BOŞUNA DÖVÜNDÜ…

ÜLKEMİZİN Doğu ve Güneydoğusu’nda artan terör olaylarıyla her gün şehit haberleri alırken, yüreğimiz yanıyor. İşte Cumartesi günü Kaman’dan bir uzmanı çavuşumuzu daha kara toprağa verdik.



İşte Cumartesi günü Kaman’dan bir uzmanı çavuşumuzu daha kara toprağa verdik. Acımız gerçekten çok büyük.  Şehidimize Allah’tan rahmet dilerken, yakınlarına, ailesine, Kırşehirli hemşehrilerimize ve Türk Milleti’ne başsağlığı dilerken, terörü bir kez daha lanetliyorum.

Ne yaparsın ki hayat devam ediyor.

Arkadaşının hilesine kapılarak aldatılmış, ailesini zorlayarak evlenmişti. Kafasında esen kavak yelleri, gerçekleşmesine imkan olmayan ham hayal yüzünden evliliğin sonunu ve neler getireceğini bir türlü düşünemedi.

Bir an kendisine aşık ettiği çehre züğürdü gibi, tebeşire peynir bakışlı kızdan başka bulamayacağını sanıyordu. Gözleri iyice kararmıştı. Gençliğin verdiği yel ile dili ve hareketleri kaba, dangul dungul bu kızı nereden bulmuştu?

Halbuki kendisi de işsiz güçsüz, üstü başı perişan, giyeceği olmayan çulsuz birisiydi.

Baba ve annesinin sözünü hiçbir zaman dinlemedi. Sıkıldığı zaman annesine göz belerterek ihtiyaçlarını gideriyordu. Kadına karşı bezdirip, usandıracak şekilde gevezelik ediyor, sürekli dikine tıraş yapıyordu.

Çalışmayan, hiçbir geliri de olmayan oğlunun bu hareketi annesini iyice canından bezdirmiş, bir gün aksiliği depreşerek evden kovmuştu. Oğlunun yaptığı hareketleri babası duysa, bir daha sesini çıkaramayacak, kötülük edemeyecek şekle sokarak çanına ot tıkardı. Yine de ana kalbi dayanamıyordu. Babasından arakladığı üç-beş kuruşu gizlice kaş göz işareti yaparak oğluna veriyordu.

Aldığı eşi iyice kaşarlanmış, geldiği günden itibaren evin içerisinde ağız dalaşı ve hır gür hiç eksik olmuyordu.

Eşi zaman zaman, "Herif isen besle ulan! Ben bunların kölesi miyim" diyerek omuz aşırı sözler ederek, gencin cinlerini tepesine çıkarıyordu. Gelen kadının karıştırdığı halt yüzünden evde huzur diye bir şey kalmamış, orada beraber kalmaları tatsız hale gelerek, kabak tadı vermeye başlamıştı. Eşi evdekilerin idare şeklini anladığından genci aşağısıyor, oradan ayrılmanın yollarını arayarak sürekli hile ve desiseye başvuruyordu. Kaynana hiç konuşmasa da ufacık sözleri bile geline bir kaynana zırıltısı gibi geliyor, kafasını sürekli kemiriyordu. Kadın bir söz söylese, söylediği sözün bitmesine fırsat vermeden sözü ağzında bırakıyordu.

Geliri olmayan genç, yaptığı hatayı anladı mı bilinmez, bu hoş olmayan duruma, kötü söze ve eşinin davranışlarına göz yumuyor, her şeyi sinesine çekiyordu.

Çevresindeki işlerin kıtlığına kıran girmiş, nereye gitse bir türlü iş bulamıyordu. Eşinin karşısında bir tavuk gibi pusmaya başladı. Durumunun kötülüğünü anlayan eşi akla uymayan sözde nedenlerle suç bulmaya çalışıyor, sürekli öküzün altında buzağı arıyordu.

Babası tarafından verilen işler bir türlü yapılmıyor, oğlan ve eşi sürekli mırın kırın ediyorlardı. Artık sabır taşı çatlamıştı. Büyük bir öfkeye kapılan adam oğlunu evden kovdu. Bu davranışları dengesiz geline bir ders vermek istiyordu. Zaten hiçbir zaman oğullarının bu gelinle evlenmelerine rıza göstermemişlerdi.

Babası arkasından bar bar bağırıyordu.

- Bu eve bir daha adımını atarsan, doğacak çocuğun babasız kalır, diyordu.

Genç, bilmezlikten yanlış yaptığını anlayamadı. Gelinin dolabına uğramıştı. Daha beterine uğramadan bulunduğu yeri terk ederek iş aramaya gitti.

