Atatürk’ün Erzurum ve Sivas kongrelerinden sonra yaptığı üçüncü büyük kongre 24 Aralık 1919 Kırşehir buluşmasıdır. Bunun önemini idrak etmek ve Atatürk metoduyla birleştirmek hepimizin görevidir.
Son zamanlarda kafası karışık bazı çok kimlikli kişiler, Atatürk'ü aşmaktan'' bahsediyorlar. Bunlar, aşırı sağdan aşırı soldan yemlenen, çöplenen, gizli odaklardan aylık alan, zaman zaman İslâm, zaman zaman ırk, zaman zaman da emeğin kutsallığına sığınan çok kimlikli kişilerdir. Demokratik Cumhuriyeti yıkmak için el-ele verirler. Horon teperler. Sonuçta halkımıza yutturacakları siyaset hapı şudur: Diktatörlük hevesinin gerçekleşmesidir. Bunlara göre “özgürlük” kafalarındaki siyasal sistemin alternatifsiz iktidar olmasıdır. Bu amaca varmak için de demokratik Cumhuriyet'in tüm temel yapı taşlarını oynatmak azmi ve kararındadırlar. Bunlar, sonsuz özgürlük peşindedirler. Sonsuz özgürlüğün sonu hüsrandır. Kaostur, anarşidir. Kavgadır. Toplumsal huzursuzluk, bezginlik ve giderek yok olmadır. Sonsuz özgürlük yasa tanımazlık, hukuk devletine inanmazlık demektir.
Bunlar son zamanlarda Atatürk'e saldırma geleneklerini hızını artırarak sürdürmektedir. O hiç bir zaman öğrenemedikleri yorumlayamadıkları, zahmet edipte irdeleyemedikleri Atatürk'e saldırmayı şiar edindiler. Dönek solcularla da el-ele vererek demokratik Cumhuriyet’e saldırıyı dozunu artırarak sürdürmektedirler. Bu hergele odakları daha çok yükseköğrenim kurumlarındadırlar. Rüşvetle, talanla, vurgunla siyasi yemlenmeyle gelip oturdukları yükseköğrenim kurumlarında Atatürkçü cumhuriyeti yıkmanın derslerini vermektedirler. Yükseköğrenim kurumu da uyumaktadır. Aslında bu tip öğretim üyelerini, yükseköğrenim kurumlarından, kovmak atmak lazımdır. Bunlar, İran'a, Suudi Yükseköğrenim kurumlarına gitsinler. Gitsinler de analarını bellesin orda. Diktatörlüğün kör kuyusunda sümüklerini çeke çeke hum hum diye diye ders versinler.
Güzelim İslâm dininin akılcı yönünü yok ederek siyasal İslâm görünüşüyle asıl yapacakları işleri yapmayarak, görevlerini ihmal ederek siyaset çukurunda debelenen bu sağdan soldan devşirme hocaların kulaklarını çekmek lazımdır. Çünkü onlar, bu kurumlarda ders vermeye layık değillerdir. Bir fen bilgisi hocası düşünün ki, işi gücü İslâm şeriatını anlatmaktadır. Tabii öğrencilerin kafaları tam takır. Bom boş. Adam bir şey öğretmiyor ki, şeriat devleti nasıl nasıl kurulur. Hukuk düzenimiz nasıl yıkılır. Bunlarla meşgul.
Be hey hergele beğenmediğin Cumhuriyet'ten neden aylık alıyorsun? O para sana Allah'ın ateşidir. Beğenmediğin yerden çek git. Babanın mülkü değildir orası. Hergele Türkçe öğretimini öğretmiyor. İşi gücü Osmanlı'yı övmek. Bari Osmanlı'nın bir geçerliliği olsa günümüzde. Ne gam diyeceğiz mümkün değil. Bari Osmanlı'ya layık olsa bu hergeleler. Osmanlı bunlardan daha hoşgörülüydü. Değerlerini yıkmazdı. Bunlar nerde büyük değer tümünü yıkmaya çalışıyorlar. Atatürk'ü yıkmaya çalışan hergeleden milliyetçi(!) olur mu? Buna akıllı hergeleler de güler. Kargalar da.
Hergeleler yıllardır aynı mavalı okuyup duruyor: Atatürk'ü Samsun'a, Padişah gönderdi mi , göndermedi mi? Vay canına be adamın bilimsel uğraşına bak! Padişah gönderse ne olur, göndermese ne olur? Önemli olan sonuçtur. Yapılan işlerdir. Zarfa değil mazrufa bakmayı bir türlü öğrenemedi bu hergele takımı.
Öğrenci eğitim fakültesi son sınıfta sınıf öğretmeni olacak, “Onuncu Yıl Nutku”nu kimin yazdığını, kimin söylediğini bilmiyor. Eleştirildiğinde de “bize bunlar öğretilmez”, “Atatürk”ü ağzına alıp övecek olursan on yılda bitiremezsin. Kötülersen de sınava girmeden de geçersin” diyor.
