Allah kimseyi çaresiz bırakmasın. Siz hiç çaresiz kaldınız mı? Sizi bilmem ama ben çok çaresiz kadım. Çaresizlikten ne yapacağımı bilemedim, kalkmadı elim kolum, suya sabuna dokunamadım, birilerin benim hakkımda verdikleri kararlara, kaderimle oynamalarına isyan ettim ama çaresiz kaldım.  
Özellikle rahmetli annemin hastalandığında Kırşehir’deki doktorların anneme beş veya altı ay ömür biçmelerinde, “Eve götürün, evinde ölsün. Sağa sola götürmeyin” demeleri beni öylesine çaresiz bıraktı ki!  
Sürekli anneme bakıyorum, annem de bana bakıyor, “Doktorlar ne dedi?” diye soruyor, ama çaresizim  “Anne çok iyisin, bir sıkıntı yok. Birazdan eve geçeceğiz“ diyor ve eve götürüyorum. Ama çaresizlikten gizli gizli ağlıyorum. Sürekli anneme bakıyorum, annem de bana bakıyor “Doktorların verdiği ilaçları kullanınca iyi olacak mıyım yavrum? Yoksa boşuna mı kullanıyorum?“ diye soruyor. “Yok, iyi olacaksın anne. Sen merak etme” diyorum. Lakin başka bir şey elimden gelmiyor, çaresizim çünkü. 
Evde bir-iki gün durduktan sonra annem “Kendimi iyi hissetmiyorum, beni hastaneye götür“ diyor, götürmekten başka çarem yok. Çünkü anneme “Hayır götüremem senin az bir ömrün kaldı” diyemiyorum.  
Maalesef çaresizim. Sadece son günlerini iyi geçirsin, “Oğlum beni hastaneye götürmedi” demesin diye götürüyordum Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne… 
Doktorlardan özür diliyorum, getirmek zorunda olduğumu başka çaremin olmadığını söylüyorum. 
Annem doktorlara öylesine bakıyordu ki sanki öleceğini biliyordu “Ağrılarımı dindirin, kurtarın beni“ diye yalvarıyordu. Ama doktorlarda çaresizdi. Annem sürekli bana bakıyor evladından medet umuyor, “Yavrum beni kurtarabilir mi?” diye beniz süzüyor, ama çaresizim bir şeyler yapamıyorum, sadece ben değil tıp çaresiz, doktorlar çaresiz ve çaresizlikler içerisinde Kırşehir Hastanesi ile ev arasında mekik dokuyor, bir-iki kez de Kayseri’ye gidiyoruz ama nafile her şey annemin gönlünü hoş etmek için. Çünkü günler sayılı bizler de çaresizlik içerisinde dönüp duruyoruz.
Çaresizlik bu kadar kötü bir şey. Öylesine çaresiz kalıyor ki insan, ne annene, ne kardeşine, ne de başkalarına faydan oluyor, bağlanıyor elin kolun seyretmekten başka, akışına bırakmaktan başka, gizli, gizli ağlamaktan başka bir şey yapamıyorsun. Allah kimseyi çaresiz bırakmasın. 
Günümüzde herkes çaresiz kaldığını iddia eder, herkes böyle durumlarla karşılaştığını söyler ama asıl olan durumun büyüklüğüdür. Nasıl çaresiz kalındığıdır. Hastalıklarla uğraşıp çaresiz kalıyor insan. Ama paraları har vurup, harman savurarak yolda parasız kalmak çaresizlik değildir, çılgınca eğlenip beş kuruşsuz eve dönmek, elindeki parayı kumara kaptırmak, başka alanlarda harcamak çaresizlik değildir. Yaşantımızda en büyük çaresizlik insanı çepeçevre kuşatan ve elini kolunu bağlayan hastalıklarla birlikte haksızlıklardır, adaletsizliklerdir, şanssızlıklardır çaresizlik…
İnsanın aynı anda milyonlarca liraya ihtiyacı olup, aynı zamanda cebinde hiç parası olmamasıdır çaresizlik. Bir kültür, okuma, öğrenme ve öğretme abidesi olup ta karşılığını alamamaktır. 
Çaresizlik başkalarının laflarına boyun eğmektir, hiç bir şekilde müdahale edemediğiniz ortamdır.
Çaresizlik yalnızlıktır, insanların size güler yüz, tatlı dil göstererek işleri bittikten sonra size bir daha selam vermeyerek tanımamalarıdır. 
