Ülkemiz her gün kara haberle uyanmaya alıştırıldı ne yazık ki… Her kesim korku içerisinde. “Acaba bana da bir dokunan olur mu?” kaygısı içerisinde.

Ülkemiz her gün kara haberle uyanmaya alıştırıldı ne yazık ki…
Her kesim korku içerisinde. “Acaba bana da bir dokunan olur mu?” kaygısı içerisinde.
Birileri makamını kaybetmeme adına ülke gündemini insanların korkmalarını, kendilerine ilke edinmeyi ant içmişcesine devam ettirirken, diğer taraftan geçim derdinde olan vatandaş her olumsuzluktan uzak kimsenin etlisine sütlüsüne karışmamayı tercih ediyor.
Hayatına devam etme kaygısında, yaşam ve geçim korkusu çocuğunun iş bulamama korkusu atanmasının olmaması korkusu gibi sebeplerle sustu, konuşmuyor, konuşamıyor ne yazık ki…
Ne günlere kaldık?
Ülke ekonomisi vatandaşın ekonomik sıkıntısı her şeyi görmemeyi, duymamayı, konuşmamayı öğretti. ülkemde durum bu iken Kırşehir’de farklı mı deseniz? Aynı dememek için neler neler yapmazdım ki!..
Her iş siyasetle bitirilmeye çalışılıyor Kırşehir’de… Siyasetin girmediği kapı yok. Vatandaşın yapılması gereken kanun nezdindeki işi için bile siyaset ve yahut siyasetçi oluru olması şart. Belirli isim yapmış siyasetçinin referans olarak aramasının vatandaşın işinin bitirilmesine fayda sağlıyorsa bu hesabı kim öder ALLAH bilir.
Hani şu yıllardır kapısında bekletildiğimiz “Bizi de içinize alın!” diyerek çeşitli uyum yasalarını çıkarttığımız ve hala çeşitli bahaneler uydurarak bizleri kabullenmekte zorlanan AB, yani Avrupa Birliği var ya…
Bunlar bize ülkemize uyduruk bahaneler çıkartırken, içimizdeki kanı bozuk satılmışları da destekleyerek TERÖR denilen lanet olası belayı ülkem genelinde karmaşa, korku yaymaya çalışmalarını destekleyerek kaos çıkartma çalışmalarından vazgeçmeyen dost görünümlü şeytan kılıklı ülkeler…
Bu ülkelerin yaptıkları şerefsizliklere rağmen onlarsız hiç bir iş yapamamak… Nasıl da menfaatleri bir olunca hemen kulisler yapıp ülkemi, vatandaşımı zora sokan saymakla bitmeyen yaptırımları alıveriyorlar!
Bunların yaptıkları anlatmakla bitmez. Bizim onların bu karaktersizliklerini yazmakla bitmeyeceğini biliyor ve görüyoruz.
Bizim yazmak, değinmek istediğimiz konu onlardaki iş ahlâkı. Yaptıkları işlerde iş garantisi, işçi garantisi, işin kalitesi bir numara. Yapılan her türlü yatırımlarda senin adamın, benim adamım hesabı yapmamaları…
İş bitimlerinde, işe başlamalarında siyasetçi referansına gerek duymamalar. Adama göre iş değil, işe göre adam mantığının yürütülmesi. Yapılan her türlü ihaleli işlerde süre koymaları, süresinde bitmeyen işlerde yapan firmanın esamesi dahi okunamayacak şekilde ülke genelinde hiç bir işi yapamama cezası. Tabi firma da ismi geçenler de dahil.
Ya bizde Allah için vicdanınızın sesine kulak vererek söyleyin şu yaşadığımız şehre bir değerlendirme yapın. Siyaset düşünmeden, senin adamın benim adamım demeden bakın. Onlar şehir merkezlerindeki hafriyat işlerinde bile yollar çamur olmasın diye kalın kauçuk paspasları araçların lastiklerinin altına yol yapıyor, hafriyat yaparken çevreye en ufak bir zarar vermemek üzere çalışma yapmak zorunda kalırken; ya bizde her şey karma karışık. Şehir merkezinde yapılan çalışmalar depreme dayanıksızlığı söz konusu edilerek yıkılan binalar, sıkışan trafik gitmek istediğin mevki ye giderken çektiğin ızdırap. Aracının sanki fırtınalı denizde giden sandal misali takırtılar, tukurtular, kırılan parçaları bozulan malzemeleri insanların günlük üst baş değiştirme zorunluluğu. İş yerlerine alışveriş için gelen insanların ayakkabılarının çamur deryasında olması, işyerlerinin taş ocağı işletmelerine dönmesi, tozdan çamurdan ulaşımdan bir haber şehir ve siyaset her şeyi gören ve bilen insanların doğruları gerçekleri söyleyememesi.
Yukarıda da belirttim ya toplum olarak susturuldu, korkutuldu ne yazık ki…
Şöyle Kırşehir'imi, ülkemi bir kenara bırakıyor dünyaya bir bakıyorum. Orada yaşayanlar gördüğü bir yanlış ve olumsuzluk karşısında hakkını arıyor, hatta meydanlara çıkıyor tepkisini ortaya koyuyor.
Kırşehir’de veya ülkemde böyle bir şey görüyor musunuz?
Göremezsiniz, çünkü insanlar korkuyor, ne olur ne olmaz düşüncesi ile susmuş, köşesine çekilmiş ve sinmiş. Hakkına razı olmuş durumda.
Gazetemizin genel koordinatörü Salih Güner ağbimin son yazısındaki anekdottaki “Sarı öküz” hikayesi anlayanlar için çok şeyler anlatıyor. Tabi anlamak isteyenlere, işine gelmeyenlere değil.
Artık sabır taşımız kalmadı. Her ne yazsak fincancı katırları ürküyor, doğruları söylemek yazmak acı oluyor ama bu hesabı ödeyecek birileri aranıyorsa görmedim, duymadım, konuşmadım diyenler ödeyecek. Hep böyle olmuştu gene böyle olacak.
Ne diyeyim Allah yardımcımız olsun.