ÇANAKKALE ŞEHİDİ YEDİ MEHMET'TEN BİRİ

KIRŞEHİRLİ MEHMET ÇAVUŞ

İki gün sonra 106'ncı yılını kutlayacağımız Çanakkale Savaşları sırasında Cesarettepe'de düşmana karşı gösterdiği kahramanlıklarla dikkati çeken ve gerçek kimliği son yıllara kadar belirlenemeyen Mehmet Çavuş'un kimliğini Çanakkaleli bir yerel tarih araştırmacısı ortaya çıkardı.

Bu konuda araştırmalarda bulunan Çanakkaleli tarih araştırmacısı Cemalettin Yıldız yaptığı araştırmalar sonunda Çanakkale'de yatan meçhul kahramanlardan birini daha gün yüzüne çıkarmaktan mutlu olduğunu belirterek şunları söyledi:

Arıburnu'nda Cesarettepe'de bulunan Mehmet Çavuş Anıtı'nı her yıl binlerce kişi ziyaret ediyor. Ancak kahramanımız Mehmet Çavuş'un gerçek kimliğiyle ilgili çok şey söyleniyordu. Şimdiye kadar birçok yazar Çanakkale'de şehit düşen yedi Mehmet olduğundan söz etmişlerdir. Ben de Mehmet Çavuş'un gerçek kimliğini tesbit etmek için Mustafa Kemal'in kurmay başkanı İzzettin Çalışlar'ın ''Çanakkale Savaşları Günlüğü''nden izini sürdüm. Yaptığım araştırmalar sonunda Mehmet Çavuş'un (Mehmet Canpolat) İstiklâl Harbi'nde 64. Alay'la Doğu Cephesi savaşlarına katıldığı ve Kırşehir'in Çiçekdağı ilçesine bağlı Safalı köyü nüfusuna kayıtlı bir kahramanımız olduğu gün yüzüne çıktı.

Araştırmalarına göre Mehmet Çavuş'un Cesarettepe'de Anzaklar ile yapılan bir çatışmada ağır yaralandığını belirten araştırmacı Cemalettin Yıldız şöyle konuştu:

Mehmet Çavuş zamanın padişahı Mehmet Reşat tarafından mülâzım unvanı verilerek ödüllendirilir. Bunun ardından hava değişimi için memleketine gönderilir. Ankara'da ''İkdam'' gazetesi muhabiriyle görüşme yaparken kendisine Çanakkale'deki kahramanlıkları sorulur. Ama o ''Ben herkesin yaptığını yaptım'' karşılığını verir ve hatırından çıkmayan bir olayı anlatmadan edemez:

''Çok sıcak bir yaz günü Cesarettepe'deyiz. Sağımızda deniz, düşman gemilerinin bombardımanı var. Sol tarafımızdaki Korku Deresi'nden yapılan makineli tüfek atışlarıyla zor durumdayız. Susuzluktan âdeta kırılıyoruz. Bir ara Korku Deresi'nin çamurlarını eşeleyip susuzluğumuzu gidermek istedik. Fakat bunu gören düşman burayı ateş yağmuruna tuttu. Allah'ın hikmetine bakın ki atılan bombalardan biri eşelemekte olduğumuz çamura saplandı ve oradan gürül gürül su fışkırmaya başladı. Çıkan suyu kana kana içerek susuzluğumuzu giderdik. Kendimize güç gelmişti. Allah'ın bizimle olduğuna bir kere daha inandık.''

Çanakkale Savaşları'nda Türk askerinin hangi şartlar altında savaştığını bu olay açıkça gösteriyor. 91 yıl sonra Mehmet Çavuş'un gerçek kimliğini çıkarmaktan dolayı çok mutluyum. Bunu yeni yazdığım kitabıma da koydum.

GENELKURMAY BELGELERİNDE ÇANAKKALE GERÇEĞİ

Çanakkale Zaferi'nin bir başka yönü de savaşta verdiğimiz şehit sayısındaki belirsizliktir. Bu konuda Orta Anadolu'nun yetiştirdiği ünlü gazeteci Saygı Öztürk'ü sizlere dinletmek istiyorum. ''Hürriyet'' gazetesinin bölge sayfaları verdiği ve benim de Kırşehir muhabiri olarak haberlerimle desteklediğim 1978'li yılların ikinci yarısında Yerköy'de gazeteciliğe başlayan ve Hürriyet'e gönderdiği haberlerle kısa sürede gazete yönetiminin ilgisini çekerek Hürriyet'in Ankara bürosunda görev verilen Saygı Öztürk Yerköy'den Kırşehir gazetelerine Çiçekdağı'na ait haberler de göndermişti.

Saygı Öztürk 1955 yılında Yozgat'ın Sarıkaya ilçesine bağlı Akbucak köyünde doğdu. Lise öğrenimi sırasında yerel gazetecilik yaparken ''Hürriyet Haber Ajansı''nın muhabirliğini de yürüttü. Gazetecilikte gösterdiği başarıları nedeniyle kısa sürede dikkati çekti ve ''Hürriyet'' gazetesinin Ankara bürosunda 1 Haziran 1978'de göreve başladı. 1994 yılına kadar aynı gazetede eğitim ve güvenlik haberleri sorumlusu olarak çalıştı. ''Sabah'' gazetesinden sonra ''Star'' gazetesine geçti. Hâlen ''Sözcü'' gazetesinin Ankara temsilciliğini ve köşe yazarlığını yapıyor.

