Kırşehir’in nüfusu artmıyor, ilçelerimiz beldeye döndü. Beldelerimiz kapandı köy oldu.
Kırşehir’in ilçelerine şöyle bir göz atalım.
Adı ve konumu itibariyle ilçe olan Akçakent, Çiçekdağı, Boztepe, Akpınar ilçe olsa ne olur?
Çiçekdağı’nı Yerköy yutmuş, Kırşehir’le ilgisi yok. Kaman’la Mucur’un nüfusu kadar Yerköy’ün nüfusu var. Şimdi Akçakent’te Çiçekdağı’nda, Boztepe’de Akpınar’da görev yapan kamu görevlilerine yazık. Buralara bir de yüksek okul açmışlar. Buralara gelen okuduğunu sanan öğrencilere yazık. Öğretim görevlilerine yazık. Yazık ki, sahipsiz Kırşehir’e yazık!
“Kırşehir’i seviyorum” diyenler, önce memleketinize gelin, sahip çıkın. Uzaktan Kırşehir’i sevmek güzel olur, ama yalan olur. Hayal olur, inkârcı olur.
Kırşehir’in siyasileri, atanmış ve seçilmişleri bu gerçeği düşünerek, bilerek, isteyerek Kırşehirimize ve ilçelerimize hizmet etmek mecburiyetindedirler, eserler getirmek zorundadırlar, yoksa hepsi vebal altındadırlar.
Bütün bu gerçekleri bildikleri halde, siyasetleri uğruna, makam ve mevkileri uğruna, çıkarları uğruna Kırşehir’e kötülük yapıyorlar, Kırşehir’in geleceğiyle oynuyorlar, ihanet ediyorlar. Onlar Kırşehir’in vebalinden kurtulamayacaklar! Bu dünyanın bir de öbür dünyası var… Unutulmasın!
Düşünün çevremizdeki komşu illeri, hepsi nasıl kalkınıyor, büyüyor, göç alıyor, ama Kırşehir büyümüyor, eriyor. Şu an Kırşehir’in il genelinin nüfusu 200 binin biraz üzerinde. Milletvekili sayısı bildiğiniz gibi. İki milletvekili olsa ne yazar!
Niye Nevşehir’in, Aksaray’ın nüfusu düşmüyor, milletvekili sayıları üç ve üzeri?
Şu an Kırşehir’in ilçelerini bırakın, Kırşehir’in merkezine bir bakın her taraf kırık dökük. Kırşehir’in yolları caddeleri 40 yıl öncesine geri döndü, Her taraf tamir edilmekle meşgul. Ne kadar kötü, ne kadar acı!
Saymak istemiyorum yıkılan, bozulan eski park ve bahçeleri.
“Benden olmayan yıkılsın, yok olsun” hesabı mı yapılıyor?
Diyorum ya hasetlik, çekememezlik ruhumuza işlemiş.
Bu Kırşehir kalkınır mı, düzelir mi, nüfusu artar mı? Geçiniz!
Kaderin böyle senin Kırşehir. Ne gelir elimizden yazmaktan başka.
Gelin bana inanmayacaksınız, Kırşehir’i çevre illerle kıyaslayalım. Niye böyleyiz? Çevre iller şu an bile turizm sezonunu açmış, turistler dolmuş. Sanayileriyle, ürettikleriyle katma değer elde eden, o illerini siyasileri her şeyi yaparken, biz Kırşehir’de çaresizlikler içerisindeyiz. Biz Kırşehir’de eskilerin yaptığını yıkmakla meşgulüz.
Bütün bunlardan utanç duyuyoruz, eziliyoruz, elem duyuyoruz.
Kayseri sucuğu, pastırması, mantısı ve mobilyasıyla marka kent olmuşlar. Kayseri’ye gelenler götürecekleri mantıdan, sucuktan başka her şey var. Ya Kırşehir’in?
Nevşehir’e gelen, ilçelerini gezerken kuruyemişçilerinden başka pek çok şeyi Nevşehir, Avanos, Ürgüp hatırası olarak götürüyorlar. Ya Kırşehir’in?
Yol boyunca Aksaray’ın girişinden çıkışına kadar Aksaray’da bilinen pek çok hatıra eşya, yiyecek, içecek alınıp satılıyor. Halısı, kilimi, yağı, sütü, kuruyemişi, kısaca her şeyi satılıyor. Ya Kırşehir’in?
Konya’yı Hz. Mevlana ile bütünleştirip anlatmak her gün yüzlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği, konakladığı, alış veriş yaptığı kentle Kırşehir’i nasıl kıyaslayacağız? Söyleyin ne olur bana.