Evlerinden aldığı kırık yeri kaynak yaptırılmış, kavak ağacından sapı bulunan beli sırtına aldı. Dizlerine süvarilik vurulmuş pantolonunu giydi. Mevsim sonbahar olduğundan sırtına uzunca bir saho aldı. Yırtık ayakkabılarının bağı bulunmadığından, ayakkabı yürüdükçe dil atıyordu. Ara sıra ayağından çıkıyor, giymesi zaman alıyordu. Gelin ise iyice azgınlaşmış, gemi azıya alarak söz dinlemez hale gelmişti. Anne ve babasına hakaretler yağdırarak, "Çulsuz oğlunuza geldim. Herif ise beni beslesin. İşte babamın evine gidiyorum" diyerek, eline geçirdiği birkaç malzeme ile babasının evine gitti.

Sevmeyen komşuları olayları gizlice seyrediyorlar, eline kınalar yakarak seviniyorlardı. Çünkü bir ocağın sönmesi, bir evin dağılması onlar için zevklerin en doyumsuzu idi. Böyle sevinme fırsatını nereden bulacaklardı?

Genç yollara düştü. Saatlerce yürüdü. Giderken yanına durmadan söylenen ve gevezelik eden çal çene bir adam takıldı. İş bulabileceğini söyleyerek şatafatlı ve cafcaflı sözler söylüyordu. Adam gence, yapamayacağı şeyleri söyleyerek bol atıyordu.

Birlikte şehre vardılar. Adam işçilerin bulunduğu yere bırakarak kendi yoluna devam etti. Orada yolsuz, emeksiz kazanç peşinde koşan sadece insanların sırtından geçinen bir adama rastladı. Bu adamın görevi kurnazlıkla adamları aldatmak ve kandırdığı kişilerin parasını sağmaktı. İş vaadi ile yanına yaklaşan adama karşı boyun kesti. Çok sevindi. Nerede ise iş bulduğundan zilleri takıp oynayacaktı.

İş bulan adam, işverenden parasını almış, iki işçiyi bağ bellemeye göndermişti. İşe götüren adam, güneşin çıkması ile birlikte tepelerine dikildi. Hiç mola verdirmiyordu. Yiyeceği işverene ait olmasına rağmen bekledikleri yemek bir türlü saatinde gelmiyor, adamların karnındaki gazdan dolayı bağırsaklarının gurultusu birbirlerine duyuluyordu. İşe götüren adam iyice anaçlaşıp, kartlaşmış, çalışanları ayakyoluna dahi göndermek istemiyordu. Dört ırgatlık bağı, akşama kadar iki kişiyi çalıştırarak bitirtmek istiyordu.

Öğle ile ikindinin arasında gelen leğen içerisindeki bulgur pilavına işverenle birlikte kaşık attılar. Gözlerinin önü açılmıştı. Üzerine içtikleri su karınlarını şişirmiş, sığışamıyorlardı. Pilava hesapsız bir şekilde döşenmişler, içtikleri su karınlarının şişmesine yol açmıştı. Birkaç bel vurmadan def-i hacet etmek için ayakyoluna gidiyorlar, işverenin cinleri tepesine çıkıyordu.

Birlikte çalıştığı kişi, gittiği ayakyolundan bir türlü gelmiyor, işi arkadaşının üzerine yıkıyordu. Geldiği zamanda da içe oynayarak bellenecek yerlerin üzerini karalayarak işin hile tarafına kaçıyordu. Akşamın geç saatlerine kadar çalıştılar. İşi bir türlü bitirememişlerdi. İşveren yarına kalan iş için işçi istemediğini söyleyerek, arkadaşı ile birlikte çalışan adama yol verdi.

Nedendir bilinmez, iş yaptıran adam kendi kendine içini çekerek çalışan adamın dolaba uğradığını anladı.

Sabahleyin işçilerin bulunduğu yere giden adam, çalışan adamı buldu. Yanına alarak evine getirdi. Ayağında donu olmayacak kadar yoksul ve düşkün olan gencin haline acıdı. O zamanlar işe girmek biraz kolaydı. Hani, adamın hatırı da sayılıyordu. Kopuk ve sapı silik adamın elinden kurtardığı adamı düzenli bir işe yerleştirdi.

İşverenin müdürü kocaman, iri yarı bir adam. Gür kaşlı, bilekleri ve ensesi pek kalındı. İlköğretim okullarının beş yıl olmadığı dönemlerde üç yıl okumuş, bilme ve düşünme yetisi fazla olmayan birisiydi. Her şeyi bilir gözükürdü.

Koltuğa yayılarak oturan adam bazen sözünün sonunu düşünmeden konuşuyor, ağzını bilmez bir şekilde hareket ediyordu. Zamanında talihi uygun gitmiş müdürlüğe kadar yükselmişti. Hesap işlerini yaparken bölme işlemini sağ taraftan yapar, yanlış yaptığını söyleyen bilen kişilere de göz belertip, avurt satarak, ağız yarardı. Behemehal, ne olursa olsun hesap işlerini öğrenmek isteyen genç, yanında bulunan adamlardan hesapların nasıl yapılacağını öğrendi. Aybaşı geldiğinde yevmiye ve maaşlarını toplam olarak aldığında ne yapacağını şaşırdı. Böyle parayı yaşamı boyunca görmemişti.

