Hasan Dede elindeki son fidanları da toprakla buluşturdu. Kürekle son toprakları atıyordu ki yanına gençten bir delikanlı yaklaştı. Yaşlı adamın haline acıyarak baktı.

         “Ah be dedem, ne vardı kendini bu kadar yoracak? Bu fidan büyüyüp meyve verinceye kadar kim bilir kaç sene geçecek? Allah uzun ömürler versin ama…”

         Hasan Dede alnından akan terleri koluna silerek derin bir nefes alır. Bir gökyüzündeki yakıcı güneşe, bir de kara toprağa bakarak konuşur:

         “Ah be evladım. Bilirim elbet. Bilmez olur muyum? Azrail kardeşim olsa benim şurada yaşayacağım üç, beş sene. Bu fidanların meyveleri elbette bana nasip olmaz. Olmaz olmamasına da dedelerimizin diktiği fidanların meyvelerini biz yiyoruz. Bizim diktiğimiz fidanların meyvelerini de varsın bizim torunlarımız yesin.”

         Emine Nene sabah namazından sonra yatmaz, Kur’an okur, tesbih çeker. Gün ışımaya başlayınca da alır eline çalı süpürgesini kapının önünü süpürmeye başlar. Sadece kendi kapısının önünü süpürmekle kalmaz sağdaki, soldaki komşuların kapısının önünü de süpürür.

         Torun Ayşe, babaannesine, “Maşallah bu ne hız babaanne? Oldu olacak tüm mahalleyi temizleseydin.” diye takılır.

         Yaşlı kadın elindeki süpürgeye dayanarak derin derin nefes alır. Dinlendikten sonra, “Temizlik imanın yarısıdır be evladım. Konu komşunun kapısının önünü süpürmeye gelince, komşu hakkı vardır. Bugün ben onların kapısını temizlerim yarın da onlar benimkini temizler” karşılığını verir.

         Hülya, atık yağları lavaboya dökmez. Biriktirir ve geri dönüşüm kutusuna bırakır.

         Kadir Amca, sabah serinliğinde deniz kenarında yürüyüş yapar. Sadece yürüyüş yapmaz sahil kenarındaki çöpleri de toplar.

         Aynur Yenge, pazardan dönerken elindeki poşetleri kaldırımın üzerine bırakır. Yol kenarına atılmış pet şişeleri ve çikolata kâğıtlarını alır, çöpe atar.

         Zeynep Abla, çekirdek çitleyen çocukları uyarır. “Çekirdek kabuklarını sakın yere atmayın!”

         Küçük damlalar gibi görünebilir ama insanlarımız çevre temizliğine çok duyarlıdır. Elindeki bir sakız kâğıdını bile yere atmaz.

Günümüzde ne yazık ki öyle büyük çevre tahribatlar yapılıyor ki… Filtresiz fabrika bacalarından çıkan zehirli gazlar… Duyarsızca çevreye atılan kimyasal atıklar. İçme sularına, ırmaklara, göllere akıtılan öldürücü kimyasallar…

         Muhteşem doğal güzelliklerimizin içine dikilen beton yığınları… Doğanın eşsiz güzellikleri içine sokulan kepçeler, dozerler…

         Yanan ormanlarımız… Yok olan bitki örtümüz. Nesli tükenen, tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan hayvanlar. Yanlış devlet politikaları ile yok olan dünyamız…

         Gördüğüm bu acı tablolar beni çok üzüyor. Gelecek nesillere bırakacağımız en değerli hediye, temiz ve tahrip edilmemiş bir dünya olsa gerek.

         Dünya Çevre Günü’nü kutladığımız bu günlerde sizleri duyarlı olmaya davet ediyorum. Bu çevre bizim. Bu dünya bizim. Lütfen duyarlı olalım.

         Ya toprak ol

         Ya da su

         Sakın ateş olma