Gençlik günlerimiz geride kaldı sanırım. Yaşlanıyor, her gün bir yerimiz sızlıyor, hareketsizliğin ardından kilo alıyoruz maalesef…
Tabi “56 yaşındayım” dediğimde pek de yaşlı olmadığımızı söyleyip, bize moral veren dost ve arkadaşlarımız çok olsa da yaşayan bilir bunu…
Belimiz bükülüyor, dermanımız, mecalimiz her geçen gün, her geçen günü aratıyorsa kabul etsek de, etmesek de yaşlanıyoruz demektir artık.
Kırşehir’de çocukluk ve gençlik yıllarım aklıma geliyor, bazen o günlere dalıyorum. Bazen üzülüyor, bazen “hey gidi günler!” diyorum.
Ne günlerdi o günler…
Kırşehir’de o yıllarda insanlar bolluk içinde değil, kıt imkânlarla geçinip giderken, bugünkü gibi cadde ve sokaklara sığmayan otomobil yok denecek kadar azdı.
Ben ilk otomobilimi 1998 yılında ancak alabilmiştim. O da ikinci el, lüks hiç değil.
Kendi yağımızla kavrulup gidiyorduk. Ama bugünkü gibi gelecek adına umutsuz değil, çok umutluyduk.
Gece-gündüz çalışıyor, mücadele ediyorduk.
Zaman acımasız ve öyle hızlı geçti ki!
Evliliğimin dokuzuncu yılında ilk çocuğumu kucağıma alışım ve ardından iki evlat daha…
3 çocuk… Eğitimleri ile hala boğuşuyor, en iyi eğitimi alıp, toplumu faydalı olmaları için her şeyden tasarruf ediyoruz.
İşte böyle bir ömür geçip gidiyor,
3 yıl önce düşüp kolumu kırdım, bugünlerde de kalbim tekliyor. Şimdi ayakkabımızın ucuna bakıyorum. Nerede düşüp kalacağımı bilmiyorum.
İşte ömür böyle dostlarım. Biz fedakârlık yaptık. Kendimizi feda ettik…
Bu hayatta neler gördüm, neler yaşadım burada günlerce yazsam bitiremem elbette.
Ama yaşadığımız sıkıntıların büyük kısmında dost, arkadaş ve akraba darbesi yediğim çok oldu desem sanırım hiç de abartmamış olurum.
Oysa benim çocukluk ve gençlik yıllarımda insanlar bu kadar vefasız, ekmeksiz değildi.
Kaypak, döneklik ve ikiyüzlülük demek ki o zaman insanların içine, ruhuna hiç o kadar işlememişti.
Şimdi öyle mi?
“Benden sonrası tufan!” mantığı her şeyin önüne geçmiş durumda!
Evet, benim gibi Kırşehir’de dostlarımız, arkadaşlarımız ve akrabalarımız nice kaypak, dönek ve ikiyüzlü şahsiyetsizleri tanıyor, biliyor, hatta yaka silkiyorlardır.
Bu tipler yanınızda, karşınızda çok vardır. Maalesef ki bu tip insanlar Kırşehir’de olduğu gibi ülkemizde el üstünde tutulduğu için bunlar her geçen çoğalıp, artıyor.
Kaypak; bir yerde durmaz, kayar, dönek, güvenilmez.
Dönek; sözünde durmaz.
İkiyüzlü; özü sözü bir olmayan. Bunlara riyakâr da denir.
Kaypak kelimesini daha araştıracak olursak, fikri olmayan, oynak, fır döndü kişi demektir. Hayatı ve sözlerinde sürekli olarak kaçamak davranan insanlara yakıştırılabilecek sözdür kaypak. Bazen sessiz kalan insanları soru işaretlerine boğan, zamanlarını, enerjilerini, emeklerini çalan ve bundan gocunmadan öylece yaşayıp giden kişiler...
Etliye sütlüye karışmayan insanlar için de kullanılır. “Ne şiş yansın, ne kebap” diyen insanlara da denir.
Sözünün eri olmamak, laf taşımak, içten pazarlıklı olmak, güvenilmez olmak bunlardan sadece birisi veya hepsi birden olmak ve bu durumdan rahatsızlık duymayıp, pişkin pişkin yılışıp işini hal yoluna koymak!
Bunlardan en tehlikelisi, kendi çıkarları uğruna hemen herkesi harcamaktan çekinmeyen olanlardır. Bunların hemen teşhis edilmesi çok zordur. Fark edildiği an uzak durulmasında büyük fayda vardır. Çünkü sizi ne zaman, ne şekilde harcayacağı belli olmaz.
Bu tip insanlar çok konuşur. Önlerine çıkan her yola sapabilirler. Herkesle uzlaşabilirler. Menfaat gördüğü yerden hiçbir zaman uzaklaşmazlar.
Size yüzlerce takla atarak yanaşırlar. Sizin merhametinize sığınırlar. Bilmediklerini, bilemediklerini sizden öğrenirler, daha doğrusu çalarlar. İşinin bitmesi ile birlikte size riyakârlık yaparlar. Nereden geldiğinizi ve neye uğradığınızı bir türlü anlayamazsınız. Çünkü bu tip insanlarda utanma ve sıkılma yoktur. Pişkindirler. Ne söyleseniz hoş görü ile karşılarlar.
