Mevsimler ne çabuk geçiyor…
Mayıs ayını da yarıladık ya, doğa tamamen uyandı.
Kimi zaman yağmur damlaları güneş ışınlarının arasından toprağa düşerken gökkuşağı oluşuyor.
Yaşadığım şehri, demokrasi gazisi Kırşehir’i böylesine düşünüp sarmalıyorum. Sığdıramıyorum onu, bir kaba koyuyorum güzeller güzeli Kırşehir’i…
Böyle bir andır ki güzelliğini insanlarımızla paylaşmak için gökkuşağının ya resmini yapmak, ya fotoğrafını çekmek, ya da benim gibi yazısını yazmak gerekir. Ben de bir Pazar sabahı öyle yaptım.
Sanat bu yolda oluşur, paylaşım kendiliğinden güç alır.
Kırşehir’de bahçemin en güzel köşesinde sabahın il ışıkları ile etrafı seyrederken çiçeklerin, güllerin, şakayıkların, günnasirlerin yüzlerinin güldüğüne tanık oluyorum.
Düşünüyorum da bir sanatçı salt kendisi için mi üretir, yoksa toplum için mi?
Bu soruyu sıkça kendime soruyorum. Sanatçı ürettiği, yarattığı eserini salt kendisi için üretmez, onu paylaşmak ister. Bu istek bilincinin derinliğinde yatar.
Onun için mutluluğun temelini paylaşım kavramı oluşturur.
Bu paylaşımın bana göre pek çok nedenleri var.
Yaşanan bir anın bir yazıyla böyle dile getirilmesi gerçeği de bu kapsamda düşünülmelidir.
İşte, bu Pazar da sabahı anlatılması zor duygu ve düşünceler içerisinde her şeyimi borçlu olduğum, ölümüne sevdiğim Kırşehir’i bahçemin en güzel köşesinde öyle duygularla yaşıyor ve yazıyorum.
Ben de sizin gibi ülkemin geleceğine dair endişeleniyor, hüzünleniyorum!
Acı…
Hüzün…
Umut…
Sevinç…
Tüm dünyada bunlar şu an yaşanıyor.
Evde, iş yerinde, hastanede, hapishanede, alacakaranlıkta, dört duvar arasında, daha bilmem nerelerde…
Önümüzdeki Haziran’ın 24’ünde bir seçim yapacağız.
O gün Cumhurbaşkanı ve milletvekillerimizi seçeceğiz.
Demokrasilerin olmazsa olmaz koşullarından birisi de temel hak ve özgürlüklerdir. Çok partili siyasî hayatımızın vazgeçilmez unsurlarından birisi de seçimlerdir. Halk sandığa sahip çıkıp oyunu mutlaka kullanmalıdır. Bu çok önemlidir. Oyunuzu kime verirseniz verin, ama verirken de yaşadıklarınızı unutmayın!
“Bu vatana sen sahip çıkarsan, ben sahip çıkarsam bu vatan batmayacaktır.” Haziran’da mutlaka sandığa gidip oyumuzu kullanmamız gerekir. Sonra pişmanlık para etmez.
Seçimlerin eşit şartlarda yapılıp yapılmadığını görüyorsunuz. Unutmayınız bu günleri…
Demokrasi ve özgürlükler herkes için, hepimiz için bir hayattır, bir nefestir.
Özgürlüğünüz yoksa yaşamın ne anlamı olur?
Dört duvar arasında soluk alıp veren kişi sıcak mevsimlerde kış yağmuruyla yükselen toprak kokusunu duyar mı?
Elbette duyar, elbette hisseder!
İşte, ben bir Pazar sabahı oturduğum bahçemde ne kadar da duygu ve elem yüklü olarak yazıyorum yazımı… Kimi zaman hava kapanıyor, bulutlanıyor, bir bakıyorsunuz yağmur çiseliyor.
Biz Kırşehirliler Mayıs ayına “Selli Mayıs” deriz.
Mart ve Nisan ayları kurak geçti. Anadolu’nun yağmura ihtiyacı var. Toprak suya hasret. Barajlarımız kurudu. Ne olacak geleceğimiz? Endişe içindeyiz.
Hepiniz biliyorum “Evet” diyorsunuz.
Öyleyse lâfı uzatmadan biz de yazımızı bir hikâye ile noktalayalım.
Kadınlar hamamının kazan dairesi müthiş bir şekilde patlamış, alevler etrafı sarmış ve ortalık bir anda kıyamet gününe dönmüş.
Yıkanmakta olan kadınlar paniğe kapılıp korku içinde çığlık çığlığa kaçışmaya başlamışlar.
Kaçışan kadınlardan birinin o esnada kahvehanede oturan kocası karısını o şekilde görünce öfkelenmiş:
“Sen geri zekâlı mısın? Orandan seni kim tanıyacak? Tası yukarı tutup yüzünü kapatsana be kadın!”