Türk toplumu olarak nedense hiçbir şeyden ders almıyoruz. Yaşadığımız onca yanlış ve çarpıklıkları görmemize rağmen, çözmek için üzerine ciddiyetle ve kararlılıkla gitmiyoruz.

Türk toplumu olarak nedense hiçbir şeyden ders almıyoruz. Yaşadığımız onca yanlış ve çarpıklıkları görmemize rağmen, çözmek için üzerine ciddiyetle ve kararlılıkla gitmiyoruz.
Kırşehir’de yaşarken, gördüğümüz yanlışlıkları kaç kişi dile getirip, çözümü için bir şeyler yapıyor?
Kırşehir’de yaşanılan onca sorun ve sıkıntıları bizler ve gazetemiz “Kırşehir Çiğdem” yıllardır dile getiriyor, peki çözümü noktasında bir arpa boyu yolu alınıyor mu?
Yok, yok!
Biz yazıyoruz, kendimizi üstümüze düşeni yaptığımız içir rahat görüyoruz o kadar?
Peki bırakalım Kırşehirimizi de şu ülkemiz ve İslâm dünyasına bir bakalım.
Dünya üzerinde elli iki tane İslam ülkesi var. Bunlardan yüzde 99'u Müslüman olanlarla beraber karışık dinlerin inanıldığı ülkelerde var. Genel olarak bakıldığında en geri kalmış ülkelerin yine İslam ülkeleri olduğu görülüyor.
Peki geri kalmışlığın ana nedeni din midir diye düşünenlerimiz vardır. Öyle düşünmemek kabil midir olan olaylara ve yapılan, hiç bir anlam ve manası olmayan savaşların devam ettiğini görünce, acaba bu ülkeler ve insanlar ne ve kimin için bir birilerini boğazlıyor, diye düşünmekten haklılar. Osmanlıdan kalma ve elan devam eden Arap ağırlıklı özenti ve tarikat, cemaat hayranlığı etkisi altında kurtulamayan bir toplum oluşumuz, ayni zamanda okuma alışkanlığı olmayan kadere bağlanan yaşantı ve sansa dayanan bir beklentisi olan yani açıkçası tembel, çalışmayı sevmeyen bir toplum gurubu İslam ülkelerinden birisiyiz. Yine de en iyisiyiz. Yolsuzlukların diz boyunu geçtiği ve H. Ömer’in menkıbelerini hiç bilmeyen ve uygulamayan devlet idarecileri başta olduğu müddetçe bir adim ileri gitmesi mümkün olamaz bu ülkelerin.
Okuma alışkanlığı olmayan, dizi diye kalitesiz programlara bakarak zaman öldüren toplum olduk. Görsel yayınların kontrolsüzlüğü ve her önüne gelenin TV kanalı açarak, hiç bir kontrol ve denetim uygulanmayan kanalların dua ve muska satmasıyla ayakta durmaya çalışırken toplumu nasıl yanlış yönlendirdiği düşünülüyor mu acaba?
Paketlenmiş hazır ayet satanları, İslam’ın veya Kuran’ın hangi sayfasına sığdıracaksınız. Bilmem su ayeti alırsan borçtan kurtulursun, su ayeti alırsan dertten kurtulursun diye insanları yönlendiren şahıslar acaba dini inançlara kötülük mü ediyor, yoksa iyilik mi ediyor. İstanbul’un göbeğinde cin hastanesi açarak, bir umut ışığı arayan biçare insanları ağına düşürerek cin çıkarma seansları düzenleyen dolandırıcılar, hangi dine ve inanışa sahipler. Daha da acısı bu insanlar maliyeye kayıt yaptırıp güya vergi veriyorlar.
Türksat’da yayın yapan 400 den fazla TV kanalı var, alın kumandayı elinize zaplayın, kaç tane kanalın din sömürüsü yaptığını sayamazsınız. Ahlaki değerleri hiçe sayan ve bu programlara katılan adayların şahsı sırlarla beraber aile sırlarını da ortaya seren, halkın büyük bir kısmının gerçekten rahatsız olduğu izdivaç programlarını hizaya sokacak bir kurum var mıdır bilmiyorum. Din kisvesi altında pek çok ülkeyi ve bilhassa Türkiye’yi kaosa sürükleyen bir musibeti bertaraf etmeye, yalnız savaş veren tek adamın gayreti yeterli midir?
Az bir zayiat ve zararla bertaraf ettiğimiz ve kırk yıldır yapılanan, dini kullanıp önemli köse taşlarını ele geçiren malum örgüt kaç yılda temizlenir. Bunlara paralel olarak yıllardır terörle mücadele eden Türkiye’yi ekonomik kıskaca alan egemen güçlerin elbette yaşanan olaylarda rolü vardır. Yaşanan kaos ve baskıdan kurtulmanın tek yolun görülmesinin zamanı gelmedi mi?
Atatürk ilkelerine bağlı, milli eğitim programlarını zaman geçirmeden, milli uygulamaya koymak kurtuluşun tek yolu olarak görüyorum. Atatürk’ün yasayarak ve edindiği tecrübelerle kaleme aldığı Nutuk’u okullarda ders kitabi olarak kabul etmek, doğruluğu tartışılmayacak bir uygulamadır. Cehaletin panzehiri olarak yine karşımıza eğitim çıkıyor. Her kente ve köye üniversite açmakla, ilim ve bilim adamı yetiştiriyorum diye kimse kendini aldatmasın. Az ve öz bilgili eleman yetiştirmek, çok okul açmakla olmuyor. Hiç bir yan kurulusu olmayan okulların durumu ortada. Okullar öğrenci mahpushanesi olmamalı.
Spor sahasıyla, gezinme sahasıyla, kantini lokantası ve hatta maddi olanakları kısıtlı olan talebelerin alış veriş yapabilmesi için sadece talebelerin yararlanacağı marketler açarak onları hayata hazırlamak devletin asli görevi olmalı. Daha önemlisi kaliteli ve branşında kariyer sahibi eğitimcilerle başarılı olunur. Okuduğunu yazamayan ve anlamayan, yazdığını okuyamayan diplomalı insanlarla sokaklar ve kahvehaneler dolmaya devam ettiği müddetçe, ilerleme kaydetmek mümkün değildir. Yoksa talebeleri ne ve kim olduğu belli olmayan şahısların kucağına atarsanız daha çok 15 Temmuz olayları yaşanır.