Yatıyoruz, korana virüsü, kalkıyoruz korona virüsü.
Gerçekten bu kez tüm dünya bu virüsle büyük sorunlar yaşıyor.
Para, pul, mal, mülk hepsi hikâye...
İnsanlar her şeyini sağlığına bağlamış durumda.
Dedim ye dünya bu korkunç virüsü nasıl en az hasarla kapatırızın çabasında.
Ülkemizi idare edenler de bu konuda bir çok kararlar alarak yürürlüğe koydu, bu virüsü kontrol altına almak için deyim yerinde ise 24 saat çalışıyor.
Kırşehir’i yönetenler de bu konuda alınan ve uygulamaya konulan kararları harfiyen yerine getirmek için toplantı üstüne toplantı yapıyor. Umarım ülke ve millet olarak bu virüsten en kısa sürede kurtulur ve normal yaşantımıza geçeriz diye düşünüyorum.
Yurt dışında yaşayan ve en fazla gurbetçisi bulunan illerin başında gelen Kırşehirimizden de umreye giden hacılarımızın olduğunu biliyoruz.
Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca, her fırsatta yurt dışından gelenlerin kendilerini 14 gün süreyle karantina altına almalarını ve kesinlikle sokağa çıkmamalarını istiyor. Ama maalesef Kırşehir’de buna bazılarının uymayarak köy ve şehir merkezinde rahatlıkla halkın içinde dolaştıkları, hatta kahvehanelere bile girip çıktıkları, hatta uyarılara, “Kardeşim bende virüs yok! Virüs de neymiş!” dedikleri söyleniyor.
Bu nasıl bir mantıktır anlamakta güçlük çekiyor insan.
Şöyle hatırlıyorum da 1986 yılında Sovyetler Birliği’nin 49 bin nüfuslu bir kentine üç kilometre mesafedeki Çernobil Nükleer Santralı patlamıştı.
Türkiye’nin dört gün sonra bu korkunç kazadan haberi olmuştu.
Ülkemiz o sırada ekonomik sıkıntılar, siyasi gerginlikler ve terör olaylarıyla meşguldü. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Başbakan Turgut Özal’dı.
Başbakan Özal, “Yahu kardeşim, bu işi teknisyenler bilir. Bana ne soruyorsunuz. Yayıldıkça etkisi azalıyormuş” açıklaması yaptı.
Asıl endişe çay hasadından sonra başladı. Batılı kaynaklar, nükleer yağmurla yıkanan Karadeniz çayında yüksek miktarda radyasyon olduğunu ileri sürüyordu.
Panik başladı, aileler çocuklarına çay içmeyi yasakladı. 6 Aralık 1986’da Cumhurbaşkanı Evren, “Bize radyasyondan madrasyondan bir şey olmaz” dedi.
Başbakan Özal, “Azıcık radyasyonlu çay sağlığa faydalı. Korkmadan içilebilir, radyasyonlu çay lezzetli oluyor” esprisi yaptı.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, kameralar önünde çay içti, demlenince çaydaki radyasyon oranının düştüğünü iddia etti.
İşin şakası olmadığı 12 Aralık’ta gelen haberle anlaşıldı; Almanya’daki Türk çayları radyasyon oranının yüksek olduğunu gerekçe gösterip toplattı ve Türkiye’ye gönderdi.
Evet bugün aradan 34 yıl geçmesine rağmen bu patlamanın çevreye saldığı radyoaktif maddeler dolayısıyla Türkiyemizde binlerce insanın kansere yakalandığı ve yaşamını yitirdiği hala anlatılıp duruyor.
İşte bunun gibi bir şey, “bana bir şey olmaz, ben de virüs yok!” gibi sözlerle bu salgın virüs karşısında herhangi bir tedbir almayan vatandaşlar kendilerini olduğu gibi çevresindeki insanları da tedirgin ettiklerinin ne zaman farkına varacaklar bilmiyoruz.
Kırşehir merkezde görülen manzaraya bakarsanız halkımızın büyük bir kısmı bu virüs nedeniyle sokağa mecbur kalmadıkça çıkmıyor, zorunlu ihtiyaçlarını karşılayıp, yeniden evlerine çekiliyor. Dolayısıyla Kırşehir adeta hayalet bir şehir görünümüne bürünmüş durumda.
Çin’de başlayan ve kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan Koronaviris salgını nedeniyle ülkemiz genelinde olduğu gibi Kırşehir’de de pek çok önlem alındı.
