Kırşehir’de kime sorsam halinden memnun değil. Ekonomik sıkıntı had safhada.

Kırşehir’de kime sorsam halinden memnun değil. Ekonomik sıkıntı had safhada. Kimsenin cebinde para yok. Geliri giderini karşılamıyor nedense…
Hani bir deyim var Kırşehir’de bazı hemşehrilerim sıkça söyler: “Cep cırnak yarası!”
Hatta bu sözü söyleyenlere de “Madem cebin cırnak yarası, sen de kedi besleme!” diyenler olur.
İşte bunun gibi bir şey. Cepler boylamış, paralar tükenmiş, insanlar ondan bundan medet umar hale gelmiş.
Kırşehir tam bir emekli şehri. Fazla bir masraf yok. Büyükşehirler gibi kira ve diğer masrafları yok. Ama buna rağmen insanlar geçinemiyor, ekonomik sıkıntı içinde günlerini deyim yerinde ise sürünerek geçiriyor.
Büyüyen ve büyüdükçe hantallaşan devletin, geniş bir alana yayılan sınırları içerisindeki toplumu sevk ve idare etmesi ve çıkardığı yasaları uygulamanın zorluğunu yaşıyor Türkiye.
Miadını dolduran ve bitti denilen bir devleti ulus olarak tekrar ayağa kaldıran Atatürk’ün cumhuriyetini yerden yere vuran bir iktidar, son zamanlarda tekrar onun sistemine dönüyoruz diye bir şeyler söylüyor ama icraatı ifşaatına pek uymuyor.
Cüzdanı ve kasası olmayan, yazı yazacak masası olmayan, yeniden devlet kurmaya çalışan vatansever insanların sedirlerde oturup, hanlarda yatarak Ankaralıların verdikleri çökelekli dürümlerle öğünlerini savuşturarak kurdukları devlet, aşırı bir lükse alıştırılarak, adeta canavarca bir tüketim toplumu haline geldi.
1950 yıllarından sonra dolara endeksli kalkınma planları, genç Türkiye Cumhuriyeti’ni dışarıya bağımlı olarak zamanımıza kadar sürükledi. Yakasını tefecilerden bir türlü kurtaramayan istikrarsız hükümetler, lüks harcamalarda harcadığı mali kaynakların besleme kanalı olarak ya hükmettiği kamu kuruluşlarının ya da biriken emekli veya kıdem tazminatı paralarla, açtığı yırtıkları yamamaya çalıştı.
Zaman zaman IMF ve tefeci bankaların kapısını aşındıran geçmiş hükümetler, ekonomiyi bir türlü rayına oturtamadı.1963 ve 1980´ne kadar hatta 1990´na kadarda devam etti diyebiliriz, yurt dışında gelen işçi dövizleriyle cari açığı kapatmaya çalışan idareler günlük politika yürüttükleri için, bir gün bu musluğun kapanacağını hesaplayamadılar.
Faizsiz ve problemsiz Türkiye´ye akan işçi dövizleri, yanlış ve vurguncu kimselerin eline geçerek yatırım ayağı numaralarıyla binlerce gurbetçi mağdur edilirken, bazı devlet ve hükümet yetkilileri bu tip şahıslarla omuz omuza pozlar verdiler. Ulusal ve milli bir marka yaratamayan Türkiye, çavuş ahbap yönetimi ve siyasi yemlik olarak, zamanla maliyenin kamburu haline getirilen kamu kuruluşlarını, nerdeyse özel sektör ve yabancı kuruluşlara yok pahasına adeta bağışlanarak elden çıkarıldı.
Özelleştirilen Cumhuriyetin fabrikalarını elden çıkarırken, tamamen dışarıya bağımlılığı artırdığını hesaplayamadılar. Hammadde temininde kendilerine bağımlı olan tesisleri kapan yabancı firmalar, arkasında ya ortak oldukları ya da beraber çalıştıkları bankaların veya banker kuruluşlarının temsilciliklerini de Türkiye´ye taşıyarak, tamamen kontrolden çıkıp, bildikleri gibi hareket etmelerinin yanında, ekonomik güçlerini devreye sokarak siyasi partileri veya hükümetleri, kendi istekleri doğrultusunda harekete zorluyorlar.
Kapitalist sistemin taktiği olan, parçala böl ve yönet sistemiyle küçük devletçikler yaratarak sömürü düzenini sürdürüyorlar. Bu şekilde Avrupa’nın bazı küçük devletleri daha da küçültülerek, temeline incir ağacı diktikleri ülkeleri daha güzel ve istedikleri doğrultuda sömürü düzenini daha ne kadar ve nereye kadar devam ettirirler.
Son zamanlarda Türkiye üzerine uygulanan baskı neticesinde beklentisi olan emperyalistlerin oyunları hiç bir zaman bitmez ve bitmeyecektir de. Bende cebimdeki elin sahibini ararken, hiç bir zaman yakalayamayacağımın bilinciyle sürünmeye devam edeceğim, tabi iştirakçilerimde beni ister istemez takip edeceklerdir çünkü mecburlar başkada alternatifleri yoktur.
Şimdi Kırşehir’de yaşayan benim gibi birileri de çıkıp cebinin hırsızını arıyor. Tabi bulabilirse!