Bugün yine üzerime vazife olmayan bir işe karışarak,  suya sabuna dokunup,  Suriye'den Türkiye'ye ve Kırşehir'e gelen Türkmen çocuklarından bahsetmek istiyorum.

İkisi kız, üçü erkek, yaşları küçük olan bu çocukları yaklaşık bir aydır izliyorum. Sırtlarında çantalarla sabahın erken saatlerinde bizim binanın önünden sol tarafa doğru  hep birlikte geçiyorlar, öğleden sonra saat 15.30 civarlarında bizim binanın sağ tarafından giderek gözden kayboluyorlar. 

Okula gidip geldikleri sırt çantalarından belli olan bu çocuklar kimdir,  kimin nesidir, anneleri, babaları ne iş yaparlar diyerek kendi kendime sürekli sordum. Sonrasında bir kaç kez konuşmak istedim. Fakat tedirgin ve çekingen davranarak sorduklarıma cevap vermeden koşarak gittiler. Ümidimi yitirmedim ileri ki günlerde konuşacağımdan emindim, nihayet emin olduğum o gün geldi ve bu çocuklara korkmamalarını amacımın yardımcı olmak olduğunu söyleyince, biraz da pozitif yönde şakalar yaparak yaklaşınca rahatladılar ve benimle konuştular.

Konuşmalarından, şivelerinden dolayı “Suriyeli misiniz?” dediğim çocuklardan içlerinde en büyük olanı  "Evet Suriye'liyiz, ama biz Türkmeniz, Türk'üz" dedi. 

“Adın ne senin?” dediğimde “Emine” dedi. 

“Eminem,  sana biz Türkmeniz,  Türk'üz diyen dilleri veren Allah'a kurban olurum,

Ben de Türk'üm, damarlarımızda ayran değil, Türk kanı dolaşır Eminem. Her kişi değil, er kişi tartar kantarımızı Eminem. Bastığımız bu topraklar Türk topraklarıdır, sonsuza denk Türk kalacak Eminem. Allah'ın izniyle Türk'ün şanlı bayrağını Kerkük'e, Musul'a, Karabağ'a, Turan ellerine, yaban illerine  ve dünyanın her yerine asacağız Eminem. Fırtınalar bir yana duracak, Türk'ün bayrağına yol verip selam duracak Eminem. Dedikten  sonra öğrenci misiniz?”  dedim.

“Evet” dedi.

“Hangi okula gidiyorsunuz?” dedim; “Yüceer İlkokuluna gidiyoruz” dedi.

“Hepimiz kardeş misiniz?” dedim; “Hayır üçümüz kardeşiz, ikisi kardeşler” dedi.

“Neden yürüyerek gidiyorsunuz, servise binmiyorsunuz?” dedim; “Paramız yok” dedi.

“Babalarınız ne iş yapıyor?” dedim; gözyaşları içerisinde “Suriye'de uçaktan atılan bombalardan öldüler” dedi. 

“Anneleriniz ne iş yaparlar? dedim; “Evdeler, çalışmıyorlar” dedi.

“Nerede kalıyorsunuz?” dedim: “İki aile birlikte aynı evde kalıyoruz” dedi.

“Eviniz ısınıyor mu?” dedim; “Isınmıyor, üşüyoruz” dedi. 

Soracak o kadar soru var ki sordukça Eminem ağlıyor, üzülüyor, fazla üzülmemesi ve ağlamaması için ne yer, ne içersiniz, geliriniz nedir gibi soruları sormadım. 

“Peki sabahın erken saatlerinde okula yürüyerek gidiyorsunuz korkmuyor musuz?” dedim;  “Çok korkuyoruz ama çaremiz yok” dedi.

“En çok neden korkuyorsunuz?” dedim; “Köpeklerden çok korkuyoruz, bazen bizi kovaladıkları oluyor kaçıyoruz” dedi.

“Sen en büyük olduğuna göre bunların emaneti sana mı?” dedim ; “Evet bana annelerimiz sürekli sen bunların ablasısın dikkatli götür, getir diyorlar” dedi.

Vaaay Eminem vay ! Daha ilkokul beşinci sınıfta almışın sırtına dünyanın en büyük sorumluluğunu dedikten sonra  isimlerini, gittikleri okul adını, sınıflarını bir kağıda yazarak bana vermesini söyledim ve yaşı küçük aldığı sorumluluk büyük olan ilkokul beşinci sınıf öğrencisi Emine ile kardeşlerinin gidebileceğini söyledim.

Türkmen çocuklarımızın ardından göz yaşlarımı tutamadım. Çünkü ben de babamı çok küçük yaşlarda kaybettiğim ve yokluklar içerisinde büyüdüğüm için o çocukların derdini "damdan düşenin derdini damdan düşen bilir" sözünde olduğunu gibi iyi bilirim.

En yakın akrabanız dahil kimse yüzünüze bakmaz, okula gidersiniz sahipsiz  olduğunuz için evde eşine, çocuklarına kızan öğretmenler okula  gelir sinirlerini, hırsınız  sizden çıkarırlar, sınıfta arka sıraya atarlar, elbisenize, kılık kıyafetinize bakarlar, ilgilenmezler.

Özellikle öğretmenlerin baban ne iş yapıyor diyerek sormalarını istemezdim, dişlerimi sıkardım ne olur bana sormasın derdim ama her zaman sorarlardı.  Toplum olarak sadece tek şey yapılır halimize acırlar. Acıyacağınız yerde yardım eli uzatsanız, ilgi, şefkat, sevgi gösterseniz ne kaybedersiniz?

