1683 bu tarih Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşe geçtiği tarih. İkinci Viyana bozgunu olarak bilinen tarih, Türklerin Avrupa’da kovulma ve Tekrar Anadolu’ya sürme planları hayata geçirme faaliyetleri hızlanmış ve aynı zamanda Müslümanlığı hedef alan, aynı zamanda Hristiyanlığın yayılması için yoğun faaliyetin başlamasıyla kiliselerin yoğun bir İslâm karşıtı çalışmalarına, Hristiyan ülkelerinde her türlü desteği almasıdır.
Bu süreç 200 yıl gidiş ve 200’den geriye dönüş olmak üzere 400 senelik bir yasam. Zamanın saray yetkililerinin yani padişahların, gerekli teknolojiyi takip etmeyişi aynı zamanda etrafını ablukaya alan din çıkarlı kadroların çemberinde çıkamayan, fetva ile hurafelik rüyalarına yatan bir anlayışın mirasçısı olarak zamanımızın idarecilerini hala etkisi altına aldığına şahit oluyoruz.
Savaşlarda kazandığı ülkelerin hiç birinde, gerek din birliği gerek dil birliğini kuramayan imparatorluğun zaten bir dili olmadığından dolayı çöküşü hızlanmış ve tarih te kendisini silmiştir.
Dünyada ulusal devletin bir yasama süreci var, tarih de hep böyle olmuştur. Osmanlıdan öncede yaşayan pek çok imparatorluklar zamanı gelince lağvedilmiş ve ulusal devletten ulus devlete geçmek isteyen toplulukların ancak belli bir kısmı başarılı olabilmiştir.
Bunlardan Türkiye Atatürk gibi büyük bir dehanın sayesinde başarılı olabilmiş ve ayni zamanda diğer uluslara da ilham kaynağı ve örnek teşkil etmiştir.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet 1950 yılına kadar, dünyanın içinde bulunduğu çalkantılı bir dönemde başarılı bir devre geçirmiş. Çok partili döneme geçilmesiyle beraber halk için çalışacağını söyleyen partiler tarafından suiistimale uğramış ve aynı zamanda her on yılda bir ihtilal yaşayarak istenilen kalkınmayı başaramamıştır.
Türkiye’nin yıllarca iyi idare edilemediği, hele bilhassa son on beş yıl aşırı bir lüks harcama ve savurganlığa paralel olarak dış politikada başarısızlık, ülkeyi içinde bulunduğumuz duruma sürüklemiştir. Her olumsuzluğu dış güçlerin müdahalesine bağlayan veya bağlamaya çalışan iktidar çıkmazın esiğinde kalmaya ısrar ettiği müddetçe krizde başını kaldıramayan Türkiye, kaosla yasamaya devam edecektir.
İslâmlığın koruyucu rolünü üstlenmeye kalkışırken, diğer İslâm ülkelerinin içişlerine karışarak hemen hemen yanımızda bir tane (sözüm ona) Müslüman kardeşimiz kalmadı. Her gün ısrarla haklarını savunmaya çalıştığımız Filistin bile, uluslararası toplantılarda parmağını kaldırmamıştır.
Bugün yine Osmanlının son dönemde yaşadığı yedi cephede savaşma durumuna kadar sürüklenmiştir. İçte başarısızlığın müsebbibi olarak gösterilen dış güçler hele bilhassa küskün olmadığımız tek bir komşusu kalmayan Türkiye, tecrübeli hariciyecilerin dışlanarak, ahbap-çavuş ilişkileriyle atamalar yapılıp, konsoloslukları adeta devre dışı bırakmış bazı ülkelerle irtibat tamamen kesilirken, bazılarıyla da ilişkiler minimuma indirilmiştir. Yapılan yanlışlıklar yüzünde, âdeta çırayla dost arama durumuna kadar geldik. İçinde bulunduğumuz durumda fazla zayiat vermeden kurtulmayı Türk toplumu olarak ümit ediyoruz. Allah yardımcımız olsun.