Son günlerde dünyada hava kirliliği konusunda alarm derecesinde demeçler veriliyor ve raporlar yayınlanıyor. Ne yazık ki Avrupa’da havası en kirli on şehirden sekizi Türkiye’de, onların raporlarının önemi yok zaten hastalık çeşitliliğine göre ne kadar önde olduğumuz belli.

Son günlerde dünyada hava kirliliği konusunda alarm derecesinde demeçler veriliyor ve raporlar yayınlanıyor.
Ne yazık ki Avrupa’da havası en kirli on şehirden sekizi Türkiye’de, onların raporlarının önemi yok zaten hastalık çeşitliliğine göre ne kadar önde olduğumuz belli. Kanser olaylarının en çok görüldüğü ülke yine Türkiye.
Kıskançlık konusu olsa, bu konuda da önde olalım diyeceğim ama insan sağlığı konu olunca üzülmemek elde değil. İlaç endüstrisi gelişmiş Avrupa ülkeleri, sadece Türkiye’de görülen hastalıklar için özel ilaç üretiyor.
Evet, aynen öyle. çünkü Anadolu’da görülen hastalıkların pek çoğu sanki bölgeselmiş gibi Avrupa’da tanınmıyor bile.
Kırşehir’in batı köylerinde yani Sevdiğin, Kortulu, Karakurt, Sıdıklı yöresinde Toklumen’e kadar olan bölgeler, kanser olayının en çok görünen bölgeleri. Pek çok arkadaşımın kanser tedavisi gördüğünü ve bir kısmının genç denecek yaşta vefat ettiğini üzülerek söyleyebilirim.
Bu köylerin içme suyu kaynağı, Emirburnu ve Meşeli Dağ denen yerlerde, gerek sondaj gerek çeşme olarak karşılanır. 15-20 kilometre boyutu olan bu dağ eteklerinde onlarca mandıra var ve hatta üç köyün içme suyu kuyusunun yakınında, 5-10 binlik sığırlık mandıraya 300-400 metre uzaklıkta.
Bu konuyu yetkili mercilere defalarca bizzat gitmeme rağmen ve defalarca, gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”e yazmama rağmen hiç bir netice alamadık. Maalesef dalga geçer gibi orada yaşayan köylülere iş sahası yaratılıyormuş.
Hatta kuyusu olan köy muhtarlarının girişimleri olduğunu duydum bir netice elde edemediklerini biliyorum.
Mandıraların Kızılırmak boylarına yapılması ne kadar isabetli olurdu, fakat nedense otlakiye ve meralara yapılması mantıklı bir girişim değildir. Bilhassa içme suyu kaynaklarının başına mandıra yapılması nasıl bir mantıktır, anlamak mümkün değil.
Buraya kadar yazdıklarım yeraltı kirliliği. Bir de yer üstü kirliliği var ki zaten kirlenen hava ile yağan yağmur suları içme sularına karışıyor.
Hava kirliliğinin yüksek olduğu şehirlerden bir tanesi de Kırşehir’dir. Fakat Kırşehir nüfusu az olduğu ve hava kirliliğinden etkilenecek büyüklerimiz olmadığı için pek önemsenmez. Kırşehir’in konumu dolayısıyla hava sunfilasyonu yok. Şehir merkezi doğalgaz ve termal ısıtıcıyla ısınmasına rağmen, yakıtların pahalı olması dolayısıyla ucuz kömür kullanan kaloriferli evlerin yardımıyla hava kirliliği üst düzeydedir.
Şehir içerisinde olan fırınlar, Petlas’ın bacası kadar duman yayarken Kırşehir Belediyesi sadece seyrediyor. Hava kirliliğine sebep olan en önemli konu, arabaların egzoz dumanı ve birde bu arabaların egzoz susturucuları çıkarılıyorsa ki (bu çok yaygın bir değişiklik). Şehir içine giren kamyonetlerin ve dolmuş denen zehir saçan arabalardan başka öğrenci taşıyan minibüslerin fazladan katkısı olarak trafiği allak bullak etmesi de artışı.
Çok önemli ve yetkililerin hiç nazari dikkate almadığı bir uygulama vardır ki akıllara zarar. Arabaların sıkça kullandığı ara yolların parke yani kilitli taşlarla döşenmesi. Bunu bizzat belediyenin yetkilileriyle görüştüm fakat nafile.
Laboratuvar ortamında üretilen çimento ve kumla karıştırılarak yapılan bu taşlar, her araba geçişinde un gibi küçülerek havaya karışıyor ve bu havayı şehirde yaşayanlar teneffüs ediyor. Neticeyi yetkililer düşünsün eğer zamanları varsa.
Eskiden her evin pazar sepeti olurdu ve her evde birden fazla pazar fileleri bulunurdu. Her bakkalın tezgâhında kese kâğıdı olurdu. Doğada zor eriyen ve hatta otlayan hayvanların bile zaman zaman yemeye çalıştığı ve her su başında derelerde doğadaki plastik poşetlerin sebep olduğu kirlilik tartışılmayacak kadar fazladır.
Cumhuriyet zor günler geçirirken, sanki uzatmaları yaşıyor gibi.
Gün geçmiyor ki Atatürk üzerinde ağır hakaretler ve küfürlerle, toplumun sabır sınırlarını zorlayanlar var ve bunlara resmi ağızlardan tek kelime çıkmıyor.
Neler oluyor ve nereye doğru gittiğimizi başka bir yazıda anlatacağım. Atatürk’e ve Cumhuriyet’e küfür edenlerin sayısı zaman geçtikçe artış gösteriyor.