Avrupa’ya isçi akınlarının başladığı yıllar resmi olarak 1963 yıllarında başladı. Fakat daha öncede her hangi bir şekilde gidenler varmış. Tanıdığım bir amca 1950 yılında gemilerle gelmiş geri dönememiş, Allah rahmet etsin ilk gelenlere çok yardımı oldu Frankfurt da.
65 ve 70’li yıllarda yoğun olarak akının devam etmesiyle pek çok emekçi, dili dini ve çalışma koşulları Anadolu insaninin alışık olmadığı bir ortamla tanıştı. O yıllar İkinci Dünya harbinin yaralarını yeni yeni sarmaya başlayan ve resmi olarak Almanya en çok isçi talep eden ülkeler arasındaydı.
Avrupa ülkelerine en çok emekçi gönderen şehirler arasında Kırşehir de vardı. Hatırladığım kadarıyla bir Mark iki TL kadardı. O zamanlar Türkiye’de bir kilo etin fiyatı beş TL idi. Bir isçinin bir senelik birikimi ile şehrimizde bir konut alınabiliyordu.
Almanya’da da, henüz fazla lüks yaşam olmadığından tasarruf etmek, para biriktirmek çok kolaydı. Bu isçilerin birikimine göz diken çok cambazlar ve dolandırıcılar türedi. Türkiye’de fabrika kurmak, kendileri için işyeri açmak yani patron olmak veya kendilerini patron yapmak vaatleriyle ellerindeki birikimini bazı cambazlara kaptırdılar. Bu cambazların arkasın hep siyasi kimlikler vardı ve bu düzen alanda devam etmektedir. Kırşehir’de ilk kurulan şirket Türktur adı altında, sözüm ona bir kooperatif kuruldu. Bu kuruluşun önderlerinden çok yakın tanıdığım ve ayni zamanda yakınım, sanat öğretmenliği yapmış M.Y adında ve kendisi henüz hayatta, Antalya’da yaşıyor. Bizzat bana anlattı, esasında tahmin ettiklerinde fazla bir para toplanmış ve bu parayı hazmedemeyeceğini anladığı için hemen bir kısmını alıp kuruluştan ayrıldığını söyledi.
Bu kuruluş Kırşehir-Ankara yolu üzerinde Şoförler cemiyetinin dinlenme tesislerinin karsısında atik vaziyette. Hissedarların büyük bir çoğunluğu bu dünyada ayrıldı, çok az kalanı vardır onlarda seksenin üzerindedir.
Fiyaskoyla biten Türktur’dan sonra Meytaş isimde bir cambaz şirket daha kuruldu ve o da el değiştirerek, Ali-Cengiz oyunuyla başka ellere geçti. Meyve suyu ve gıda ürünleri isleyecekti, şimdi kireç üretiyor galiba.
Petlas’a gelince, devlet yardımı ve bazı şirketlerin iştirakiyle uzun bir uğraşından sonra kurulan ve yine devlet eliyle bazı yandaşlara pes kesten sonra, bu işi yapabilecek bir iş adamının eline geçti de araba ve uçak lastiği üretiminde 3000 den fazla çalışanıyla söz sahibi oldu.
Buharlaşan Bulgur fabrikasının durumu içler acısı, devlet kurumlarının gözü önünde adeta okus pokus oldu. Değişik dalaverelerle fabrika yerinde yok oldu, adeta yer yarıldı içine girdi ve yerinde çok katli binalar fışkırdı. Nasıl bir işse bu binaların bir kısmı da adli lojman olarak inşa edilmiş. Vurgunun boyutuna bakar mısınız.
İhlas Holding’den bahsetmeyeceğim, bu kurulusun kokusu artarak etrafa yayılıyor ve anladığım kadarıyla diğer isçi şirketlerinden farkı yok.
Kırşehir’in başına gelen komsu şehir Yozgat’ın da başına geldi. Yimpaş kurulusu belki Anadolu’nun büyük ve köklü firması olasılığı vardı. Maalesef isim değişikliği ve siyasi destek ile bu kuruluşta okus pokus oldu. Bu kuruluşun içini boşaltanın siyasilerle ayni karede poz vermesi ki, bu şahıs bilhassa adli makamlar tarafından aranıyordu. Binlerce gurbetçinin emekleri de Yozgat da iç oldu ve hiç bir delil bırakmadan maziye karıştı.
Batan şirketlerin sadece Kırşehir ve komşu vilayet Yozgat da tanınanlar. Türkiye genelinde belki yüzlerce, hatta binlercesini katabiliriz. Camilerde ve kurban bağışı adı altında toplanan çok büyük paralardan doğru dürüst bir haber alınamazken, çok büyük paralarla kurulan İhlas holdingin durumu da diğerlerinden farkı yok ve hatta zaman aşımı aşamasına geldiği için arkasındaki kimlerin olduğu merak konusu.
Türkiye’nin kalkınmasının önünde duran bu gibi yolsuzlukların önlenmesi ve batan şirketlerin sermayeleri kimlerin cebine girdiği araştırılmadığı müddetçe kalkınmamız mümkün değildir. Benim gibi akil yoksunlarına da sadece hikaye anlatmak düşer.