Ama Emine ve Türkmen evlatlarımızın durumu daha da vahim adeta sözün bittiği yer.  Ben sadece küçükken babamı kaybettim ama vatanımı kaybetmedim.  Allah rahmet eylesin rahmetli annem, ablalarım ve ağabeylerimle kendi ayaklarımızın üzerinde tutunmaya çalıştık, ama bu çocukların durumu içler acısı.

Güzel bir aile hayatları, yaşantıları, başlarında babaları, yerleri, yurtları, vatanları, pişecek tencereleri varken kendisini dünya devi zanneden haçlı zihniyetin lideri Allah belasının versin, yakıp, yıksın, yerle bir etsin dediğim ABD kırk bin km. den gelerek vatanlarını işgal ediyor, yakıp yıkıyor, çocukları annesiz babasız bırakıyor, anneleri babaları evlatsız bırakıyor,  bu insanlar sığınacak yer olarak Türk ve Müslüman insanların ağabey devlet olarak gördüğü Türkiye'ye gelerek yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyorlar.

Acaba hiç düşündünüz mü kahrolasıca, lanet olasıca Allah'ın gazabı üzerine olasıca  ABD petrol için, yeraltı zenginlikleri için, kendi çıkarları için  Suriye'yi,  Irak'ı işgal etmeseydi  bu insanlar kurulu düzenlerini bozup vatanlarını terk edip buralara kadar gelerek sefil bir hayat sürerler miydi ? Hayır.

Peygamber Efendimiz dahi Mekke' den Medine'ye hicreti sırasında “Ey Mekke!  Eğer senin halkın beni senden çıkmaya zorlamamış olsaydı, vallahi seni terk etmezdim.” diyerek vatanın önemini anlatmaya çalışmıştır.

Yani kim terk eder vatanını?

Konumuza işin özüne dönünce gördüğüm kadarıyla bu çocukların hali içler acısı, üzerlerinde doğru dürüst kışlık elbiseler yok, bot yok, kaban yok, giydiklerini de çevrede oturan insanlar kendi çocuklarının eskilerini vermişler, Emine'nin konuşmalarından anladığım kadarıyla evleri soğuk ve yiyecek, içecek konusunda sıkıntı yaşıyorlar.

Gelin Kırşehir olarak sorumluluk ve duyarlılık örneği göstererek isimlerini ve sınıflarını aşağıda belirttiğim Yüceer ilkokulunda öğrenci olan 

Emine RİYAD  5/B sınıfı öğrencisi

Emani RİYAD  4/A sınıfı öğrencisi

Enes RİYAD   2/A sınıfı öğrencisi

Abdullah RAVAD  1/A sınıfı öğrencisi

Muhammed RAVAD  3/A sınıfı öğrencisi 

Bu çocuklara sahip çıkalım.

Kış mevsimine girdiğimiz havaların soğumaya başladığı, yağmurların yağdığı günümüzde bu çocukların okula servisle gitmeleri için, kışlık elbiseler ve ayakkabılar temin edilmesi için, evlerinde ki diğer eksikliklerinin giderilmesi için Sayın Valimiz İbrahim Akın'ı, Sayın Belediye Başkanımız Yaşar Bahçeci'yi, Ticaret Odamızı, Esnaf Odamızı, Yardım Sevenler Derneğimizi, Baro Başkanlığımızı, Tabip Odamızı,  Sivil Toplum Örgütlerimizi, hayır sever vatandaşlarımızı, zengin iş adamlarımızı ayrıca bu ve buna benzer  konularda yazılar yazdığım zaman hemen telefonla beni arayarak isimlerini, adreslerini isteyen ve kardeşim çorbada benim de tuzum olsun elimden ne geliyorsa yaparım diyen Kenan Kerimoğlu'nu,  ölmüşlerinin hayrına Şoförler odasını ve  servis işletmeciliği yapan şirketleri      bu çocuklara yardım eli uzatmaya davet ediyorum.

Bazı sakıncalardan dolayı buraya yazmadım ama annelerinin telefonu bende kayıtlı yardım eli uzatmak isteyenlere verebilirim.

Her yere, eğlencelere, partilere, hoş geldin ve veda yemeklerine,  dağıtılan pilavlara, aşurelere, şölenlere nasıl para bulunuyorsa bu çocuklara da para bulunarak yardım elinin uzatılacağından eminim. 

Allah Allah ben yine lüzumsuzluk yaptım, üzerime vazife olmayan işlere kalktım.

Oysa gününü şov yapmakla, basit işlerle geçiştirmekle, sorumluluk almamakla, yalakalıkla,  eften, püften, sudan işlerle uğraşmak varken, devletin makamlarını işgal edip ayak ayaküstüne atıp çay kahve içmekten gayri hiç bir iş yapmamak varken, bir çaya tenezzül edip kurumları mesken tutmak varken nelerle uğraşıyorum.

Ben ne dik kafalı nasıl bir yaramaz insanım böyle,  inanın işin bu tarafını bilmiyorum ama bildiğim en güzel davranışlardan birisi bu tür konuları, vatandaşların isteklerini gündeme getirmekten, suya sabuna dokunmaktan korkmadığım ve sürekli gündeme getireceğimdir. 

Evvel Allah sadece Allah’tan korkarım, suya sabuna dokunmaktan değil.

Kırşehir olarak bu çocuklara yardım eli uzatmak Türklüğün ve Müslümanlığın gereğidir.