Günler geçtikçe bizi biz yapan Türk Kimliğimizden, Türkçe dilimizden, Türk kültürümüzden, milli ve manevi değerlerimizden uzaklaşarak büyük bir yozlaşma içerisine girdik.
Böyle olunca ister istemez biz nereye gidiyoruz demeden edemiyoruz. Yıllardır ilmini, bilimini, teknolojisini, sanayisini, adaletini bir tarafa bırakarak çağdaşlık, özgürlük, modern yaşam ve medeniyet maskesi altında batının yaşam tarzını örnek aldık. Atatürk'ün bize ısrarla söylediği batının medeniyetini, ilim, bilim ve teknolojisini alın sözünün yanından geçmedik.
Geçmişten günümüze kadar Türkiye'yi bölmek parçalamak, küçük bir sömürge haline getirmeye çalışan, dünya coğrafyasında güçlü Müslüman Türk Devleti istemeyen Amerika ile batılı devletler bugün her ne kadar dünyanın teknoloji devi ve güçlü ekonomiye sahip olsalar da, başları kendi kültürüyle belada olup, bunu nasıl çözebileceklerini kara kara düşünmektedir. Amerika'da ve Avrupa ülkelerinde aile kavramı kalmadı, genç kitleyi kaybediyorlar. Gençlik¸ uyuşturucu bataklığında gün be gün eriyip gidiyor! Ve biz bu batılı devletlere özeniyoruz.
Son yıllarda ise Amerika ve Avrupa hayranlığını bir tarafa bırakarak beş yüz yıldır insanlığın hizmetine en küçük bir faydası olmayan, ilimden, bilimden, teknolojiden uzak, sadece Allah'ın verdiği yeraltı zenginlikleri sayesinde zengin olan Arap devletlerinin kültürünü, yaşam tarzlarını, kıyafetlerini İslamiyet ve Müslümanlık zannederek örnek almaya başladık, Araplaşma yolunda fazlaca yol aldık. Bu örnekleri Türkiye'nin diğer şehirlerinde gördüğümüz gibi Kırşehir'de görmeye başladık.
Oysa bilmemiz gereken “Müslüman” diye özendiğimiz Arap ülkeleri geçmişten itibaren Amerika, İngiltere ve diğer haçlı devletlerinin uşaklığını yapmış, savaşlarda Türklere karşı cephe almıştır. Bu gün Ortadoğu kan gölüne çevrilmiş milyonlarca Müslüman öldürülmüş, sakat bırakılmış ve vatanlarından edilmişse bunun sebebi Arap ülkelerinin geçmişte Türk Devletine karşı yaptığı ihanetlerden kaynaklanmaktadır.
Bugün Müslüman dediğimiz özendiğimiz, onlar gibi giyinmeye, onlar gibi yaşamaya çalıştığımız Arap ülkeleri ne Müslüman Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanıdı, ne yurtlarından edilen Iraklı, Suriyeli Müslümanları ülkelerine aldı. Şu an Amerika PKK-PYD ve diğer terör örgütlerine yüzlerce, hatta binlerce tır ağır silah yardımı yaparken Prensleri öldüğünde Türkiye' de üç gün yas ilan edilen Suudi Arabistan'ın Savunma Bakanı Irak ve Suriye'de Arap aşiretlerini gezerek PKK ve PYD terör örgütlerini desteklemelerini, Türkiye'nin karşısında, Amerika, İngiltere ve diğer haçlı devletlerinin yanında olmaları talimatlarını vermiştir.
Yine Doğu Akdeniz'de Amerika, İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerinde oynanan oyunların parçası olan petrol ve doğal gaz arama çalımlarında Türkiye'nin karşısında ve Türk Düşmanlarının yanında olduklarını açıkça söylemeleri Arap devletlerinin bizlere dost olmadığının göstergesidir.
İslam’ın kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’in ilk beş ayeti okumak ve yazmakla ilgili olup, ilk iki anahtar kelimesinden birisi : “İkra”: Oku! Okuyan bilgi öğrenir, hakikatı görür.
İkincisi ise “Alleme”: Öğret. İlmin zekatı onu bilmeyene öğretmektir.
Öğretmek ilmin yaygınlaşmasına yol açar emirleridir.
Bu emirlerin yanında Peygamber efendimizde “İlmin öğrenilmesi kadın ve erkek her Müslümana farzdır. “Kim ilim öğrenmek için yola çıkarsa, Allah ona cennet yolunu kolaylaştırır.” buyurmuştur.
