Akdeniz Bölgemiz ve Ege Bölgemizin sahil şeridini yaktılar. Doymadılar İç Anadolu’muzu da yaktılar. Aşırı sıcakların gölgesine sığınarak, kurt-kuş var demeden, börtü- böcek var demeden, kedi-köpek var demeden, koyun-keçi var demeden, inek dana var demeden, yaktılar. Dağlarımızı, yaylalarımızı yaktılar. Evlerimizi, ağıllarımızı yaktılar. Yanan varlıklarımıza acıdık, üzüldük, korktuk, ağladık, sızladık. Haberlere bakamaz olduk. Televizyon kumandalarına bir baktık. Bir bakamaz olduk. On gün gecelerimiz gündüzlerimiz zehrimiz oldu. Gözyaşlarımız oldu.
Olanlar oldu. Her yer yandı. Kül oldu. Ancak umudumuzu yakamadılar. Vatan sevgimizi yakamadılar. Birlik beraberlik ruhumuzu yakamadılar. Yeniden ayağa kalkacağımız duygumuzu yakamadılar. Her güçlük ve zorluk karşısında daha bir azim ve kararlılıkla üstesinden geliriz duygularımızı yok edemediler. Anadolu ve Trakya topraklarımız bizim vazgeçilmezlerimizdir. Dağlarımız, yaylalarımız, ırmaklarımız göllerimiz bizim vazgeçilmezlerimizdir. Her savaşta olduğu gibi bu savaşta da bir ölürüz. Unutmayın biz bin doğarız. Yanan yerlerimiz yeniden yeşertiriz. Yanan evlerimizin yerlerine yenilerini hem de daha güzellerini yaparız.
Bilirsiniz. Doğal afetler kırk kadardır. Sel, deprem, kuraklık, sıcaklık, su taşkınları, toprak kaymaları, kaya düşmesi, çığ, hortum, volkan patlamaları, yanardağ patlamaları, don olayları, nükleer enerji patlamaları, maden kazaları, asit yağmurları, çekirge, karınca, süne, kene, yıldırım düşmesi, kum fırtınası, hava kirliliği, sis olayları, aşırı kar yağışları, fırtına, kasırga, kıtlık ve en tehlikelisi, en korkuncu yangın felaketidir. Yangının en büyüğünü Temmuz ve Ağustos aylarında yaşadık. Bu hem ilk değildir. Hem de son olmayacaktır. Bu felaketlerle zaman içinde yaşayacağız. Ve her felaketin sonunda kendimize ders çıkararak olayların üstesinden geleceğiz. En önemlisi önceden tedbir almasını bileceğiz.
Size söyleyeyim. Kırşehir ve Kırıkkale’de anız yakma hastalığı vardır. Bu hastalık 1970’ler de başladı. Şura bura derken neredeyse ekinler biçilir. Tekrar ekim yapabilmek için tarlalar ateşe verilir. Son yıllarda neredeyse tarlaların yüzde yetmişine yakını yakılır. 
Ben Kırıkkale’den Kırşehir’e giderken, ya da Kırşehir’den Kırıkkale’ye gelirken bu yangınları görürüm. Bu konuda gazete köşemde yazarım. Yangın konusunda yazdığım, neredeyse otuz köşe yazısı oldu. Ancak sesimi duyan olmadı. Bu konuda görevli olanların kılı kıpırdamadı. Oysa yasalar olduğu ve büyük yaptırımları olduğu halde yangınlara, tarlasını yakanlara bir yaptırım yapılmadı. Üstelik bizim buralarda yangını başlatanların her zaman suçüstü yapılabileceği halde, ben hiç suçlusunun yakalandığını duymadım. Gazete sayfalarında suçluların yakalandığını ve cezalandırıldığını görmedim.
Ben çok kere ateş yaktım. Mısır patlatmak için, patlıcan patlatmak için, ocak yakmak için, tandır yakmak için, avluda, bahçede, dağda- tarlada çok kere ateş yaktım. Yaktım ama çevreye zarar verecek ateş yakmadım. Ateşin oksijeni bol olan yerde yakılması, ateşin rüzgârlı havada yakılması ve tehlikelerini bilirim. Tedbirini de alırım. Ben orman yangını bilirim. Yangın söndürme çalışmalarına katıldım. Harman yangınını bilirim. Söndürme çalışmalarına katıldım. Ekin tarlasının yandığını bilirim. Söndürme çalışmalarına katıldım. Otlukların çayırlıkların yangını bilirim. Söndürme çalışmalarına katıldım. Yangın alanlarına elli metreden fazla yaklaşamazsın. Hele rüzgârlı havalarda elinden hiçbir şey gelmez.
Eğer bu yangın ormanlım alanlar ise elinden hiçbir şey gelmez. Dereleri tepeleri aşamazsın. Gidecek gelecek yol bulamazsın. Her an ölümle karşı karşıyasın. Uçaktı, helikopterdi hepsi hikâye. Esas olan yangını başlatmamaktır. Yangını anında kontrol altına almaktır. Bunu yapamazsan gerisi yangın söndürüyorum, söndürmeye çalışıyorum, bakın boş durmuyorum demekten başka bir şey değildir. İnsanoğlunun yapabildiği yangını soğutma çalışmalarıdır. Yangını hızın ve yangının söndürülmesi rüzgârla orantılıdır. Rüzgâr ne zaman yön değiştirir. İnsanlara da soğurma çalışmalarını yapmak gerekir.