Ben “Kırşehir Çiğdem” Gazetesi'ndeki yazılarımda iyi kötü Kırşehir için, Kırşehir'in daha iyi olması için önerilerimi dile getirmeye çalışıyorum. Arada da genel siyasi düşüncelerimi sizlerle paylaşıyorum.
Bir takım takıntılı kişiler ki, CHP İl Başkanlığı yaptığım süre içinde benden masa başı iş istemişler ve bu istekleri yerine gelmemiştir.
Şimdi, sosyal medyada, CHP İl Başkanlığım yaptığım sürede "sen o dönemde ne yaptın?" diye güya hesap soruyorlar (!)
Onları çok iyi tanıyorum. Bana masa başı iş önerdiler, ben de o zamanda onlara Kırşehir dışında şantiye işi buldum-burada hangi şantiye ve hangi Kırşehirli şantiye şefi olduğunu bildirmeyeceğim- ağalar, güya partililer, ve de masa başı iş istiyorlar  ve de sen o işi bulmadığın için kötü bir il başkanı oluyorsun.
Bu işin bir yanı, bir başka yanı, Ortaköy yolunda Aksaray'a yakın bir mevkide trafik kazası geçiren, aslen Aksaraylı olan CHP'li bir aile, 112 ambulansla Kırşehir'e getiriliyor. Genel merkez MYK’dan etkili bir kişi seni arıyor. Hava kararmıştır. Acile gidiyorsun, kendini tanıtıyorsun, kazazede yakınları senin yanına geliyor, onlara yabancı bir ilde yakınlık gösteriyor, tanıdığın doktorla iletişim kurmalarını sağlıyorsun, onlara gece konaklamaları için arkadaşlarından yardım istiyorsun, sağ olsun otel sahipleri ücret almadan onları otellerinde konaklatıyorlar. O iyi insanlar, gerçek CHP ruhu taşıyan insanlar defalarca şükran dileklerini iletiyorlar. Genel merkez parti meclisi üyesi de telefonla teşekkürlerini iletiyor.
Bunları CHP için değil, beni tanıyan herhangi bir şahıs için de severek yerine getiririm. Hala da bu yapıdayım.
Sonra bir geri zekâlı, -masa başı iş isteyen ve kendisini hiç CHP'de görmediğimiz, CHP'li geçinen- "Sen CHP'ye ne yaptın!" diye bana mesaj atıyor.
İşte sorun burada:
Partiyi iyi bir iş bulma, bir mevki ve makam kazanma aracı olarak görme.
Doğru mu? Belki.
AKP bunu yirmi yıldır yapıyor
Taraftarını kolluyor, onlara belli iş imkânları sağlıyor. Arka çıkıyor.
Kendi oligarşisini yarattı. Kadrolarını kurdu. Taraftarlarını belli mevkilere getirdi.
Merhum Özal'ın ömrü, bu işi tam manası ile yerine getirmeye yetmedi, yarım kaldı. AKP tamamlıyor. Kadrolarını kuruyor.
Gelelim CHP'ye:
CHP iktidar oldu mu ki; Orta Anadolu’da kendi finans sorunlarıyla uğraşan, üç kez Adliye'ye gidip partiye gelen hacizi kaldırmak için imza vermiş bir il başkanı olarak "sen CHP'ye ne yaptın?" demeye utanmıyor musun? --ismi bende saklı olan sözde CHP'li vatandaş!—
Siyasi partiler önce ideolojik olarak bir akım oluştururlar. Çareyi "dostlar"(!) dan gelecek destekten aramazlar. Sonra, bu görüşlerini olgunlaştırıp, bir program haline getirirler. Siyasi olarak örgütlenirler. Çalışırlar, halkın içine girerler, onların dert ortağı olurlar, iktidara geldikleri zaman ne yapacaklarını anlatır onlara umut verirler. Halktaki bu umut arttıkça da iktidar olma olasılığı artar.
Partilileri birbirine bağlayan bu inanç ve fikir birliğidir. Partililer bu inançlarının iktidara gelmesi için mücadele eder, örgütlenirler. Siyasi faaliyet yürütürler.
İktidara geldikleri anda da, elbette kendi kadrolarını kuracak, kendi ekiplerini iş başına getirecekler, onlara inisiyatif vereceklerdir. Böyle olması gerektir.
Kendi çıkarı için, masa başı iş isteyen beleşçilere bu anlayış içinde yer olmaması gerektir.
Onlar asalaktırlar ve kendilerine bile faydası dokunmaz. Partiye de hiçbir faydası dokunmaz.
Geçelim.
Aslında değmez ama bunları yazmasaydım da eksik olacaktı.
Geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanı Kırşehir'e geldi
Doğma büyüme Kırşehirliyim.
Bu kadar emniyet tedbirlerini ilk defa görüyorum.
Konya'dan, Bartın'dan demir parmaklıklar getirilmiş. Neredeyse tüm çarşı, Ahievran Camii çevresi tamamı ile bunlarla kapatılmış. Yüzlerce resmi ve sivil polis görev almış. Park yeri büyük sıkıntı. Taa Askerlik Şubesinin arkasında bir park yeri bulup yürüyerek şehre iniyorum.
Yaşı epeyce ilerlemiş sevgili anneme isteği üzerine hazır paket alıyorum. Medrese Mahallesindeki evine götürmeye çalışıyorum.
Ne mümkün.
Her sorduğum görevli bana daha uzak bir noktadan geçeceğimi söylüyor, yürüyorum oradan başak bir görevli daha başka bir noktayı gösteriyor.
Oraya ulaştığımda iri yarı sivil kıyafetli bir görevliye durumu anlatıyorum. Ev karşıdan görünüyor, kimliğimi gösteriyorum, paket içindeki gıdaya bakmalarını istiyorum, kimliğim sizde kalsın bu paketi verip çıkayım diyorum. Görevli "Nuh diyor Peygamber demiyor"
Sonuçta anneme telefon edip yemek getiremeyeceğimi bildirip bir an önce o ortamdan uzaklaşıyorum.
Bu gibi durumlarda görevlilerin inisiyatiflerini kullanmaları gerekmez mi? Benim gibi sorunu olan belki de hiçbir kimse yoktur.
Bana yapılan bu muameleyi ve yaşlı anneme isteğini yerine getiremediğim için son derece üzgün olduğumu buradan açıklamak da isterim.
AKP bu zihniyetle halkın sempatisini değil antipatisini kazanır.
Nitekim  akıllı telefona baktığımda tam yedibin adım atmış olduğumu gördüm ve çevremde bu durumdan rahatsız olanların da yakınmalarını  izledim.
Benden bir uyarı.
Halkına yabancılaşanlar bir süre sonra iktidarlarını kaybederler.