Salih e-posta mesajında “Abi, yarın gazetemizin kırk altıncı yaş günü” demeseydi ben de unutmuştum doğrusu...

Tabiatın müjdecisi Mart ayının 28'inde tabloid boyutta kâğıdı elle sallanan pedalda basılmış gazetecik olarak yayın hayatına atılan ve giderek serpile serpile büyüyüp bugünkü ileri teknolojiye ulaşan “Kırşehir Çiğdem”in ilk çıktığı günlerde bin bir zorlukla nasıl mücadele ettiğini herhalde en çok ben bilirim. Çünkü ben de yüksek tahsili bırakıp aynı mesleği seçmiş, aynı zorlukları çekmiştim.

Kırşehir'de basın hayatını Kırşehir Muhasebe-i Hususîye, yani son adıyla Özel İdare Müdürlüğü'nün Cumhuriyet'in ilânından 15 ay sonra 3 Şubat 1925'te kendi matbaasında yayınlamaya başladığı yarı resmî “Kırşehir” gazetesi çeşitli aşamalardan geçerek 36 yılda kaç sayı çıktı bilmiyorum. “Kırşehir” adlı vilâyet gazetesinin kapatılmasından bir yıl önce, askerlik görevimi bitirdikten bir buçuk ay sonra da ben 30 Temmuz 1960'ta ilk gazetemi Ertuğrul Ersan'ın Azim Matbaası'nda çıkarmaya başladım. Ertesi yıl kurduğum kendi matbaamda yerel gazeteciliğe devam ettim. Son çıkardığım “Kırşehir'in Sesi” 6 Nisan 1994 tarihini taşıyordu. Demek ki aradan 33 yıl, 8 ay, 8 gün geçmişti. Bu süre içinde 10 isim altında ikisi Mucur'da olmak üzere toplam 5701 nüsha gazete yayınlamıştım. “Kırşehir Çiğdem” benim rekorumu kırmış, 45 yıl içinde benden fazla nüsha gazete çıkarmıştır tabiî ki...

Geriye dönüp baktığımızda her ne kadar kendim gazete çıkarmamış olsam da birçok ulusal gazete ve ajansın muhabirliğinin yanı sıra kalemi elden bırakmayarak “Kırşehir Çiğdem”i yazılarımla destekledim. Gördüğünüz gibi hâlâ da yazıyorum. Bizim meslekte geçerli bir söz vardır, matbaa mürekkebini bir kere yaladınız mı artık bırakamazsınız.

Yerel gazeteciliğin ilk günlerinin kısa tablosunu çizdikten sonra sözü 45 yaşını bitirip 46'ya ayak basan “Kırşehir Çiğdem”e getirmek istiyorum. Gazete çıkarmak kolaydır, ama zor olan eğilip bükülmeden her türlü zorluğa göğüs gererek ona ruh vermek, bağımsız yayınıyla kamuoyunda geçerli kimlik kazanmaktır.

İşte “Kırşehir Çiğdem” bunu başarmıştır. Şimdi gazeteciyim diye geçinenlere muhabirlik yaptırsanız bir haberi doğru dürüst yazamaz, sınıfta kalırlar. Ama bunların tafralarından yanlarına varılmaz. Gazetecilik adına perde gerisinde akla sığmayacak çıkarlara dayanan entrikaların çevrildiği günümüz ortamında bu mesleği onuruna yakışır biçimde icra etmek artık çok zor hale gelmiştir.

Gazete bayilerinin önündeki standlara şöyle bir göz atınız; okunacak, içinizi ılıtacak kaç gazete görürsünüz? Ne yazık ki teknik ilerledikçe insanlık gibi gazeteler de itibar kaybetmiş ve kaybetmektedir de... Gazetelerin kâğıda muhtaç hale gelmesi herhalde Tanrı'nın itibar fukaralarına biçtiği ceza olsa gerek!

Sözü fazla uzatıp bana ayrılan yeri aşmadan “Kırşehir Çiğdem”i çıkaran Şevket-Salih Güner kardeşlerin yetişmesinde payı olan bir ustaları olarak 46'ncı yaş günlerini gönülden kutluyor, yanaklarından öpüyorum. Daha nice yaş günlerinde sağlıkla buluşmak üzere...