Alınan tedbirler kapsamında Umuma Açık İstirahat ve Eğlence Yerleri olarak faaliyet yürüten hastalığın bulaşma riskini arttıracağı gerekçesiyle, tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları, çay bahçesi, dernek lokalleri, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durduruldu.
Toplu olarak vatandaşların bir arada bulunduğu “Taziye Evleri”nin faaliyetleri durduruldu. Bu çerçevede Kırşehir Belediyesi’nin taziye evlerine gönderdiği çadır, masa; sandalye v.s. hizmetlerini yapmama kararı aldı.
Kırşehir’den umreye giden ve ibadetlerini yaparak yurda dönenlerin 3-4 gündür karantinaya alındıkları görülürken, daha önceki günlerde gidip Kırşehir’e dönenlerin hâlâ halkın içinde dolaştıkları, bu nedenle bu kişilerin kesinlikle halkın yoğun olduğu yerlere gitmemeleri, bu kişilerin de ziyaret edilmemesi gerektiği ifade ediliyor.
Kırşehir’de insanların sağlıklı alışveriş yapmaları için özellikle gıda ürünlerine yönelerek marketlere akın etmesi dikkat çekerken, diğer esnafların iş yapamadan evlerine döndükleri bildiriliyor.
Kırşehir Sağlık Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı bünyesinde erken dönemde oluşturulan Koronavirüs Bilim Kurulunun önerileri doğrultusunda alınan sıkı tedbirlerle hastalığın ülkemize gelişi önemli ölçüde engellenebildiğini, yurt genelinde de alınan sıkı tedbirlere ek olarak temasın azaltılmasına yönelik bir dizi tedbirlerin alındığını açıkladı.
Kırşehir Sağlık Müdürlüğü’nden koronavirüse karşı alınan önlemlere göre, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yapılan hasta ziyaretlerinin mart-nisan ayı boyunca mesai saatleri içerisinde yapılmaması, mesai saatleri dışında belirlenmiş bir zaman içerisinde sadece hastanede yatan kişinin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tek kişinin ziyaretine izin verilmesi, yoğun bakımda ve palyatif bakım servislerinde yatan hasta ziyaretlerinin yasaklanması, hasta refakat hizmetlerinin sınırlı sayıda tutularak mümkünse aynı kişi tarafından sağlanması gibi bir çok tedbir alıyor.
Ama bütün bu tedbirlere rağmen vurdumduymaz, önemsemeyen, sorumsuz, alınan kararlara uymayan nice insanlarımız olduğunu görüyoruz.
İşte Kırşehir’de çalışan dolmuşçular ve servisçiler… Bir arkadaşımız bu konuda yaşadıklarını anlatırken, doğrusunu söylemek gerekirse dolmuşa binmeyen bir kişi olarak ben bile endişe ettim, dehşete kapıldım.
Bakın ne anlatıyor hemşehrimiz:
“Dolmuşa bindim, 2 kilometrelik mesafe ile çarşıya geliyorum. Bindim dolmuşa, biri aksırıyor, biri tıksırıyor. Bu arada biri iniyor, biri biniyor. Binen para uzatıyor, şoför para üstü veriyor. Şoför maskesiz, elinde eldiven bile yok. Allah esirgesin burada koronovirüslü birisi varsa, inanın bu dolmuşa binen herkes bu virüsü kapabilir. Hiç kimse kapmasa bile şoför akşama kadar yüzlerce yolcusuna bu virüsü bulaştırabilir. Bu konuda yetkililer neden hiç önlem almıyor?”
Eğer Kırşehir’de bütün dolmuşlar, minibüsler, servisler, otobüsler, yani toplu taşıma yapanlar da durum aynı ise vay halimize vay!
Valimiz Sayın İbrahim Akın ile Belediye Başkanımız Sayın Selahattin Ekicioğlu bu konuda artık daha sıkı tedbirler almaları gerekmiyor mu?
Ben de bu konuyu burada yazarak görevimi yapıyor, yetkilileri de göreve davet ediyorum.
İnşallah daha etkin tedbirlerle gerek ülkemiz ve şehrimiz, gerekse tüm dünya bu salgın virüsü hep birlikte def eder, normal yaşantımıza döneriz. Yoksa bu durum giderek krizleri arttıracak, ülkelerin can kaybını arttıracağı gibi ekonomisine de altından kalkamayacağı büyük yükler getirecektir.
Tüm duamız bu salgın virüsün biran önce ilimizden, ülkemizden ve dünyamızdan def olup kaybolmasıdır…