Fakat Kuran'ın emri ve ilk iki anahtar kelimesi okumak ve öğrenmek içinken, Peygamber efendimiz “İlmin öğrenilmesi kadın ve erkek her Müslümana farzdır derken günümüzde şeyh, şıh, cemaat ve tarikat lideri geçinen birileri çıkıyor İslam'ın ilim, bilim ve akıl dini değil, teslimiyet dini olduğunu belirterek kadının okumasının, çalışmasının, dışarı çıkmasının haram olduğunu söylüyor.
Neye göre söylüyorlar, Yüce Kitabımız Kuran'a göre mi, Peygamber efendimize göre mi, kendi kafalarına göre mi?
Tabi ki kendi kafalarına göre.
Aslında etrafımızdaki en büyük tehlike okumamaktır. Allah'ın dahi ilk emri oku olmasına rağmen toplum olarak okumuyor ve din adamı, İslam bilgini, şeyh, şıh, cemaat ve tarikat lideri geçinenlerin asılsız sözlerine inanarak onların peşinden gidiyoruz. Zaten Müslüman toplumlar okumasın ki bu muhteremler amaçlarına ulaşsınlar.
Oysa Müslüman toplumlar için sadece Allah, Peygamberimiz ve Kuran vardır, başka aracılara gerek yoktur.
Tüm bunları göz önünde bulundurarak bizim Kuran'ı okumamız, anlamamız ve Allah ile aramıza aracı koymadan Müslüman Türk Milleti olarak yaşamamız gerekmektedir.
Ülke olarak Amerika'ya uşaklık eden bir cemaatin ülkemizi bölmek parçalamak adına darbe girişiminde bulunduğunu ve yüzlerce insanımızın şehit edildiğini bir o kadarın da sakat kaldığını 15 Temmuz’da hep birlikte gördük ve ülkemizin dört bir köşesinde ve Kırşehir Cacabey Meydanı’nda günlerce nöbet tuttuk.
O zaman bu nasıl Müslümanlık, bu nasıl cemaatçilik, Müslüman, Müslüman kardeşini öldürür mü diye sormazlar mı adama?
Ülke olarak bizim yapmamız gereken erkek olsun, kadın olsun okuyup, araştıran kendi öz kimliğimiz olan Müslüman Türk kimliğimizle Türklük yolundan sapmadan yaşamamız gerekmektedir.
En büyük değerimiz olan Türklük kavramını bitirmek için düğmeye basanlara fırsat vermeden yine eskisi gibi kendimize has giyim tarzı¸ yemekleri ve anlayışları olan, her yörenin ayrı türküleri¸ destanları, birbirinden ilginç hikâyeleri olan ülkemizde kendi kültürümüzle yaşamamız gerekmektedir.
Türk Kültüründe aile kavramı sağlamdı. Aileler acı ve mutlu zamanlarında birbirlerine destek olan önemli ve kutsal kabul ettiğimiz bir unsurdu. Kederi¸ üzüntüyü ve sevinci hep birlikte paylaşır, küçük sorunlar¸ toplumsal bir soruna dönüşmeden kendi içerisinde çözülürdü.
Çünkü bunun altında sağlam Türklük ve Müslümanlık temelleri vardı. Be nedenlerle
Bizim en kısa süre toparlanarak aklımızı başımıza almamız, ne Avrupa'ya, ne Arap toplumlarına özenmeden okuyup, araştıran, ilim, irfan öğrenen Türk kimliğimizle yaşantımızı sürdürmemiz bizi var edecektir, güçlü kılacaktır, başka çaremizde yok.
Şu husus bilinmelidir ki bizleri Araplaştırmak için uğraşanların çocukları, torunları Amerika'ya ve diğer batılı devletlere yerleşmektedir. Arap ülkelerine yerleşenleri görmedik, duymadık.
NOT: Geçen haftaki "26 EYLÜL TÜRK DİLİ BAYRAMI" başlıklı yazımda hata sonucunda Süleyman Çelebi'nin Osmanlı'nın en büyük tarihçisi olduğu yazılmıştır. Bu hatadan dolayı özür diler, Osmanlının Türkçe ilk büyük tarih yazarının Aşıkpaşa'nın torunu Aşıkpaşazade olduğunu belirtirim. Süleyman Çelebi ise Aşıkpaşa'nın dokuzuncu göbekten torunudur.