Devlet adamı, politika adamı “Devleti iyi yönetmek, namuslu olmak sanatından ibarettir. ” Thomas Jefferson Bu özdeyişe göre bir de ''namuslu olmak sanatı'' vardır.
Devlet adamı, politika adamı“Devleti iyi yönetmek, namuslu olmak sanatından ibarettir.”
Thomas Jefferson
Bu özdeyişe göre bir de ''namuslu olmak sanatı'' vardır. İşte bu sanat hiçbir kitapta, hiçbir okulda, fakültede yazılı değil. Dersi, kitabı, kütübü yok. Bu namuslu olmak sanatı, bütün sanatları yaratan sanat. Büyük kuramcı ve eylemci Kırşehirli Pir Ahi Evran'ın ''sanat ahlâkını'' bütün ahlâk dallarından üstün saymasının nedeni de bu olmalı.
Ne demiş Eflatun, ''ya devlet adamları bilge olsaydı ya da bilgeler devlet adamı.''
Çağımızda yönetim bilimleri işte bu sihri aramaktadırlar. Bilgelerden devlet adamı yaratacak kadar bir olanağımız yoktur. Ancak, devlet adamları biraz bilge olabilirler. Atatürk, tam bir bilgeydi. Kamu hukuku dalının sarsılmaz adamıydı. Fikir adamıydı, sanatçıydı. Siyasetçiydi. Politikacıydı. Edebiyat ve tarihi sindirmişti. Her yönüyle mükemmel olan çok yönlü bir bilgeydi.
Bunu İsmet İnönü izledi. Aynı ekolün büyük bir devlet adamı oldu. Kendini arka plana itti. Ulusu, devleti, devrimi, kamuyu ön plana çıkardı.Günümüzde bu tandansı yakalamış iki siyaset adamı var.
1950’li yıllarda Kırşehirmli bir Oszman Bölükbaşı. Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit. Henüz erken olmakla beraber bu tutarlı çizgiye yaklaşım sağlayan bir başka lider de Deniz Baykal'dır. Binlerce kişinin kanlı gömleğini üzerinde taşıyan kişilerin devlet adamı vasıfları zulmet ve zorbalıktır! Bunların demokrat, salt çağdaş gözükmesinin bence bir inandırıcılığı yok!Kuzu postuna bürünmüş kurt gibi geliyor bana.
Sözü şuraya getireceğim. Bilindiği gibi 4125 sayılı ve 27.10.1995 günlü ''Seçimlerin temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Siyasi Partiler Kanunu ve Milletvekilleri Seçimi Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un Anayasa'ya aykırı olması nedeni ile,90 üzerinde yasama meclisi üyesi,anılan yasanın iptali amacıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.İptal başvurusunu 11 asıl üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi'nin saygın ve seçkin üyeleri karara bağlayacak.Anayasa Mahkemesi rejimin son teminat ve güvencesi.Bu nedenle diktatörlük esasına dayalı rejim kurmak isteyenler 12 Eylül 1980 öncesi, Anayasa Mahkemesi'ni de bombalamışlardı.Bu Mahkeme'yi şimdilerde demokrasinin havarisi geçinenler söz ve işlevleriyle bombalıyorlar.Yani, bindikleri dalı kesiyorlar. Bakınız Başbakan Çiller ne demiş:
''Yüksek yargı organı erken genel seçim yasasını iptal ederse bunu, siyasi tavır sayarım. Bu kararı uzatmak çok büyük hatadır.Neden bu karar uzatılıyor, anlamıyorum. Siyasetin önünü tıkıyor. Bunalım yaratıyor. Kaos beklentisi yaratıyor...''
Anayasa Mahkemesi'ni sayın Başbakan İcra Tetkik Hakimliği ile karıştırıyor. Seri muhakeme usulüne göre karar versin.Başvuru dilekçesi yüzlerce sayfalık. Ciddi bir iptal istemi var. Bunun için hemencecik karar verilemez. Bunun bir hiyerarşik oluşumu var.Yargılamanın da bir diyalektiği vardır.Acele karar hatalarla dolu olur. Acil karar, adaleti tanımamaktır. Rejimin hiyerarşik düzende en üst kurumu olan bu yüce kurumu yıpratmaktır. Kökten dincilere, bölücü ırkçılara fırsat vermektir. Bindiğimiz dalı kesmektir.Uygarlık tarihi adalet uğruna trilyonlar harcamıştır. İptal olursa,yılın başka ayı yok mu, o aylardan birinde seçim yapılır, olur gider. Sanki seçimden sonra meclise altın yumurtlayan tavuklar mı dolacak. Eflatunlar, Sokratlar, Farabiler, Yunuslar, Şeyh Bedrettinler,Hacı Bektaşlar, Ahi Evranlar, İbni Haldunlar, Ak Şemsettinler mi dolacak.Oraya gene Türk insanı gidecek.Yapıca son derece zayıf insanlar üşüşecek.Tabi içlerinde örnek teşkil edenlerin varlığı da bizi gururlandıracak.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, her zamanki Bilge Hukukçu üslubuyla Başbakan'ın sözlerini yanıtlıyor:
''Biz yasama organının bir düzenlemesi hakkında, yine yasama organı üyelerinin açtığı bir davayı inceliyoruz.Biz, vicdanımızı yastık yapıp yatıyoruz.Anayasaya bağlı olarak karar veriyoruz. Anayasa Mahkemesi'ni ayıplamak, değil Türkiye'de dünyada hiç kimsenin hakkı değildir. DEMOKRASİ BİR TERBİYEDİR.BUNUN İLK KOŞULU DA HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE İNANMAKTIR.ADALETE BAĞLANMAKTIR...''
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel büyük bir kamu hukukçusu üslubuyla tartışmaya katılıyor:
''TÜRKİYE KURUMLARINA OLAN İNANCINI YİTİRİRSE O ZAMAN DA SAÇ SAÇA BAŞBAŞA GİRERİZ.Türkiye bir anayasal hukuk devletidir.Yapılan her işin anayasaya,hukuka uygun olması lazım.Allah'a şükür olsun,devletimizin kurumları vardır.Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'nin olmadığı zamanlarda çok büyük tartışmalar olurdu....'' Son zamanlarda da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Anayasa Mahkemesi bazı yasaları iptal edince “Efendi siyaset yapacaksan cüppeni çıkar da gel! ''demek aymazlığını göstermiştir!
İşte devlet adamının görüşü, işte çiğ politikacının temel hukuk kurallarından bile yoksun değerlendirmesi.
Yazımızı bir başka yazarın sözleriyle bitirelim:
''Hakiki devlet adamı, Meclis’te ülkenin ana sorunları müzakere edilirken, partisinin gelecek seçimlerde alacağı oyu değil,gelecek nesillerin saaddetini düşünür.'' (Dr.Schaeffer, Cumhuriyet,6.3.1970)
Devlet adamı, ufkun ötesini,dağın öbür tarafını görmeye çalışır.Yarını, gelecek kuşakları tespit eder.Hatta 100 yıl sonrasını düşünür.Bin yıl sonrasını düşünür.Politika adamı ise seçimleri nasıl kazanacağını;halkı nasıl kandırıp kazıklayacağını! Çoluk çocuğunun, yedi neslinin çıkarını düşünür!
(x)Yazarın, ''Edebiyat Penceresi'' adlı eserinden.