Emekli vali Refik Arslan Öztürk'ün kardeşi olan ve araştırmacı gazetecilik dalında çeşitli başarılara imza atan Saygı Öztürk Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Ankara Gazeteciler Cemiyeti ile diğer meslek örgüt ve kuruluşlarından ödüller aldı. Otuza yakın eseri bulunuyor.

Sözü fazla uzatmadan arkadaşım Saygı Öztürk'ün Çanakkale şehitleriyle ilgili olarak beş yıl önce ''Sözcü'' gazetesinde yayınlanan yazısını okurlarımızla paylaşıyorum:

''1915 yılının 18 Mart sabahı Birleşik Donanma üç sıra halinde dizilmiş olarak Çanakkale Boğazı'nı zorlayıp Marmara'ya geçmek üzere ilerlemeye başladı. Ancak Çanakkale'yi geçemediler. 25 Nisan 1915 günü 308 savaş ve nakliye gemisi Boğaz'ın Asya yakası ile Gelibolu'ya taarruz ederek asker çıkarmaya başladı. Savaş sonucu müttefikler 252 bin, Türkler ise 250 bin şehit verdi.''

Çanakkale böyle anlatılır, ama bir de o savaşın içinde bulunan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediklerinden dinleyelim:

''Bomba sırtı vak'asını anlatmadan geçemeyeceğim. Siperler arasında mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor. İkincidekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir korku ve endişe göstermiyor, sarsılmak yok. Okuma bilenlerin ellerinde Kur'an-ı Kerim cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şahadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk Askeri'ndeki ruh kuvvetini gösteren şayan-ı hayret ve tebrik bir misaldi. Emin olmalısınız ki Çanakkale Savaşları'nı kazandıran bu yüksek ruhtur.''

RESMÎ BELGELERLE ÇANAKKALE SAVAŞI

İşte, Türk milleti böyle bir savaş verdi. Yapılan konuşmalarda, kitaplarda hep 250 bin şehit verdiğimiz yazıldı, söylendi. Evet, bu ülke şehitler verilerek kazanıldı, ama şehit sayısını yüksek göstermek de övünülecek bir durum değil. Genelkurmay Başkanlığı'nın 1997'de yayımladığı ''Birinci Dünya Harbi'nde Türk Harbi, 5. Cilt; Çanakkale Cephesi Harekâtı, Birinci, İkinci ve Üçüncü Kitapların Özetlenmiş Tarihi (Haziran 1914 - 9 Ocak 1916)'' kitabının 244. sayfasını okuyoruz:

Personel kuvveleri (gücü) ve zayiatı: Boğaz'da İngiliz-Fransız donanmalarının (Birleşik Filo) ilk ciddî taarruzunun başlamasından (19 Şubat 1915) Marmara'ya geçmek için Boğaz'ın zorlanmasına yönelik 18 Mart 1915 Muharebesi'ne kadar harekâta katılan Türk birliklerinin genel kuvvesi kıt'alara göre toplam 3.031'i muharip, yani savaşçı, 2.251'i yardımcı olmak üzere 5.287 subay, 158.363'ü muharip, 97.365’i yardımcı olmak üzere 255.728 er bulunuyordu. Askerin elinde o dönem 12.646 binek, 22.727 beygir, 4.240 top koşumu, 12.527 araba koşumu, 8.776 katır, 8.707 öküz-manda, 3.927 deve, 4.409 eşek, askerlerde 152.090 adet çeşitli hafif silâhların yanı sıra 216 sahra, 87 dağ, 23 havan, 60 obüs topu vardı.

Zayiat: Çanakkale'de her iki tarafın da zayiatının oldukça büyük olduğu bir gerçektir. Ancak Türk tarafı zayiatının genellikle bu muharebelerde verilen şehit sayısıyla daima karıştırıldığı görülmektedir. Nitekim Çanakkale'de elde edilen büyük zaferin her yıldönümünde çeşitli plâtformlarda düzenlenmekte olan kutlama törenlerinde yapılan konuşmalarda ''Çanakkale Muharebeleri'nde 250.000’den fazla şehit verildiği'' dile getirilmektedir.

ŞEHİT SAYISI 250 BİN DEĞİL, 57 BİN

Halbuki birinci el belgelere dayalı yapılan araştırmalara göre kara ve deniz muharebelerinde verilen subay ve er şehit sayısı toplam 57.263'tür. Bu miktar (Çanakkale'de görev alan Alman ordu komutanı) Liman von Sanders'in ''Türkiye'de Beş Sene'' adlı eserinde 66.000 şehit olarak gösterilmektedir. Burada konu başlığını oluşturan zayiat miktarıysa 210.000-218.000 civarında olup bu sayı şehitler dahil yaralı, kayıp ve esirlerle hava değişimi, hastaneye gönderilenler ve çeşitli hastalıklardan ölen personelin genel toplamını ifade etmektedir. Birinci el belgelere dayanmadığı anlaşılan bazı kaynaklarda ise Çanakkale Muharebeleri'ndeki zayiat 250.000-252.000 olarak gösterilmektedir ki belki de hamasî yönden bu sayı kamuoyuna şehit sayısı gibi yansıtılmaktadır. Atatürk ''Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazanlar yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtacak bir nitelik alır'' diyor.