Türkiye için şimdiden geçmiş olsun. Anadolu’da bir deyim vardır deyim değil, bir atasözüdür.

Türkiye için şimdiden geçmiş olsun.
Anadolu’da bir deyim vardır deyim değil, bir atasözüdür. “Davul bile dengi dengine dövülür.”
Kırşehir’de de sık sık bunu söyler, dilimizden düşürmeyiz. Bu şu demekti, eskiden düğünler, yöresel çalgılar eşliğinde davul zurna, mahalli sanatçıların türküleriyle, oyunlarıyla yapılırdı. Şimdiki izdivaç programlarındaki gibi seç, seç al yoktu. Başlangıçta istisnai durumlar hariç kız ve oğlan taraflarının, gelir yönünden olsun kültür yönünde olsun birbirilerine en yakın konumda olanlar tercih edilirdi.
Şehirde yetişen bir kıza arpa biçtirilemeyeceği gibi, köyde yetişen bir kızda şehir yaşantısına alıştırmak baya zahmet isteyen bir uğraşıdır. Davulun dengi dengine dövülmesi bunun için söylenirdi.
AB kurulurken anlaşmalardaki yazılı olan kaideler konulurken davulun dengini hesaplayamadılar, belki hesapladılar da yanlış değerlendirmelerden dolayı bu duruma düştüler. Avrupa Birliği’nin baş aktörü dümencisi durumundaki Almanya, kendi ekonomisindeki kalite ve iş disiplinine güvenerek, eski ulusal parası olan Mark’ına bir lakap taktı Euro.
Fakat bu yeni geline sahip olmak o kadar kolay değildi, okuntu dağıttığı davetlilerine düğünün kaidelerini anlatamadı ve de öğretemedi. Önce din faktörünü iyi kullandı. Vatikan’ın başına bir Alman asıllı papazı, siyasi ağırlığında kullanarak kilisenin çanının ipini eline aldı.
İkinci planda kendisine “abi” demeyen, demeyeceğini bildiği ve boyun eğmeyen devletleri ekarte etti. Çekoslovakya, Romanya, Yugoslavya (Türkiye’de bunların içindeydi ve hala de içinde fakat mesafenin uzak oluşu, Anadolu’nun kültür yapısı bazı planları uygulatmaya izin vermedi galiba). Roman halkı Çavuşesku’yu duvarın dibinde kurşuna dizerken, bir kuruş dış borcu yoktu. Keza Yugoslavya’da öyleydi ve de eğer Tito öldükten sonra kalkınmaya aynı hızla devam etmiş olsaydı bu gün Avrupa’nın en büyük devletlerinden birisi idi.
Şimdi gelelim yapılan düğünün kurallarına, şunu özellikle belirtmek isterim. Bilmeyenler iyi dinlesin. Benim Avrupa topluluklarında kesintisiz kırk senem geçti, bilerek söylüyorum. Avrupa halkı öyle söylendiği gibi refah içinde falan değil, belki Türkiye ve diğer ülkelere nazaran elit tabaka seviyesi yüzde olarak biraz fazladır. Yoksa herkes huzur ve refah içerisinde yaşıyor anlaşılmasın.
Gelelim diğer AB ortaklarına, heyecanlı bir kına gecesi yaşadılar, fakat eğlenceye fazla kapıldılar, içkide kolonu aşınca, sarhoşu tutacak adam kalmadı. Çünkü kına gecesinde herkes içti. Kına gecesi güya ortak masraflar karşılığında yapılacaktı. Fakat çiftçi Yorgi ağada, kırk köy ağası Alman ağa gibi yıllanmış en pahalı viski içmeye kalkınca, dibi delik olan cüzdanın ele alınır hali kalmadı.
Bu arada entrikayı çok güzel yapan ve iyi viskilerin üreticisi durumundaki İngiltere sadece viskiyi satmakla yetindi, zaten okuntu falanda vermemişti. O sadece ritme ayak uydurmaya çalıştı, halayın arkasında mendil sallayarak endişeyle durumu idare etti.
İngiliz dostlarımız hep öyledir her sazana atlamaz önce nasıl yakalanacağını hesaplar, tuzağını hazırlar ve sabırla bekler ve de öyle yaptı. Diğer ortakların ödevleri hep ayrı ayrı idi, Rusya’nın önünü kesmekle görevli okuntuculara fazla iş düşmedi, düşemezdi de çünkü kışın üşümeyi kimse göze alamazdı, yan bakanın gazını Putin hemen kızardı ve de öyle yaptı. Almanların Karadeniz’i kuzeyden dolaşarak Kırım ve Azerbaycan üzerinde uzak doğuya ulaşma hayalide suya düştü. Önüne Rusya tarafından gerilen seti aşamayacağını anlayan Hans, başka alternatifler arayışına geçti. Hedef Türkiye´yi parçalamak ve kontrol altına almak. Beklediği gelişme bir türlü olmadı.
Gelelim öbür ortaklara, kadim dostumuz ve has komşumuz, karpuz satmakla Türkiye’de aldığı zeytini iki mislide olsa Avrupa’ya pazarlamakla, bu eğlencenin masrafını karşılarım zanneden Yunanistan hava kaçırdı, bu işin şakasının olmadığını şımarık komşumuz öğrendi fakat çok geç ve acı bir şekilde öğrendi.
