Sizleri bilmiyorum ama ben kirlenmiş, yolundan çıkmış, haklının haksızlaştırıldığı, alın terine ve emeğe saygı duyulmayan, aslanın kediye boğdurulduğu, bizden ve bizden olmayan diyerek insanların ayrıştırıldığı, hukukun ve adaletin yerine getirilmediği, eşitliğin sağlanmadığı ve tamamen çamura batmış siyaseti sevmiyorum.
Asıl amacı hizmet olan siyaset ülkemizde ve Kırşehir'de siyasetçiler tarafından rant ve geçim kaynağı olarak görülmekte, kendi çıkarlarına alet edilerek ülkesini, temsil ettiği şehirleri değil de kendilerini, yakın akrabalarını koruyup, kolladığı, adam kayırmacılığının ve partizanlığın tavan yaptığı, kalifiye personelin ötelendiği, vasıfsızların el üstünde tutularak kadro, sözleşme, makam verildiği vatandaşa hizmet eden devletin temelini oluşturan kurumlarda kalitenin düşürülerek amacından uzaklaştırıldığı siyaseti sevmiyorum.
İşsizlik almış başını giderken, üniversite mezunları iş bulamazken, bulanların asgari ücretle çalıştığı ve iş güvenliğinin olmadığı Türkiye'de Milletvekillerinin dokunulmazlıkları varsa, başta sağlık olmak üzere ailece her alanda büyük imkânlardan faydalanıyorlarsa, işçiye, memura, emekliye yüzde üç veya dört zammı verip, milletvekillerine yüzde elli veya yüzde yüze varan zamlar yapılıyorsa ben bu siyaseti sevmiyorum.
İki yıl milletvekilliği yaptıktan sonra milletvekilliğinden emekli olan siyasiler on iki asgari ücretlinin aldığı toplam maaşı, emekli maaşı olarak bir ayda alıyorsa, asgari ücretli altmış beş yaşında emekli olup, bin üç yüz Türk Lirası maaş bağlanıyorsa ben bu siyaseti sevmiyorum.
Anadolu'nun fakir çocukları askerde şehit ve gazi olurken kendi çocuklarını askere göndermemek için sürekli bedelli askerlik yasası çıkaran veya çocuklarına çürük raporu alan, bizim çocuklarımız yaşasın, fakirin çocukları ölsün diyen siyaseti sevmiyorum.
Devletin memurlarına "Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Ben adamın çulunu soydurur, Şırnak'a gönderirim!" diyen siyaseti sevmiyorum.
Demokrat Parti’nin 1954 yılında büyük bir milletvekili çoğunluğunu alarak iktidara gelmesine rağmen kendi idealleri ve kaprisleri uğruna, “benim partime oy vermiyor!” diyerek Kırşehir'i ilçe yapması, ilçelerini elinden alarak başka illere vermesi, Kırşehir'in her alanda geri kalmasına, göç vermesine sebep olması ve sadece o yılları için değil kainat devam ettiği sürece Kırşehir'de yaşayanları cezalandırdığı siyaseti sevmiyorum.
İktidara geldiğinde geçmişte kendi partileri ve fikirlerine ters hareketlerde bulunanlardan, 12 Eylüllerden, Ergenokonlardan, Balyozlardan hesap sorulurken, Kırşehir'in ilçe yapılmasının hesabını sormayan, elinden alınan ilçeleri geri vermeyen, özür dilemeyen, iadeyi itibarını vermeyen siyaseti sevmiyorum.
Hukuk devlet yapısından, kurumsallıktan, eşitlikten ayrılarak milletvekili sayısının fazla olduğu, siyaseten güçlü olan şehirlerde yıllar önce yapılan, teknolojisi eskimiş şeker fabrikalarına dokunulmayıp, gözünü Kırşehir'e çevirerek çok uzun yıllar sonra en son teknolojiyle ve son fabrika olarak yapılan Kırşehir Şeker Fabrikası ile Kıbrıs savaşında Türk savaş uçaklarına uygulanan uçak lastiği ambargosu nedeniyle zoraki olarak Kırşehir'e yapılan Petlas Lastik Fabrikasını özelleştiren siyaseti sevmiyorum.
Şimdi bana "Sen ne diyorsun gazeteci bey? Petlas özelleştikten sonra üç binden fazla personel çalışıyor, devlet çalıştırabiliyor muydu? " diyecekler ama bu kişiler burada belirtmek istediğim konunun Petlas’ın özelleştirilmesinin değil yıllardır devletten yatırım alan şehirlerdeki eskiyen, dökülen, yıpranan onlarca fabrikalar dururken, gözlerini Kırşehir'e çevirerek Petlas’a ve Şeker Fabrikasına dikmeleridir. Bu da Türkiye'de yapılan siyasetin doğru olmadığını gösteriyor ve ben bu siyaseti sevmiyorum.
Düşünün bir defa diğer illere özel sektör yatırım yapmış, yaklaşık yüz bin veya daha fazla insanın çalıştığı organize sanayiler kurulmuş, işsizlik yok, şehirler göç almış, metropol hale gelmiş hal böyleyken devlet te gitmiş buralara fabrikalar, tesisler kurmuş, yetmemiş askeri birlikler kurmuş, yetmemiş ve diğer tesisleri kurmuş, demir yolları getirmiş, limanlar, tersaneler kurmuş ama Kırşehir’le birlikte iç Anadolu'nun ortasındaki şehirlere hiç bir yatırım yapmamış, eğer kaza sonucu bir kaç fabrika yapmışsa, “devlet ticaret yapmaz!” zihniyetiyle özelleştirmiş ve özelleştirilen fabrikaların hepsi de Petlas gibi çalışmaya devam etmemiş, çoğunluğu ya kapanmış, ya da yerlerine AVM’ler yapılmış.
