Bıktırıcı seçim süreçlerinden ve seçim bitmesine rağmen bitmeyen seçim tartışmalarından yorgunuz. Üstüne üstlük daha önceki içtihatların aksine, günlük ihtiyaçlar üzerine dün tükürdüğünü bugün yalar görünümdeki seçim yargısından çıkan “yeniden sayım kararları” komik ötesi bir durum.
Oy sayımından bayıldığımız bugünler bir fıkrayı anımsattı. Belçika’da birlikte çalıştığımız ve 2018’de ebediyete uğurladığımız Alev Gümüşoğlu amiralden Milenyumun başında Belçika’da dinlediğim bir fıkraydı.
Kastamonuspor evinde bir takımı ağırlıyor. Tribündeki taraftarlardan coşkulu bir tezahürat, yer gök inliyor neredeyse; “Açık mavi, goyu gavi, Gastamonu, Gastamonu, dep, dep, dep”…
Gastamonu bir türlü depemiyor. Gol atabilmek bir yana rakip takım sürekli bastırıyor. Seyirci coşkulu ama takımları sahada pek bir varlık gösteremiyor. Derken sağdan bir orta, penaltı sahası üzerinden bir kafa, top Kastamonuspor ağlarında. Bir avuç rakip takım seyircisi çığlık çığlığa yabancı sahada gol sevinci yaşıyor.
Kastamonuspor taraftarları şokta ama… Seyirci burulsa da amigonun pes etmeye niyeti yok: “biz bu golü saymeyyoz, biz bu golü saymeyyoz”… diye bağırıyor. Ardından bütün stad inliyor “biz bu golü saymeyyoz, biz bu golü saymeyyoz…”
Stadın çoğunluğu onlar, sesleri konuk takım taraftarlarının sevinç çığlıklarını bastırıyor haliyle. Başlama vuruşu sonrasında daha istekli, daha baskılı olan rakip takım. Çok geçmeden bir gol daha buluyorlar… Seyirci umutlu, tezahürat devam ediyor “biz bu golü saymeyyoz, biz bu golü saymeyyoz”…
İlk yarı bitiyor, seyircide beklenti büyük. Kendi sahasında yenilmek ağırlarına gidiyor. Ne yapar, yapar, teknik direktör sahada can çekişen takıma can verir, futbolcular canla, başla çalışır, bu sonucu değiştirir diye umut ediyorlar. İkinci yarı başlıyor, takımları yine dökülüyor ama seyircinin çıkmadık candan ümidi var hala, takımlarını coşturmaya çalışıyor… “Gastamonu, Gastamonu, dep, dep, dep”… Rakip takım golleri sıraladıkça… “biz bu golü saymeyyoz”… Maç hezimet denecek bir sonuç ile devam ederken ittire, kaktıra bir gol atıyor Kastamonu… “Üleee gole bak üle, gole bak üle…” diye yıkılıyor stad…
Sona eren seçimi itiraz süreçleriyle diri tutma çabası İstanbul Büyükşehir Belediyesi için devam ediyor. Hem de 1950’lerden bu yana karşılaşılmamış bir tarzda devam ediyor. Oyları sürekli sayıyoruz ama saydıklarımızı geçerli saymıyoruz. İşin hukuki, idari, ahlaki, siyasi yönünü sabah akşam tartışıp duruyor Türkiye. “Bu işin de cılkını çıkardılar” diye düşünenler her gün artıyor.
İşin en trajikomik yanı seçmen listelerinin hazırlanmasında tam yetkili olanların seçmen listelerine itiraz etmesi ve seçimlerin adaletinden ve güvenliğinden sorumlu Yüksek Seçim Kurulu’nun bu yönde yapılan itirazları kabul etmesi. Eşyanın tabiatına aykırı bu durum geniş medya olanaklarıyla kamuoyu yaratıp İstanbul’da seçimleri yeniletme gibi bir sürecin zorlandığını gösteriyor. Birilerinin hile yaptıklarından eminler ama hilenin ne olduğundan emin değiller.
“Yenilen pehlivan güreşe doymaz” sözü boşuna söylenmemiştir. Bu sözü sıklıkla tekrarlayanların bugün bu durumda olmaları durumu daha “manidar” kılıyor. Sanırım bazıları için istediklerini alana kadar her yolu denemek mübah. Ahlak kurallarının olmadığı, insanların mantıklarını kullanamadığı bir toplumda din kurallarının ve hukuk kurallarının çaresiz kalacağını öngörmek zor değil. Bir yerde seçimi mutlaka kazanmak ihtirası sonucunda ülkeyi seçim yapılamaz bir ortama sürüklemekte olduklarını sorumluların fark edeceğini umuyorum.
Güncel gelişmeleri takip edip kafamızdaki soruların yanıtlarını bulmaya çalışıyoruz sürekli. Mühürsüz oy kararı sonrası ortaya çıkan “atı alan Üsküdar’ı geçti” oldu-bittisiyle yara almış seçim sistemimiz “güven” tazeleyebilecek mi?
2007’den bu yana yapılan tüm seçimler ve referandumlar konusunda oluşmakta olan şüpheler giderilebilecek mi? Bakalım 31 Mart’tan bu yana iki üç haftadır “biz bu oyu saymeyyoz” diyerek taraftarlarını gaza getirmeye çalışanlar, şapkadan sürekli tavşan çıkaranlar sayabilecekleri, kabullenebilecekleri bir sonuç elde edebilecekler mi? Onların kabullenecekleri bir sonuç ülkeye huzur getirecek mi? Bütün bunlar sadece seçim ve sandığa indirgenmiş demokrasimizde nasıl bir tahribat yaratacak? Demokrasimizden kalan son kırıntı olan sandık da tarihe gömülecek mi?
“Taş düşebülür, ayı çıkabülür, her şey olabülüüür... diyor Gastamonulular. Bu yazı Kırşehir’e ulaşıp yayımlanana kadar bu soruların yanıtlarını almış oluruz belki de?
ABD Başkanlarından Jefferson’ın “basın hürriyeti olursa adalet de tesis edilir, dürüst seçim de yapılır” sözü ışığında endişeliyim biraz ama…