Genç solcunun seçim kazanması ve polümleri işe yaradı, borçlarının bir kısmını sildi bir kısmını da erteleterek biraz suni nefes aldı. Türkiye’yi güneyden kuşatmak ve her aklına geldiğinde Türkiye’yi tehdit etmekte kullandığı masa, Kıbrıs Rum kesimine zaten her gün düğün bayram, fazla bir endişeleri de yok AB bunlara bakmaya mecbur, Avrupa’nın çöpe attığı ekmek kırıntısı yeter.
İtalya’ya gelince, adamların verdiği vergi başbakanlarının saç boyasına yetmedi ve bir sürü borç takarak toz oldu gitti. Öğrendiğimize göre façasını düzelttiriyormuş. Esas düğünde ev sahipliği konumundaki diğer ikinci ortak Fransa’ya gelince, bunlar sarhoş numarası yapar masa altında tekme atarak siyasi manevralara ahlâksızlıklar da sokarak hem kaçak güreşir, hem de masa üstünde kaptığı şişeyi söylevleri meze olarak incilin içine sarıp, Afrika’nın geri kalmış ülkelerine fahiş fiyatına pazarlarız diye düşünmüşlerdi. Fakat olmadı, onların zaten hesabı olmaz, onlar şantaj ve tehditle tarih boyu yaşantılarını sürdürmüşlerdir. Onların yaşamı sömürü ve katliam kültürü üzerine kurulu.
İşte kısaca durumlar bundan ibaret Türkiye´yi Allah korudu bütün planlar suya düştü diyemeyeceğim daha henüz tehlike atlatılmadı. Ortakların ana hedeflerinde bir tanesi de, Türkiye´nin tıraşlanmasıydı. Fakat berber haylaz çıktı, makası tarağı bırakan ağasının kucağına oturarak canını zor kurtardı, bir ikincisi dükkânı yanlış yere açtı.
Türkiye’yi bölmeye güçleri yetmedi ve de yetmeyecek Kürt vatandaşlarımın ve kardeşlerimin çok dikkatli olması gerekirken, bazı şarlatanların peşine takıldı ve soluğu en rahat yerlerde yani kodeslerde aldı. Yalnız bazı endişelerim var bu endişelerimi burada yazmayacağım inşallah da yanılırımda yazmam.
Alman dostluğu hikâyesine gelince, Almanlar hemen hemen iki yüz yıldan beri Türkiye ile iç içe, Osmanlının istikrarsızlığa girdiği yıllarda Almanlarda Türklerin iç dünyasına girmeye başlamışlardır.
İki dünya harbinin ikisinde de bizi kullanmışlardır ve hiçbir zaman bizim yararımıza hareket etmemiştir. Bu nasıl dostluksa, hatta Ermeni olayları hakkında bütün belge ve bilgilere sahip olduğu kanısındayım ve de öyledir birinci dünya harbi sırasında Osmanlı ordusunun genelkurmay başkanı kimdi.
Fransızların ve İngilizlerin o günlerde oynadığı oyunlardan hiç mi haberdar değillerdi, ben inanmıyorum. Son zamanlarda Fransa’nın Ermeni diasporasının etkisi altında kalarak Türkiye´yi köşeye sıkıştırma operasyonuna seyirci kalan Almanya hiç mi bir şey yapamazdı en azından arşivleri açacağını bile söylemesi bir dostluk işareti sayılırdı onu bile yapmadılar bu mu dostluk, hadi canım sende. Ancak Merkel zaman zaman, şimdi sahtekârlıkla suçlanan Sarkozy ile sarılıp öpüşerek güya birlik mesajı verdi, tabi yutan oldu ise.
Fetocuğun döküntülerini kucağına alarak onların koruyucusu rolüne soyunması, sadakatsizliğin ve dostluğun bir örneği.
Durum kısaca bu iken Türkiye ne yapmalı.
1-Türkiye yönünü güneşin doğduğu yöne çevirmeli hiç vakit kaybetmeden.
2-Ulaşım ağını en kısa zamanda halletmeli, kara yoluyla beraber demir yollarını. İkisi de çok önemli.
3-Batı devletlerin hepsi dâhil, mümkün mertebe hiçbirine borçlanmamaya dikkat etmeli.
4-Türki Cumhuriyetlerle sıkı temas halinde olmalı, geçmişteki hatalar tekrarlanmamalı ve bu beraberliğin organizasyonunu Azerbaycan kardeşlerimizle beraber yapmalı.
5-Ticari ilişkilerde suiistimale meydan vermemeli, üçkâğıtçı ve sahtekârlara en kısa zamanda gereken ceza verilmeli.
6-Ticari ilişkilerde, abilik pozisyonuna girilmemeli karşılıklı çıkarlar konuşlanarak halledilmeli.
7-Komşularla ilişkileri sıcak tutmalı, bilhassa Suriye işine ve içine fazla karışmamalı ve diyalog kurularak çözüm aranmalı, ne yapıp edip en kısa zamanda halledilmeli. Geç kalınmışlığın faturası büyük olur Türkiye için.
Pek çok öneriler sıralanabilir Bilhassa Azerbaycan kardeşlerimizin, bütün ikili ilişkilerde onların muvaffakatını almadan hiç bir müzakerelere girilmemeli, onları kırıcı hareketlerden kaçınılmalı. Kardeşliğimiz çıkar amaçlı kullanılmamalı.