Adamın başını döndürüyor bunlar. Bu devlete sahip çıkmak, cumhuriyet düşmanlarını temizlemek lâzım Cumhuriyet'in okullarından. Her devlet düzeni kendi disiplinini, hukuk düzenini kurmaya ve korumaya zorunludur. Bunu yapmadığımız takdirde bu hergele takımı şeriat diktatörlüğü yolunda epey mesafe olacaktır.
Bunlara karşı gerçek Türk milliyetçileri, Atatürkçüler, demokratlar, liberaller, sosyal demokratlar, demokratik solcular, gerçek Müslümanlar, özgür düşünen herkesin, fikri, düşünsel mücadele vermesi zorunludur.
Bunların inlerine tıkılması demokrasi güçlerinin zaferi olacaktır.
AKP iktidarı 1920 sonrasının yeniliklerini, devrimlerini reddediyor. Saltanatın, hilafetin kaldırılmasını, Anayasa Devrimini, dil devrimini yok sayıyorlar. Harf devrimiyle “millet bir gecede cahilleşmiş”. Asıl cehalet budur. 1920’lerde halkın ancak % 3'ü okur-yazardır. O da İstanbul'da! Okur-yazar olmayan halk nasıl cahilleşecek? 1928 millet mektebi ile halk kısa sürede okuma yazma öğrendi. Giderek sayı çoğaldı. Eğitilmemiş, öğretilmemiş halk nasıl cahilleşecek? Asıl cehalet budur.
Demokrasiye koşut Türk Milleti cehaleti de yıkmaya başlamıştır. Ve bugünkü seviyeye gelmiştir. Ekonomi de eğitimle gelişmiştir. Bugün 200 e yakın Üniversite varsa bunu 1920 sonrası devrimlerine borçluyuz. Halkın yüzde yüze yakını okur-yazarsa bunu da gene Atatürk Rönesanssına borçluyuz. Dinimizin yücelmesi, yükselmesi gerçek tahtına oturtulması da gene 1920 sonrasının laik devrimi sayesindedir. Cahil-cühela kesim mezhep girdabından çıkamamış kesim Cumhuriyet'in kıymetini inkâr etmektedir. Varlıklarını Cumhuriyet'e borçludur. Hayali'nin şu beyiti bizim cahil-cühela kesimini ifade ediyor: Cihanârâ cihan icredirârâyı bilmezler o mahiler ki derya icredir deryayı bilmezler.
Atatürk'ü aşmak kimin haddine?
Bunlar içinde bulundukları
Cumhuriyet atmosferinin
Nimetlerinin farkında değiller
Asıl cehalet de bu olmalı
    Cehalet bataklığına saplananlar, boynu kalınlar, laik-demokratik, sosyal hukuk devletini yıkıp, yerine tarihin en kanlı, en gaddar, en acımasız, en katliamcı” şeriat diktatörlüğünü” kurma isteyenler ya da hayal edenler, asla başarılı olamayacaklardır. 
57 İslâm ülkesinden sadece Türkiye Cumhuriyeti uygarlık yolunda ilerlemektedir. Hür inanç, hür ibadet, hür vatan, hür cumhuriyet ülkesidir. Diğerleri yerlerde sürünmektedirler. 
İslâm’ın en iyi, en güzel uygulandığı ülke Türkiye Cumhuriyeti’dir. 
İslâm gerçek tahtında, gerçek kaidesinde onurlu bir şekilde yerini almıştır. Politikacının elinden kurtarılmıştır. Politik din, din olmaktan çıkmıştır. Maddi menfaat aracı olmuştur. Sömürüldüğü için de kutsiyetini kaybetmiştir. Bunun içindir ki Atatürk; din-politika-devlet  işlerinin ayrı tutulmasını sağlamıştır. 
Hiç kuşku yok ki İslâm’a en büyük hizmeti, dinin kurucusu olarak Hz. Peygamber yapmıştır. İkinci hizmeti de büyük Atatürk yapmıştır. 
Lâik rejim, İslâm’ı politika avcılarının elinden kurtarmıştır.  İslâm’ı en güzel şekilde uygulayan lâik Türkiye Cumhuriyeti’dir. Diğer İslâm ülkelerinde İslâm tanınmaz hal almıştır. İlim, akıl, sanat, medeniyet, iş-ahlâk, hukuk… dini olarak uygulayan tek ülke Türkiye Cumhuriyeti’dir. 
İnanç ve ibadet hürriyeti, temel hak ve özgürlüklerdendir. Anayasal teminat altındadır. Diğer İslâm ülkeleri inanç farklılıklarıyla, mezhep ayrımlarıyla birbirlerini yemektedirler. 
Bunun için hür Cumhuriyetin önemini bilelim. Bizlere bu Cumhuriyeti kurup armağan eden Ulu Önderimiz Atatürk’ün kıymetini ve değerini unutmayalım.