KIRŞEHİR’DE Eylül’ün son günleri olarak hatırlıyorum, üzümlerin yenecek hale geldiği mevsimler ve bu mevsimlerde bağı ve bahçesi olanlar genellikle bağlarda bulunan yazlık evlerine giderlerdi. Araba sevdasının yaygın olmadığı yıllardı o yıllar.

KIRŞEHİR’DE Eylül’ün son günleri olarak hatırlıyorum, üzümlerin yenecek hale geldiği mevsimler ve bu mevsimlerde bağı ve bahçesi olanlar genellikle bağlarda bulunan yazlık evlerine giderlerdi.
Araba sevdasının yaygın olmadığı yıllardı o yıllar.
Herkesin kapısında bir merkebi veya bir atı olurdu. Küçük yaştayken babası vefat etmiş, annesi ile yaşam mücadelesi vererek büyümüş yakışıklı bir delikanlı idi. Pazarda annesinin yetiştirdiği sebzeleri satar ve iki atıyla çiftçilik yaparak geçinirlerdi.
Küçük yaşta evin geçimini sırtlanmıştı. Bir müddet sonra annesi de vefat edince çocuk sayılacak yaşta yalnız kalmış çalışkan ve genç yaşta acılarıyla büyümüştü.
Sümerbank’ın ürettiği kaput bezinden pantolon giyer, altı köşeli şapkayı biraz yana yatırarak gür ve siyah saçlarıyla, dergi kapaklarına yakışacak kadar bir manken görünümündeydi. Annesinin vefatından sonra komşularının önderliğinde baş göz edilmiş ve bir kızı olmuştu.
Zaman zaman sebze pazarında karşılaşır onun yetiştirdiği yiyeceklerden, destek ve teşvik olsun diye ondan alırdım.
Askerliğini yapmadan neden evlendiğini eleştirirdim. Sessizce dinler “öyle icap etti” derdi.
Çok saygılı yaşama hevesle sarılır ve bazı düşüncelerini bana anlatır, babadan kalan tarlaların atla sürmekte zorlandığını ve bir traktör alacağını söylerdi para biriktirince.
Uzun yıllar göremedim 1974´de Kıbrıs harekâtında şehit olduğunu duyunca, sanki bir parçamı kaybetmiş kadar üzüldüm. Başsağlığına hanımına gittiğimde bağ evlerinin arkasında 4 veya 5 yaşlarında bir kız çocuğu topraktan evler yapmış, kendi halinde oynayan ve babası kadar güzel, karakaşlı kara gözlü çok sevimli bir çocuktu. Tahmin ettiğim A.C’ nin kızıydı. Yine de sordum, kimin kızısın?
-A’nın kızıyım
-Kim var evde?
-Annem bahçe de
-Başka kim var?
-Babam öldü
-Niye öldü?
-Gâvur vurmuş
Yaptığı evin etrafına küçük taşlar dizmiş. ^”Bunlar ne?” dedim:
-Bunlar tavuk, bunlar da koyun.
Bir müddet sonra küçük kızın annesi yani A.C’nin hanımı apandisit zehirlenmesinde vefat edince komşuları küçük kızı Yetiştirme Yurduna vermişler. Devlet büyütmüş okutmuş ve o da genç yaşta kendisi Gibi Yetiştirme Yurdunda büyüyen bir subayla evlenmiş, bir oğlu olmuş. Eşi Hakkâri Yüksekova’da şehit olmuş.
Yine pazaryerinde tanıştık, o beni tanıyormuş fakat ben tanımıyorum. “Hoş geldiniz” diye yanımıza yaklaştı. “Biz zaten buradayız” dedim. Hanım tanırmış bizi tanıştırdı.
Eski günlerden bir gezinti yaptık ayak üzeri. Babasını hatırlıyor o zaman beş yaşındaymış. Yanında sarışın, modern giyimli bir delikanlı var bize takdim etti oğluymuş, fakat bir tedirginliği vardı davranışlarında.
Kendisi yakınarak ve korkuyla, “Amcası askere gidecek, çok korkuyorum. Bizim kaderimiz yine tekerrür mü edecek?” kuşkusunu taşıyordu.
“Kendisi gıda mühendisi iki senedir iş bulamadı en iyisi askerliğimi yapayım” dedi. Çünkü askerliğini yapmayanlar zor iş buluyor. “Ben yine yalnız kalacağım” dedi.
Genç yaşta dul kalmanın zorluklarını anlattı. Hayatı çok hızlı acı ve tatlılarıyla yaşamış ve terörün kendisi gibi nice gençleri dul ve çocukları öksüz bıraktığının sebebini ve anlamını kendisinin kavrayamadığını anlatırken kelimeler boğazına takılıyordu.
“Her gün acabalarla yatıp kalkıyorum” dedi. “Ben de beraber oğlumla gittiği yere gitmek istesem acaba kabul ederler mi?” diye bir şeyler mırıldandı.
Kapitalizmin ve yarattığı terörün sebeplerini bir türlü anlayamayan belki de anlamak istemeyen, şehit eşi ve yeni asker adayının annesinin korkuyla bana anlattıkları beni hayli üzdü. Haklıydı da. Sabaha kadar düşündüm ve ben kadın olsaydım ne yapardım diye. Sabah ilk işim anlattıklarının hepsini yazmamak niyeti ile bilgisayarımın başına geçip içimden geldiği gibi yazmaya karar verdim. Fakat her şey yazılamıyor. Dul ve yalnız kalan asker eşlerine ve asker annelerine Allahtan sabır, bizlerin canları pahasına sınırlarda bekleyen askerlerimize hayırlı tezkereler dilerim.