Kırşehir Cadde ve sokaklarında yürürken öylesine insanlar görürüm ki, saygıdan,  sevgiden, hoşgörüden uzaklaştığına şahit olurum.   
Gerek Ankara Caddesi’nde, gerek Terme Caddesi’nde veya Kırşehir’in herhangi bir sokağında gezerken gördüğüm çok sayıda insanın kendi kendine konuştuğuna şahit olduğum gibi kafalarının başka yerde, vücutlarının başka yerde olduklarına şahit olurum.  
Yine Kırşehir Cadde ve sokaklarında gördüğüm bazı insanlarda insanlıktan bihaber, kabadayı edasıyla yürüyen adeta gözlerini kin, nefret ve öfke kaplamış durumda olduklarına şahit olurum.  
Bazılarının da insanlıktan uzak oldukları gibi hedeflerinin, duruşlarının ve omurgalarının olmadığını görürüm.  Bu tür insanlar duracakları bir çizgi gösterecekleri bir sevgileri kalmayan yalnızlığa oynayan bencil insanlardır. Bu tip insanların ne dedikleri, ne yapacakları belli olmamakla birlikte menfaat için her şeyi yapacakları gibi her tarafları oynayan, dik duruşları olmayan, omurgasız insanlardır.  
Oysa bir duruşu olmalı insanın! Sokak lambaları gibi dimdik! Güneş gibi ışık vermeli dibine ve etrafına. Yine de ödün vermemeli mum misali kendinden. “Gurur” sözcüğünü “Onur” ile değiştirmeli lügatından. Eğer kuralları hiçe sayıp kuralsız yaşamaksa ideal, bir onurunu, şerefini bir de şapkasını yanından ayırmamalı insan. Koltuğunun altına onurunu, başına şapkasını alıp “Eyvallah” diyebilmeli. Kendisi olmalı insan, kendini bilen olmalı insan. 
İnsan ne amaçla yaşadığını bilmeli, şeref, namus, dürüstlük ve onur prensiplerinden asla vazgeçmemelidir. Kesinlikle bir duruşu olmalıdır insanın.
İnsan insanı kötülüğe yöneltmemelidir. Allah’ın yarattığı dünyamızda yeryüzü ile gökyüzü arasında ne varsa insan içindir. Var olan her şey insana hizmet etmektedir. Bunun içindir ki insanın yeryüzünde bir ayrıcalığı olduğundan İnsanı ne kötülüğe yöneltmeli nede kötü olmayı öğretmelidir. 
Kırşehirli hemşerimiz ve Osman Gazi’nin kayınbabası Şeyh Edebali’nin dediği gibi “Hayatın şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev olduğunu, Şerefinin bir lokma için ayaklar altına alınmaması gerektiğini, Bir anlık zevk için namusunu lekelemeyeceğini, Bir zamanlık mevki için ayak öpülmeyeceğini ve günlük menfaatler için haysiyetinin karartılmayacağını bilmelidir ve bilmek zorundadır insan.” 
Yeryüzünde bulunan canlılar içerisinde sadece insan kurallarla yaşamaktadır. Yani insanın olduğu yerde kural, kuralın olduğu yerde insan vardır. Kurallar insan içindir. 
Özü sözü doğru olmalıdır insanın çünkü doğruluk, niyetin, sözün ve davranışların birbiriyle uyumlu olmasıdır. Tarih boyunca insanlık doğruluğu hep yüce bir değer olarak görmüştür. Çünkü yüksek ahlakın temellerinden birisi de özü ile sözünün bir olmasıdır. 
Mevlana şöyle der: “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” 
İnsan davranışlarından kendisini sorumlu kılabilmeli. Vicdan bilincine sahip olmalı, omurgalı duruşu olmalıdır insanın.
Vicdan Allah’ın sesidir. İnsan yaşadığı sürece Allah’ın sesini dinlemelidir. 
“Şu halde vicdan, içimizde yaşadığımız sürece çalışan, iyiye iyi, kötüye kötü hükmünü veren yargıç, aynı zamanda bir yasa uygulayandır. Burada bilinç tanık, vicdan yargıçtır.” 
Sokrat vicdan hakkında şunları söyler: 
“Allah tarafından insanların kalplerine ilham olunan ilim yasalarıdır.” 
Vicdanlı insan, bu yönden bir topluluk içerisinde en akıllı ve en hayırlı bir kimsedir. Çünkü bu insan, hayrı ve şerri birbirinden ayırır, erdeme koşar ve rezaletten kaçar.” 
Kısaca vicdan, iyiyi kötüden, hayrı şerden ayırıp anlatan ve Tanrı tarafından insanlara lütfedilen bir duygudur.” 
Sokrat şöyle der: 
“Kötülükten başka şeyi gülünç bulanlar, çılgınca tutkulardan, kötü alışkanlıklardan başka şeyi alaya alanlar boş insanlardır.” 
Bana göre namus insanın aklıdır. Akıl temel öğedir. İnsana üstünlük verir. İnsan aynı zamanda akıl ile birlikte hayrı ve esenliği bulur. 
Kur’an’da Tin isimli bir Sure var. Bu Surenin meali şöyle: 
“İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emin beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” 
“Allah Teala insanı ruh ve beden kabiliyetleri bakımından canlıların en mükemmeli kılmıştır. Surede “en güzel biçimde yarattık” ifadesi bu hususu belirtmektedir. İnsan serbest iradesi ile ya bu kabiliyetlerini güzel kullanarak “kamil insan” olacak, yahut da aksi yönü tutarak şuurlu varlıkların ve canlıların en aşağı mertebesinde yer alacaktır.” 
Sevgili Peygamberimiz buyurur: “Kişi zina ettiği zaman iman ondan çıkar, üzerinde bir gölgelik gibi olur. Zinayı tamamen terk ettiği zaman, iman tekrar ona döner.” 
Eğer insanın ruhu kirli olursa, 
O insan, ruhunu kirleten nefsine egemen olmalı. 
Sevgili Peygamberimize göre, “En kuvvetli düşman, içindeki nefsindir” 
Eğer insan manevi erdemlerinden yoksun olursa, 
O, insan olmaktan çıkar. 
Yazımı Kırşehirli  hemşerimiz ve Osman Gazi’nin kayın babası Şeyh Edebali’nin güzel bir sözü ile bitirmek istiyorum. 
Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev hayattır. 
Bu nedenle, bir lokma için şerefini ayak altına almaya. 
Bir anlık zevk için namusunu lekelemeye. 
Bir zamanlık mevkii için ayak öpmeye. 
Günlük menfaatler için haysiyetini karartmaya değmez!