B tipler çalışmayı hiçbir zaman sevmezler. Takla atmakta çok beceriklidirler. Tüm bilgilerin kendilerine ait olduğu düşüncesini aktarırlar. Çaldıkları bilgileri kendilerininmiş gibi gösterirler. Sizleri zor olan işlere koşarlar. Hiç yapılmayacak işleri size yaptırıp, bir iş başarmış gibi gülerek, sizinle dalga geçerler. Verdiğiniz zayıf noktaların fırsatını kollarlar. İnsanlar arasında küçük düşürülmeniz için her türlü gayreti göstermekten asla çekinmezler.
İş bitiriciliğe soyunurlar. Hiç alakası olmayan işlerde hemen biterek sizi süslü laflarla kandırıp, başkalarına yaptırdıkları işi kendileri yapmış gibi gösterirler.
Sürekli zayıf yerlerimizi ve açıklarımızı ararlar. Evlerimizin ve iş yerlerimizin bilinmeyen en ücra köşelerini bilerek oralar hakkında başkalarına bilgiler verirler.
Maksatlarını aşarak, söylemiş olduğumuz samimi sözleri başkalarına ifşa etmekten geri kalmazlar. Çalıştığımız iş yerinde size ayrı görünüp, başkalarına sizin hakkınızda hiç de düşünemeyeceğiniz lafları söylerler.
Hiçbir zaman tanıklık yapmazlar. Doğruyu söylemek onlar için bir ar sayılır. Her iki tarafın sakalına göre tarak vurmaya çalışırlar. Dedikoduyu çok severler. Sizlerin ve ailelerinizin hakkında yapmadığınız veya sizinle ilgisi olmayan bir sözü size aitmiş gibi, birazda katkı yaparak karşı tarafı inandırmaya çalışırlar. Orada isteklerini elde ettikten sonra, size gelerek karşı taraf hakkında olmayan şeyleri, sizlere olmuş gibi aktararak sizin hoşgörünüzü kazanmaya ve gönlünüzü almaya çalışırlar.
Kaypak ve dönek olan insanlar, insanları ve herkesi birbirine düşürmekten büyük zevk alırlar. Yaptıklarından utanmadan bir de yalakalık yaparlar.
Hayatları riyakârlıkla geçtiği için gelecek tehlikeyi çok çabuk sezerler. Her şeyini feda ederek daima güçlü olanın yanında yer almaya çalışırlar.
Her zaman düşman olduğumuz insanlarla bir olurlar. Kazanabileceğiniz bir oyunu rahatlıkla kaybettirirler. Tazı, tavşan hikâyesini çok iyi bilirler. Birbirini kovalamalarından doyumsuz bir zevk alırlar. Tavşanı tazıya boğdurmak onlar için ne büyük keyif olur.
Bunlarda biraz da şeytan tüyü vardır. İnsanoğlunu o kadar çabuk kandırırlar ki, bu insanlar senelerce belini doğrultamaz.
Hiçbir zaman yiyecek ve yemek parası ödemezler. Birilerinin üzerine alıkoymakta ustadırlar. Öncelerden alacağı varmış gibi insanları bir de tahrik ederek, oradaki masrafın ödenmesini sağlarlar.
Kopyacıdırlar. Birilerinin yaptıkları işi kendi yapmış gibi göstermek onlar için hiç te zor bir şey değildir. Bilgi hırsızıdırlar. Başkalarının bilgilerini çalarak, insanların saf tarafından yararlanıp, o bilgileri o insanlara aktarırlar.
Çok sevdiğiniz ve hatırınızın sayıldığı insanları elinizden alırlar. Onlarla birden samimi olarak, sizi küçük düşürücü sözler söyleyip, o insanların sizden soğumasını sağlarlar.
Sizden önce sofranıza oturarak, sizleri utandırırlar. Evinizde ne yemek yaptığınızı sizden önce bilirler. O yiyeceklerinizin başkaları tarafından yenmemesi için sürekli kötüleme yaparlar.
Ondan sonra hazin hazin ağlarız. “Bir dost bulamadım gün akşam oldu” diyerek. Bulamazsınız tabii. Çünkü bu kaypak, bu dönek insanları, bu riyakâr insanları, bu ikiyüzlü insanları ithal etmedik.
Sırlarımızı söyledik. Bilgilerimizi aktardık. Yiyeceklerimize ortak ettik. “Sen ağlama ben ağlayayım” dedik. Kara günlerinde ortak olduk. Onlar gülerken biz gülmeyi unuttuk. Sadece ağladıkları zaman, ortak olduk ağladık. Bunun için kaypaklık, döneklik, riyakârlık ve ikiyüzlülüğün yapılması normaldir.
"Besle kargayı, oysun gözünü" atasözünü iyi bilemedik.
Hep başkaları için ağladık. Kendimizi düşünmedik.
Ayıp kelimesini iyi öğrendik. Onlar ayıbı bilmezler diyemedik. Bu yüzden de her türlü kaypaklığa ve dönekliğe razı olmak zorundayız. Çünkü devir ikiyüzlü, riyakâr, kaypak ve döneklerin devri olmuş. Biz olmasak ne yazar ki!