Söyleyin bana Kırşehir’e nasıl turist çekeceksiniz? Hangi kafa, hangi zihniyet üzerine düşecek yeraltı şehirlerimizi, Kesikköprü Hanı’nı yeniden devlet eline alacak ve turizme açacak? Yiğit, yürekli, kararlı, çalışkan adamlara ihtiyacı var Kırşehir’in…
Bütün bunları istiyor, bekliyor Kırşehirliler; ilin yöneticilerinden, siyasilerinden. Hem de kısa zamanda…
Kırşehir’e gelenler bu ilin tanınmış mutfağı var mı, varsa yiyip içiyorlar mı? Güldürmeyin beni “Kırşehir’in mutfağı var!” diye.
Hediyelik hangi eşyamız var mı ki onları alsınlar?
Yok, yok Kırşehir’de hiçbir şey yok. Yalan, dolan idare ediyorlar.
Nevşehir’deki, Kayseri’deki, Aksaray’daki hanlar, yer altı şehirleri turist kaynarken, Kırşehir’deki hanlar da kaderine terk edilmiş, kendisine uzanacak bir el bekliyor. Yıkılmak üzere hepsi…
Birbirimizi kandırmayalım. Doğruları söyleyelim, gerçekleri dile getirelim.
Her şeyi güllük gülistan, iyi, güzel işler yapıldığını söyleyen hastalıklı kafalar, yağcılar, yalakalar utansın. Onlar öyle, böyle çıkarları için kuyruk sallayarak yaşıyorlar. Görev yaptıklarını sanıyorlar. Toplum onlara ne diyor biliyor musunuz?
Bir asır önceymiş büyüklerimizin yaptığı yemekler. Dokuduğu el işi halı ve kilimler. Şimdi var mı, Kırşehir’in halısı, kilimi? Şimdi bunları yapacak, üretecek, satacak kimse de yok. Hepsi sizlere ömür olmuş.
Mucur’dan Kaman yol ayrımına kadar ana bulvarımızda gündüzleri ve geceleri ne alınıyor, ne satılıyor? Var mı Kırşehir’in bir hediyelik eşyası, yiyeceği, içeceği?
Bir kere şehir içine yapılan o üst geçit Kırşehir’i mahvetti. Kırşehir’in ana bulvarını öldürdü. Bu üst geçidi yaptıranları, yapanları Kırşehirliler hep anıyor, konuşuyorlar. Onları hiçbir zaman unutmuyorlar, unutmayacaklar. Mezar taşları gibi duran bu üst geçitle anılacaklar!
Eh ne yapalım, Kırşehir onmuyorsa oy verip milletvekili seçtiklerimiz, belediye başkanı seçtiklerimiz unutmazlar herhalde.
Ah Kırşehir, sen yok musun beni böyle yine elemler içinde yazdıran!
Yazık ediyorlar bu Kırşehir’e.
Hiçbir il Kırşehir kadar sahipsiz değil.
Nevşehir’e kaptırdığımız ilçelerimiz ve köylerimizin de memleketine özlem duyarak yaşayanları, bu ilin siyasileri sivil toplum kuruluşları kafalarını iki ellerinin içine alarak düşünmelidirler. Bu ayıp onlara yeter de artar bile.
Her gün açıklama yapıyorlar, hiç inandırıcılıkları var mı?
Hiç birisi Kırşehir gerçeğini dile getiremiyor, çıkarları için oynuyorlar.
Söz sahibi kişiler Kırşehir’de şu an birlik ve beraberliğin olmadığını, ülkenin geleceğini düşünerek, Kırşehir için nasıl oy kullandıklarını, niye böyle yaptıklarını çok iyi analiz etmelidirler.
Menfaati için, çıkarı için ona buna kuyruk sallayanları bir kenara bırakalım. Kırşehir’i sevenleri Kırşehir’in içine düştüğü duruma kafa yormalarını isteriz. Kırşehir ölüyor, salasını veren de çıkmayacak korkarım.
Şimdi bu yazımı Dr. Erdal Ahat okuyacak. Yine bana yapacağı eleştirileri biliyorum. Diyecek ki; “Sen de haklısın dostum.”
Öyle ise ne yapalım?
“Ahi Baba” gibi her şeye, herkese “iyi” mi diyelim? Gerçekleri söylemeyelim mi? Yalan mı söyleyerek, yalakalık mı yapalım siz söyleyin.
Benim her şeye iyi, güzel deme gibi alışkanlığım yok. Ben ölümüne sevdiğim Kırşehir’in sorunlarını dile getirmekle, gerçekleri yazmakla gazeteci olarak kendimi mecbur hissediyorum.
Anlamayanlar varsın anlamasın.
Gün gelir, bir gün belki anlarlar. Ama o zaman iş işten geçmiş, olan Kırşehir’e olmuş olur…