Babasının evinde kalan eşini alarak bulunduğu yere getirdi. Yeni bir hayata başlayacaklardı. Günlük olarak işine gidiyor, hiç izin kullanmıyordu. Yaptığı işlerin beğenilmesi neticesinde ara sıra kurumun müdürünü tenkit ediyordu. Müdürün balonu sönmeye başladı. Başka yere nakil istemekten başka çaresi kalmadı. Müdür ayrıldıktan sonra eline iyi bir fırsat geçmişti. Arkasına aldığı birkaç sapı silik arkadaşı ile birlikte hesapta içe oynuyor, katmerli kazanç elde ederek aşığı çift oturtuyordu.

Artık utanç verici işlerle uğraşmaya başlamıştı. Kurumun paralarına hile etmeye, çalışanların istihkaklarını vermemeye başlamış işi artık hile ve desiseye bozmuştu.

Hakkı olmayan her şeyi almaya çalışıyordu. Herkesin gözünün önünde yapılan bu iş kabak tadı vermeye başladı. Eşi her gün hesapsız ve kitapsız harcamalar yapıyor, kendi ayarında kadınlarla çeşitli toplantılar yapıyor, yeme içme gırla gidiyordu. Aldığı maaş yetmediği gibi bulunduğu yerdeki iş yerinde hesaplarda içe oynamış, birlikte günlerdir yedirip içirdiği arkadaşları hatırını sormamaya başlamışlardı.

Sonradan gelerek orada bulunan insanların elinden işlerinin alınması bu adamı zayıf zamanında yakalayıp attırmak oradaki insanlar için bir boyun borcu olmuştu.

Bütün utanma ve sıkılmayı bırakmış olan, dilenci yırtıklığındaki adamlar, yavaş yavaş emellerine ulaşıyorlardı.

Şikayet üzerine bir gün aniden basıldı. Hesapları kontrole gelen adam oldukça gaddar ve acımasızdı. Kimseden izin almasına gerek yoktu. Hesapların altını bağladı. Hesapta içe oynayan adamın gediklerini kapatmasına imkan yoktu. Evinde her gün fokur fokur et kaynatan, kadınlarla eğlenceler düzenleyip gününü gün eden kadın hâlâ eski haline devam ediyordu. Kasasının kapatıldığını gören adamın korkudan dudakları çatladı. Dara kaldı. Dizlerinin bağı çözüldü.

Bar ve pavyon köşelerinde zurna ile çalınan göbek havası artık yoktu. Yediklerinden dolayı bıngıl bıngıl et bağlamıştı. Artık o keriz havasını dinlememesi gerekiyordu.

Kendisi ile birlikte eğlenceye giden, sabahlayan insanlardan bir tanesi bile yüzüne bakmaz olmuştu. Ağza düştü. Herkese dedikodu konusu oldu. Yaptığı kötü işler karşısında fena duruma düşüp, başına iş açarak, ateşlere yandı.

Suçüstü yakalanan adam göyünüyor, için için yanıyordu.

“Beleş atın dişine bakılmaz” diyerek, hesapsız ve kitapsız şekilde harcama yaptığı paraların hesabını bir türlü veremiyordu. “Bal olan yerde çirkinliğin olduğunu” bir türlü bilemedi.

Kabahat işlerken suçüstü yakalanmıştı. Yakalandığında bel bel bakarak yutkunuyor, hiçbir şey söyleyemiyordu. Kendisini jurnal eden kimseler, birlikte yiyip içtiği kişilerdi.

Oğlunun durumunu öğrenen babası ve annesi ele ayağa düşerek ne kadar yalvardılarsa da suçüstü basılan oğullarını bir türlü kurtaramadılar. Fazla yemekten dolayı doyup usanmak bilmeyen eşi ise yakalandığında yanında bulunan çal çene kadınlarla eğlenceye devam ediyordu. Yiyeceklerinden faydalanıp birbirlerinin ağızlarına tüküren kadınlar, aniden ortadan kayboldular.

Ellerine kelepçe takılan adam doğruca kodesin yolunu tuttu. Oraya postu serip oturan kabadayıların karşısında boyun kesti. Elinde bulunan birkaç kuruşunu da orada harcadı.

Bulunduğu iş yerinde işine son verilerek defteri dürülmüş, bir daha ebedi kamu hizmetine girmemek üzere ceza almıştı. Aldığı hapis cezası da sineye çekilecek cinsten değildi.

Suç yanlış yaptığı evlilikte miydi? Birlikte çalışmaya gittiği arkadaşında mı idi, yoksa kamu hizmetinde hesapta içe oynayan arkadaşlarında mı idi? Bir türlü bilemedi.

Yaptığı yanlış hareket ailesinin dağılmasına, ocağının sönmesine sebep olmuştu. Ah keşke, diyerek dövünüyordu.