Kendinizde bir şeyler var, birikim var, her ortamda, her alanda bilgi, beceri ve yeteneğiniz var, ama bunları kullanacak çareniz yok, annemin hastalandığında kaldıramıyorsunuz elinizi, kolunuzu ve kımıldatamıyorsunuz parmağınızı sanki üzerinizde tonlarca ağırlık var, dünyanın bütün yükü sizin üzerinizde kullanamıyorsunuz çaresizlikten bilgilerinizi, becerilerinizi ve yeteneklerinizi çünkü birileri sizin arkanızdan oyunlar oynayarak, karar verdirerek sizi çaresiz bırakıyorlar.
Siz hiç çaresiz kaldınız mı hayatta? 
Kimsesiz, bir ağaç kovuğundan çıkmış gibi. Gırtlağınız parçalanırcasına “imdat!” diyerek bağırırken bu adaletsiz ve insafsız hayatta, milyarlık dünyada sesinizi ve feryadınızı duyan bir Allah’ın kulunun dahi olmadığını gördünüz mü? 
Din, iman, vatan, millet, bayrak, bilim, ilim, kültür inandığınız ne varsa kapılar yüzünüze birer birer kapandı mı hiç? 
Veya kendinizi çok güçlü, kültürlü, bilgili, yetenekli görerek dünyaya kafa tutarım edasıyla düşünürken bir toz tanesi kadar önemsenmediğinizi, değer verilmediğinizi hissettiniz mi hiç? 
Yalnızlık, çaresizlik nedir bilir misiniz? 
Başınıza gelenler gerçekten kader mi?
Veya isim veremediğiniz başka bir şey mi çaresizlik? 
Yaşadığı ülkeye, şehre, çalıştığı kuruma hiçbir faydası olmayan, elinden hayır şer gelmeyen, aklı üçe beşe ermeyen, bilgi, kültür ve iş ahlakından yoksun, akşama kadar boş durmayıp boşa çalışan, telefon trafiği yapan taklacı kişiler ahbap-çavuş ilişkisiyle birilerinin sayesinde köşelerde yer tutarken; bilgisiyle, karakteriyle, dürüstlüğüyle, çalışkanlığıyla, ahlakıyla örnek olan bir insan, vefasından, içtenliğinden dolayı kendisini hedef tahtası yaptığı ve umut bağladığı kişilerin vurdumduymazlığından rezil rüsvan olmaktadır. Çaresizdir çünkü elinden tutanı yok.
Evli bir kadın dünyalar güzeli, temizliğiyle, dürüstlüğüyle, eşine, evine, çocuğuna sadakatiyle mükemmel ahlaka ve davranışlara sahip; ama kocasından her gün şiddet görüyor, işkence görüyor. Fakat sığınacak kimsesi, konacak dalı, korunacak başka yuvası olmadığından katlanıyor sopalara, işkencelere çünkü elinden tutanı yok, koruyanı yok, tek başınadır, yapayalnızdır, bunalmıştır hayatın cilvesinden çünkü çaresizdir. 
Bir çocuk düşünün, çok küçük yaşlarda annesiz, babasız kalmış ama zeki, çok çalışkan okula gidemiyor, elinden tutanı olmadığı için, diğer çocuklar gibi okul bahçesinde koşuşturamıyor, oyun oynayamıyor bu yavrucak, çaresizlikten. 
Bir anne düşünün yaşantısı boyunca beş çocuğundan dördünü kaybetmiş, dört tane torununu kaybetmiş, hayattaki bir çocuğu da çok uzaklarda, yanmış, kül olmuş evlat ve torun acısından ama çaresiz katlanmak zorunda evlat ve torun acısına, geçmiyor geceler, bunaltıyor kadıncağızı, hayatla tek başına mücadele ediyor tutan yok elinden çünkü çaresiz. 
Evet, çaresiz olduğunuzda ne geceniz bellidir, ne gündüzünüz bellidir. İkisinde de geçmez günler, aylar, yıllar tamamen sıkıntıya, bunalıma girmişiniz, çaresizsiniz elinizden tutanınız yok. Elinizden tutan olmadığı gibi çaresizliğin doktoru da, ilacı da yok. 
Allah kimseyi, çaresiz bırakmasın, dermansız dert, ilaçsız hastalık vermesin.