***

Sevdiğim bir söz

“Sahte dost sabuna benzer; Elini yüzünü temizledikten sonra ayağını kaydırır.”

***
Biraz da gülelim!

Kuyruk acısı

Etrafta kabadayı geçinen biri dövme yaptırmaya heveslenmiş, Araştırmış, soruşturmuş bir hamama gidip dövmeciyi bulmuş:
“Fiyakalı bir dövme yaptırmak istiyorum. Ne resimleri var?” demiş.
O da “Yılan, balık, kartal başı, deniz kızı, aslan...” diye karşılık vermiş.
“Bunların en büyüğü hangisi?”
“Aslan. Ama acısına dayanmak zordur.”
“Acı filan bana vız gelir. Haydi, göster marifetini!”
Dövmeci, aslan resmini iğneyle adamın vücuduna çizmeye başlamış. Koskoca aslan resmi kolay biter mi?.
Kabadayı iki saat kadar acıya dayandıktan sonra:
“Yeter gayrı” demiş. Bu kadarından da anlaşılıyor aslan olduğu.
“Kuyruğuna geldik, ağa. Biraz daha dayanırsan bitecek.”
Artık dayanamayıp dövmecinin önünden kalkan kabadayı bozuntusu:
“Yeter, yeter!” diye bağırmış. Hiç kuyruksuz aslan mı görmedik yani. Bu da kuyruksuz oluversin!