Devletin tabutunda tüm halk omuzlarda

Ben, bu ülkede bir çok şeyden habersiz, kendi kuytusunda yalnız kendisine; kendi barışına, huzuruna, sükunetine, yüreğine sarılmış Kırşehir’in savaşçı evladıyım. Bu kentte ölüm olmaz, öldürmek; yakmak, yıkmak, yok etmek olmaz, biri bir diğerinin dünyasına namlu çevirerek.


Hatta bu yüzden Aşkın ve Savaşın İzleri kitabımda, bir şiirimde şöyle bir dize geçer.
“Vatansızlık taş gibidir” derdin Neşet Usta…
Ne çok arındırdın kötülüklerden bizi,
Gittin,
Bizi, yalanların ve çalanların ayazında koydun…
Sanırım bağıran en haklı dizemdir benim.
Halkına ve yurduna pusu kuranlar arasında kaldık, koş gel Nene Hatun, torunun Mehmet’i vurdular. Daha dün Haçlı’ları kovaladığımız Suruç’ta gencecik evlatlarına kıydılar. Eşinin ve evladının yanında devrildi Arslan Binbaşı. “Üç Çocuk Yapın!”derdi.
Şimdi anladım bu önerinin, nasıl bir matematik olduğunu. Her bir çocuğun gerilla ve Mehmetçik karşılaşmalarında çarpanlara ayırma, Suruç’ta eksilme, Ergenekon’da toplama, BOP’un koyduğu kuralla nasıl vicdansız bir bölünme olduğunu. Üç çocukta kaygımız, ekonomide ve işsizlikte daralma iken, şimdi anladım Kİ her bir aileden 3’ün fazlasını alırız anlamına geliyormuş bu hesaplama, ya oğul olarak, ya baba olarak, ya da öldürülen Hasan Komutanın eşi Sultan Kaymaz olarak. Ne derin bir hesapla-ş-ma. Ne derin vicdansızlık. Ne derin bir korku ki, çukurlarımız da çoğalan halk cesetleri.
“Biz Apo’ya Söz Vermişiz” diyenler, biz de Mustafa Kemal’e söz verdik.
“Benim bozkurt yurdum’’ diyenler, Apo’nun idamına “hayır”ına imzayı siz verdiniz.
“Sosyal demokrasiyi inşa edeceğiz” diyenler, Mustafa Kemal’in değerlerini AKP’nin ezimine izin verdiniz.
“Üç çocuk” diyenler, bir gider bin geliriz.
Ne arını koydunuz bu ülkenin, ne de yaşanılası tarafını. Amerikan Faşizminin ağlarına kör bir yarasa gibi düştünüz, vatanı kaynar sulara düşürdünüz. Olmaz olsun iktidarınız, olmaz olsun barış temenniniz, olmaz olsun diliniz, olmaz olsun koalisyonunuz.
Amerikan dipçikleri yarın dayansın kıyınıza. Görürüz o sevimli bürokrasinizi, o deriden örülme makamınızı, ipekten kravatınızı, görürüz ensenizde kaçarken sizler kurtuluş mücadelesinden ensenize tırmanan ceketlerinizin yırtmacını.
Yalakalığın, soygunun, vicdansızlığın, halkla oyun oynamanın vebali çok ağırdır. Bunu defalarca söyledim. Ve görürüm o vakit ışıklı medya plazalarında ahkâm kesen dönek yazıcıların düşmana yakarışını, direnen zavallıkla.
Oysa şu saatten sonra, ne desem ne fayda, siz hep birlikte aldınız bu halkı iktidarınızın tabutlarına çivilediniz.
Her gün yükselen ölüm haberleriyle, devletinin tabutuna çivilendi tüm halk, yine kendi halkının omuzlarında karanlığa taşınarak.