Benim kaleme aldığım yazıların hemen hemen hepsi Kırşehir’le ilgilidir.

Ekmeğini yediğim, suyunu içtiğim Kırşehir’de yaşıyorum, Kırşehir’in sorunlarını biliyorum. Bu nedenle Kırşehir ağırlıklı yazılar kaleme alarak çözüm yolları arıyorum.

Bazen aynı konuları tekrarlamaktan biz de sıkılıyoruz.

Belki aynı konuları ya da benzerlerini birkaç kez kaleme aldığımız olmuştur.

Bunun için zaman zaman kütüphanemdeki kitapları karıştırıyorum, orada öyle ilginç şeylerle karşılaşıyorum ki…

İnsanın olanlara, bitenlere, etrafına bakıp bunaldığı anlar oluyordur mutlaka.

Siz öyle anlarda ne yaparsınız bilemiyorum?

Ama ben öyle anlarda yukarıda belirttiğim gibi zaman zaman kütüphanemdeki basınla ilgili kitapları karıştırmaya başlıyorum.

Bazen mizaha, hicve, yergiye, taşlamaya sığınmak istiyorum ama, hiciv ve mizah yazmak bizim gazetede nedense bana kalıyor. Aslında okurlarım da takdir ediyor.

Sizlere de tavsiye ederim sizde öyle yapın. Okudukça ferahlarsınız.

Ben de bugün böyle bir yazı kaleme almaya çalışacağım.

Kitapları karıştırırken elime Bilgi Yayınevi’nden aldığım Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Bütün Şiirleri” isimli dört ciltlik kitabı geçiyor.

Mesela şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Fesat Dersi” adlı şiirine ne dersiniz?

“Milyonlar hanesinde istifçiler, vurguncular

Yüz binler hanesinde sahtekârlar, yalancılar

On binler hanesinde yağcılar, sabuncular

Binler hanesinde hancılar, hamamcılar

Onlar hanesinde köylümüz efendimiz

Birler hanesinde biz… biz… biz!..”

Rahmetli yaşasaydı “döneklerle, numaracı Cumhuriyetçiler ve sahte Atatürkçüler ile kutsal dinimizi siyasete alet edenleri de hangi haneye koyardı bilemiyoruz.

Yeri gelmişken Kırşehirli hemşerimiz rahmetli Osman Bölükbaşı’ya “dini siyasete alet edenleri” sormuştum da, bana unutamayacağım şu cevabı vermişti:

“Hayatım boyunca sektörleri tektik ettim, en kârlısının din ticareti olduğunu gördüm. Fakat şunu söyleyeyim. Bu ticaret, bu politika çok yanlış, çok tehlikeli, çok sakıncalı… dini ticarete ve siyasete alet edenler derhal bundan vazgeçmelidir.”

Gerçekten Bölükbaşı’nın bu tespitlerine katılmamak elde değil.

Ümit Yaşar’dan devam edelim.

Ümit Yaşar, “Bu adamı tanırsınız” diyor. Acaba tanır mıyız?

“Her mecliste bulunursun

Bir bakışta bilinirsin

Boyuna sallanır başın

Meydanda otuz iki dişin

Öpecek bir el ararsın

Her taşın altında varsın

Seni köpek, seni kuyruk!

A sahtekâra kuyruk”

Tanırsınız böylelerini, sağınıza solunuza bakın. her devirde bunları görebilirsiniz!..

Yine aynı şekilde.

“Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler

Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler

Hayadan eser yoktur nafile bütün sözler

Beyhude inat etme salla hemen başını

Gerdan kır belini bük al gitsin maaşını”

Yukarıdaki dizelerin sahibi Abdullah Çağlayan’ın bir defterdar olduğunu bilirseniz sanırım bu taşlama daha da anlam kazanır.

Namdar Rahmi Karatay’ın umutsuzluğu sizde de yok mu?

         “Başta kavak yelleri estiği günler hani

Umduğumuz neşeler, şerefler, ünler hani

Beklenilen alaylı, şanlı, düğünler hani

Selvi gibi ümitler döndü birer iğdeye

Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye!

Namdar Rahmi Karatay kabahat bizde diyor:

“Pehpehler, pohpohlarla çok itleri at yaptık

Uçurduk ta göklere alkıştan kanat yaptık

Hiç yoktan başımıza koca saltanat yaptık

Üstüne çul vurursanız it onu kanat sanır

Eşeğe gem vurmayın kendini at sanır”

Geldik yazımızın sonuna…

Neyzen Tevfik’i anmadan bu yazı biter mi?

“Asrın yeni umdesi var, hak kapanındır

Söz haykıranın mantık ise şarlatanındır

Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca

Liyakat görmesi pezevenk, puşt olanındır”

Neyzen Tevfik bunu 1940’lı yıllarda söylemiş.

Şimdi 2022 yılındayız.

Aksini söyleyen var mı?