Yaşadık, gördük ve ömrün son demlerini son günlerini yaşıyoruz. Dostlar üzülmesinler  düşmanlara diyecek sözümüz yok, onlar bildikleri gibi hareket edebilirler , sıkıntı değil.

Yaşadık, gördük ve ömrün son demlerini son günlerini yaşıyoruz.

Dostlar üzülmesinler  düşmanlara diyecek sözümüz yok, onlar bildikleri gibi hareket edebilirler , sıkıntı değil. Önemli olan hakları varsa helal etsinler yeter .

Usta deyişi ile söylemek kıssadan hisse almak adına yazıyorum.  “Şu fani dünyaya geldim gidiyom. Sıkı tut bir yârin elinden gönül . Yari ne yar isen daha ne diyon.  Ancak yarin anlar halından gönül “ diyor rahmeti bol olsun  Kırşehirli hemşehrimiz Neşet Ertaş usta .

Gönül işte  Allahım çoluğu, çocuğu, bizleri kendinden başkasına muhtaç etmesin. Gerisi  hayatın, dünyanın boş olduğu gibi bomboş... Fani dünya...  

Ne Harunlar kaldı, ne de malları hepsi kocaman bir hiç oluverdi. Mal peşinde, makam peşinde koşanlar da  malları makamları dünyada kalırken, kendileri toprak altına girmek zorunda kaldılar.

Bu anlattıklarımızı bir kenara bırakalım da şu bizim emeklilerden BAG-KUR, SGK EMEKLİ SANDIĞI kurumlarından emekli olan dostlar ve bilhassa esnaflara bakalım ne durumdalar… Ne yerler, nasıl geçinirler tabi ülkemin, ilim Kırşehir’in onlarca sorunu varken bu da nerden çıktı diyenler olacak. Fakat gerçekten emekli maaşından başka bir geliri olmayan ağbilerim,  yaş emsali arkadaşlarımız gerçekten sıkıntılar içinde boğuşurken, bizim buna duyarsız kalmamız beklenemez.

Yıllarca geçliğin verdiği hevesle çalışarak çocuk okutan, evi işyeri yoksa onu edinebilmek için yırtınırcasına çalışırken, ömrünün son deminde az rahat edeyim düşüncesine sahipken bir de bakmışsın  hayatın gerçeği olan ilk önce sağlık, daha sonra vücut uzuvlarında hastalık, çoluk çocuk derdi  sarmalamış bir türlü çıkmazlara girmiş durumda.

Hayat sana bir kez daha gerçek yüzünü göstermiş. Sana lazım olan geçim, kapından hiç ayrılmamış, kapına oturmuş bir yoksul misali senden ayrılmıyor, seni sıkıntılar bir türlü bırakmıyor, seninle oturuyor, seninle kalkıyor .

Neyle, kiminle hangi sorununla mücadele edeceksin şaşırmışsın. Sana reva görülen asgari geçinmenin açlık sınırının altında aldığın para ile geçinmeye çalışıyorsun, bu mücadelede bakıyorsun ki emekliler arasında aldıkları maaş farkları  biri birinden  o kadar farklı ki duyunca, görünce şaşırıyorsun…

Neden devletim bu hassasiyet arz eden konuda bir çalışma yapmaz, yapamaz?

Devletin ballı maaşlarını alanlar emekli olsalar da  gene en önde, en çok maaşı alırken,   yıllarca “emekli olacağım” düşüncesi ile rızkından keserek, “sosyal güvencem olsun,  yaşlanınca kimseye muhtaç olmayayım” düşüncesinden taviz vermeyenler…  Asgari yaşam standardının altında maaş alarak hayatın zorluklarını sırtlamaya çalışmaktalar. 

Bizim söyleyeceğimiz kimsenin  umurunda  olmayacağını biliyoruz.  Yine de bir umuttur diyor kaleme almak için kendimizi görevli addediyoruz…

 Şu Avrupa Birliği ülkeleri var ya onların emeklileri ömürlerinin  son demlerinde ülke ülke gezip yaşamlarını mutluluğa çevirip, sıkıntısız bir yaşam yaşarken, ya da  gençliğine vatan-millet için çalışmanın ne kadar kutsal bir görev olduğunu anlatırken, diğer taraftan emekli olmadan önce edindiği tecrübeleri pratik bilgilerini gösterebileceği uygulama alanlarında yetişen gençliğe gösterimler yaparak onların pratik bilgilerine destek oluyorlar.

Bizim ilimizde de aynı uygulamaları  yapmamız,  emekli olmuş mesleği üzerinde yılların tecrübesi olan insanımıza değer verdiğimizi gösterir,  yeni yetişen neslimize geleceği adına bir katkı sunarız . Bu uygulama her insanımız içinde faydalı olur ülkemiz, ilimiz içinde büyük katkıları olur diye düşünüyorum.

Önemli olan emekli olan bütün kesimin mağduriyetini ortadan kaldırmak geçinemediği için bankalardan aldığı kredi ile kendine derman ararken, daha da çıkmaza giren insanımıza nefes aldırabilmek, emekli olduktan sonra güzel yaşamak isterken mağdur olan, mağduriyet yaşayan insanımıza sahiplenip onların da bu ülkenin, bu ilin insanı olduğunu hatırımızdan çıkarmamak gerekmiyor mu?

Yaşam her geçen gün, her kesim için bir çıkmaz olurken, bizlerin istediği tek şey insanlar arasında uçurum sayılabilecek gelir adaletsizliği olmasın, okuyan çocuklarımız mesleğine göre iş bulsun, siyasilerin arkasında yalaka olmasın, haklıya haklı, haksıza haksız denilsin istiyoruz o kadar.

Sorunları biz yaşarken devletimin yetkilileri çare bulmak için çalışsın, yapılmayanı yapmış olmayacak işleri olacakmış gibi göstermeye çalışılmasın.  Mutluluk bütün ülkemin ve insanımın olsun istiyoruz.

Ama önümüzü göremiyoruz. Geleceğimizi aydınlık hiç göremiyoruz. Herkes kendi derdine döşmüş, yarını belirsiz, geleceği daha da belirsiz. Böyle bir ortamda bizler geldik, geçiyoruz. Peki geleceğimiz olan evlatlarımız, çocuklarımız ne olacak?

Ülkemin bütün kaymağını yiyen yüzde 10’luk kesimin dışında yüzde 90’ının hayat pahalılığı altında ezim ezildiğini görüyorum. Üreten değil, tüketen bir toplum haline geldiğimiz günümüzde artık, üretim ekonomisine geçilmesini öneriyorum.

Girdiği darboğazdan ve çıkmazdan, hayattan umudun kesip yaşamına son verenler  ne olacak? Onları bu çıkmazdan kim, nasıl kurtaracak?

Devletimi ve ülkemizi yönetenler insanların umutlarını boşa çıkartmamalı, onlara gelecek adına umut vermeli ki bu insanlar bu çıkmazdan kurtulsunlar.

Bugün asgari ücretle çalışıp, evini geçindirmekle yükümlü olanlar, çoluk çocuğunun geçimini temin etmek zorunda olanlara Allah yardımları olsun diyorum.  Sabahtan akşama kadar işyerinde müşteri bekleyen, ancak çoğu gün siftahsız kapatarak evine gitmek zorunda olan esnaf ve sanatkar kardeşlerime Allah kolaylık versin diyorum.