Petlas’ta ilk olarak insanların manevi duygularıyla oynayarak yurt dışındaki insanlardan toplanan parayla kurulan Konya merkezli Kombassan A.Ş.'ye satılmış onlar çalıştıramamış ve şu an çalıştıran AKÖ şirketine devredilmiştir. Kısaca Petlas ve dolayısıyla Kırşehir uçurumun kenarından dönmüştür.
Kısa süre önce özelleştirilen Kırşehir Şeker Fabrikasının geleceğinden endişeli olduğumu belirtmek istiyorum.
Şu işe bakın ki devlet ticaret yapmaz diyerek fabrikaları özelleştiren, kapısına kilit vuran, siyaset oy uğruna, iktidarda kalma uğruna şehir merkezlerine kurdukları çadırlarda domates, patates ve soğan sattılar, bunlar yetmiyormuş ve memlekette hıyar sayısı azmış gibi bir de hıyar sattılar. Ama bir Allah'ın kulu çıkıp "hani devlet ticaret yapmazdı, sizler hıyar dahi sattınız bu ne çelişki, bu ne tezatlık?" demedi.
İşte bu tezat ve çelişkili siyaseti sevmiyorum.
Asıl amacı hizmet olan siyaset her şehre, her insana eşit davranmalıdır. Şehirlerin milletvekili sayısına, siyasi gücüne göre değil hukuk devletinin eşitlik ilkesiyle sosyal yapıyı ön planda tutan planlamalar yaparak özel sektörün yatırım yaptığı organize sanayiler kurduğu illere değil Anadolu'nun ortasına Kırşehir ve diğer illere yatırımlar yapmalı, göçü durdurmalı, işsizliği azaltmalı, şehirlerin gelişmesini, büyümesini sağlamalıdır.
Biz Kırşehir'e liman yapılsın, tersaneler kurulsun demiyoruz onları doğal olarak deniz kenarında olan illere yapabilirsiniz, askeri birlik olarak deniz kuvvetlerini ve ihtiyaç kadar askeri birlikleri buralara tesis edebilirsiniz. Ancak diğer fabrikaları, tesisleri, yatırımları, kara, jandarma, hava kuvvetlerini de Kırşehir ve diğer iç Anadolu şehirlerine yapabilirsiniz.
Eğer bugün İstanbul'un nüfusu on altı milyona geldiyse, nüfus kalabalığından nefes alınamıyorsa, trafik çekilmez haldeyse bunun sorumlusu plansız, programsız devlet yöneterek özel sektörle birlikte devletinde buralara olabildiğince yatırım yapmasıdır.
Hizmet oy için, siyasi güce göre yapılmayarak eşit şekilde, planlı programlı ve mantıklı yapılsaydı Kırşehir 1954 yılında ilçe yapılmaz, ilçeleri elinden alınmaz, göç vermez her alanda gelişen bir şehir olur, İstanbul'da bugünkü çileleri çekmez, huzurlu ve çilesiz yaşanabilir şehir olurdu.
Sadece şehirlere yaptığı adaletsiz yatırımlarla değil, demokrasinin gereği olan seçimlerde iktidarların şehirlerde ayrımcılık yaparak, kendisinden olmayan belediyeleri kanunen ve maddi olarak kıskaca alarak hizmet yapmalarını engellemeleri de siyaseti sevmediğim nedenlerden birisidir.
Seçimler demokrasinin gereğidir. Aynı seçimlerde halkın oylarıyla sizler seçildiği zaman iyi de, diğer partiler seçilince kötü mü? Sizler millete hizmet için varsanız diğerleri ecnebilere hizmet etmek için mi var? Onlar da bu memlekete hizmet edecekler.
Bu kirli siyaset öyle bir siyaset ki ne diyeceğimizi bilemiyorum. Bu siyaset anlayışı yüzünden on binlerce kalifiye insanlar iş bulamazken, dağlarda koyun güdemeyecek olanlar milletvekili, belediye başkanı, başkan yardımcısı, müdür gibi değişik makamlarda görev alıyorlar.
Bugün resmi kurumlarda hizmet kalitesi düşüyor, verimlilik azalıyorsa bunun nedeni hak etmedikleri halde siyasetin sayesinde bir yerlere gelenlerin “benim partimden, benim adamım, benim köylüm, benim hemşehrim, benim arkadaşımın oğlu” gibi ayrımcı düşüncelerle hareket edildiği içindir.
Bunları görmek için başka şehirlere gitmeniz gerekmez Kırşehir'e baktığınızda iş yerlerinde günün gün eden, zaman öldüren, başını sallayıp, maaş alanların hepsini görürsünüz.
Deveye "boynun neden eğri?" diye sormuşlar, deve de "nerem doğru ki?" diye cevap vermiş.
Deve misali bizim de siyasetin doğru tarafı yok, her tarafı eğri olan bu siyaseti sevmiyorum.