Garip ve çileli ülkemin çileli şehri Kırşehir okurları, bir kez daha acılarımızı sabırla okurlar mı? Şehrin duvarları dışına feryadımın yetişmesi zor ama, bu şehrin siyaset özürlülerinin vicdanı biraz sızlar mı, ülkenin o unutulmayan acı gerçekleriyle? Ölümlerin ve cinayetlerin çukurlarına kendi ömürlerini koyarlar mı? Makamsız ve parasız insan kalabilmenin zorluğuna göğüs gerebilirler mi? Duyarlı bir başkan, duyarlı bir bürokrat, duyarlı yanlarını devreye sokup, yavşaksız, yalakasız, çıkarsız bir dünyayı hayal edebilirler mi? Bu olumsuz şahsiyet ve kimliklerini hepimizin çok iyi bildiğini bildiğimiz ülkenin bu baş belaları, belki adam sıfatını yakalarlar, yazmaya ve okumaya biraz daha gayret. Paslanmış sokak duvarları, evlerde mağdur insan iniltileri.

Garip ve çileli ülkemin çileli şehri Kırşehir okurları, bir kez daha acılarımızı sabırla okurlar mı?
Şehrin duvarları dışına feryadımın yetişmesi zor ama, bu şehrin siyaset özürlülerinin vicdanı biraz sızlar mı, ülkenin o unutulmayan acı gerçekleriyle? Ölümlerin ve cinayetlerin çukurlarına kendi ömürlerini koyarlar mı?
Makamsız ve parasız insan kalabilmenin zorluğuna göğüs gerebilirler mi? Duyarlı bir başkan, duyarlı bir bürokrat, duyarlı yanlarını devreye sokup, yavşaksız, yalakasız, çıkarsız bir dünyayı hayal edebilirler mi?
Bu olumsuz şahsiyet ve kimliklerini hepimizin çok iyi bildiğini bildiğimiz ülkenin bu baş belaları, belki adam sıfatını yakalarlar, yazmaya ve okumaya biraz daha gayret.
Paslanmış sokak duvarları, evlerde mağdur insan iniltileri. Bir ülkenin soğuk rüzgârları sıcacık insan kucaklarına sinmiş, kuvveti ayrılıklar getiriyor. Bir annenin gözyaşları geride kalanlara karışıyor, çocuklarının manasız bakışları bir babanın hıçkıran omuzlarına yükleniyor. Kentlerin keder ve ağıttan yorulmuş duvarlarından umut yerine, umutsuzluk büyük bir hızla zulme koşuyor. Ölümün, kayıpların, baskının, yok edilmenin tüm dehşeti bir duvar gibi yıkılıyor ömrümüze.
Sahi bu ülkede neler oluyor?
Osmanlı döneminden bugünlere tarihsel bir karmaşıklık, bir kan deryası, bir hesaplaşma, bir ötekileştirme, bir ayrışma yumağı yaşam, sürekli bir şekilde pompalanıyor hayatımıza. Hani ülkenin o kozmopolitik yaşam gerçeği, çakalların ellerinde siyasal çıkarlar dengesinde acımasızca kullanılıyor.
Barışı, kardeşliği, bir arada yaşamı omurgasında taşıyan bu politik gerçek, çıkarların ve savaşların dünyasında tüm gerçekliğini kaybediyor. Mesela; daha geçenlerde açılışı yapılan ve gündemden hiç düşmeyen Yavuz Sultan Selim Köprüsü.. Ne Yavuz'u, ne de ardında bıraktığı tarihi bir türlü haklı çıkarmıyor. Ülke toplumunun bir kısmı bu köprünün isminden çokça hoşnut iken, bir kısmı Yavuz Sultan Selim'in alevi toplumu üzerindeki kurduğu baskı ve yok etme gerçeği bir türlü unutulamıyor. Bir arada kardeşçe yaşam tekrar tekrar ısrarla ellerimizden koparılıyor.
Tarih bu ülkede acılarla devam ediyor. Koyun koyuna insan cesetleri, siyasal katliamlar, liderler krizi, toprak kavgası, taht kavgası, uluslararası tehlikeler bir bir dayanıyor kapımıza.
60 darbesi, sağ sol kavgası, Kürt Türk çatışması, alevi katliamları, vatansever gençlerin idam infazları, aydınlara düzenlenen suikastler, devletin en etkin kişilerini yok etmeye dönük katliamlar, Türkiye'deki bir çok üssün Amerikan filolarına tahsisi, Kürt meselesinin çözülmez bir yumak haline getirilmesi, Amerikan barkotlu kültürel, yayınsal ve modacı tuzaklarının Türkiye toplumuna empozesi,talan ve yolsuzluk skandalları, hukuk sorunu.. Daha neler neler.
Ortadoğu projesinin tüm acımasızlığı kuvvetle kuşatmış bir Türkiye'yi verdi ellerimize. Daha 90'lara kadar süren yukarıda kaleme aldığım vampir bir tarih, bugün son yıllarda bizlere, gözlerimiz önünde bir çok cinayetleri, bombalı saldırıları, IŞİD'i, FETO ve iktidar sorunlarını getirmedi mi?
Son zamanlarda darbe girişimi adı altında blok blok toplanan insan ömürleri ile kanlı elleriniz yıkanır mı?
Binlerce şehit haberleri, binlerce cinayet haberleri, binlerce yokluk feryatları, binlerce devlet krizi, toplumsal çatışma, ayrışma ve dahası terör hareketleriyle bu ülkenin vebali nasıl ödenir bilmem.
Ancak bir kaç dümbük ile yıllardır yönetilen bir ülkede onca lağım çukurlarının oluşa gelmesi de hayli doğal. Eğitimsizliği bir hüner sayan ve hiç bir şey olmamış gibi davranan bir topluma karşı böyle çirkin bir tarih sanki hakmış gibi.
Bakınız Allah aşkına, hiç acısız, feryatsız, kedersiz türkülerimiz var mı? Hiç barışa doymuş şiirlerimiz, kardeşlikle kucaklaşmış bir tarihimiz? Birileri kara bulutları çekiyor üzerimize ısrarla, sevginin gerçeği paranın ve çıkarların kantarında tartılıyor. Her geçen gün umut ve beklentilerle sızlayan bir Anadolu'ya çakılıyoruz her defasında.
Sahipsiz, yalnız, hak etmeden ölüyoruz.
Bu arada bütün Kırşehirli bütün hemşehrilerimin Kurban Bayramı’nı candan kutlar, sağlık ve mutluluklar dilerim.