Bir dünya ki yalan dünya. Dün var olanların bu gün yok olduğu, insanların sel gibi gelip, rüzgâr gibi gittiği, altı, üstü beş metre bezden başka bir şeyin götürülemediği, çivisi çıkmış bir dünya…
Siz bu dünyaya kazık çakanı veya bu dünyadan mal ile göçeni gördünüz mü?
Doğup, büyüdüğümüz Kırşehir’de geçmişte tanıdıklarımız, arkadaşlarımız, komşularımız, akrabalarımız, anne ve babalarımız göçüp gittiler bu dünyadan? Hepsi de giderken beş metre bezden başka bir şey götürmediler, bundan sonra gidenlerde bir şey götürmeyecekler.
Dünyadan göçüp gittikten sonra iyi olanların iyiliğiyle, kötü olanların kötülüğüyle anıldığı bir dünya. Bir dünya ki birileri için çok tatlı, birileri için zehir zemberek dünya. İyilerin kaybettiği, kötülerin kazandığı bir dünya.
Öylesine bir dünya ki, at izi, it izi, haram, helal birbirine karışmış, kim haklı, kim haksız, kimin eli kimin cebinde belli değil, herkes kendi aleminde, kendi dünyasında bir yol tutturmuş gidiyor. Kiminin tuzu yokken, kimi tatlı peşinde, biri çöplerden ekmek toplarken diğeri pırlanta peşinde.
Bu yalan dünyadan, olup, bitenlerden ve göçüp gidenlerden kimse ders almıyor, aç susuz, fakir, fukara kimsenin umurunda değil.
Para, menfaat, gösteriş, mal, mülk hırsı bazılarının gözlerini kapatmış, kalplerini mühürlemiş. Öyle insanlar var ki hayatta sadece para sayıyor, para konuşuyor, tapu üstüne tapu istifleyenler bence bu insanlar kefenin içine girse de tapularını ve paralarını sayacaklarını, zannediyorlar ama yanılıyorlar.
Konuşmaya gelince mangalda kül bırakan yok. Herkes, dürüst, herkes adaletli, herkes temiz. Hele Müslümanlığı kimseye bırakmayanlara, Allah’ tan korktuklarını, suyu üfleyerek içtiklerini söyleyenlere ne demeli. Bir şey dememeli sadece gülüp, geçmeli biz çok gördük böyle konuşanları, bunlar yaralı parmağa işemezler.
Bırakın Türkiye’yi Kırşehir’de dahi ne çenebazlar var ağzı olan konuşuyor misali herkes sütten çıkmış ak kaşık, herkes tertemiz!
Öylesine bir dünya ki, her şey bitmiş, tükenmiş, adaletin olmadığı, milli değerlerin ve maneviyatın yok olduğu bir dünya. Birileri kuru ekmek bulamazken birilerinin saltanat sürdüğü, bazılarının sıvasız evlerde otururken, başkalarının villalarda ve yatlarda yaşadığı bir dünya.
Ne hak var, ne hukuk, ne eşitlik, ne adalet! Her şey fakirin sırtında. Vatan için şehit olanda, ölen de fakir, çalışan da fakir. Sizce de öyle değil mi?
Siz birilerinin adaletten hak ve hukuktan, Müslümanlıktan dem vurduğu dünyada hiç villalardan şehit çıktığını, zenginlerin, kodamanların “vatan sağ olsun” diye ağladıklarını, ağıt yaktıklarını gördünüz mü?
Özellikle bizim ülkemizde vatan bekleyen fakir, saltanat sürenler zengin. Öyleyse bu nasıl bir dünya?
Sizce bu dünyanın adaleti var mı?
Eğer bu dünyada adalet olsaydı; bu dünyanın temyizi olan öbür dünyada Allah’ın mahkemesine gerek kalır mıydı? Orada boynuzsuz koyun, boynuzludan hakkını alacaktır.
Geçmiş tarihimizde iki büyük dünya savaşı benimki benim, seninki de benim anlayışı yüzünden çıkmadı mı?
Sonuç olarak, güçlü olanlar güçsüzlerin haklarını gasp etmediler mi?
Bu hal, bugün de aynen devam etmektedir. Büyük balık küçük balığı yutmaktadır! Kimse hakkına razı olmamaktadır.
Kırşehir’de çok sayıda ailelerde kardeş kardeşle küs. Nedeni ise çekememezlik, hasetlik, vefasızlık, atadan, anadan, babadan kalan miras yüzünden. Çünkü insanların içi hasetlik ve çekememezlikle dolu. Mal paylaşımına gelince kimse hakkına razı olmuyor, “eşit paylaşalım” demiyor, her evde bir veya birkaç uyanık çıkıyor kardeşlerini dolandırmaya kalkıyor.
Üç günlük yalan dünyada tüm dünya senin olsa ne yazar, haysiyetin, şerefin, itibarın, namusun ve güzel ahlakın olmayınca. Neyinizi götürebileceksiniz öbür tarafa?
Önemli olan bu dünyada haysiyetle, şerefle, namusla, güzel ahlakla yaşamak, geride hoş bir seda bırakmak değil mi ki! Öldükten sonra arkanızdan güzel sözler söylensin, Fatiha okunsun. Aksi olursa başka türlü Fatiha okunur.
İşte modern dediğimiz insanlığın geldiği nokta budur.
Maalesef insanlık bitmiş, adalet yok olmuş, dürüstlüğün yanından geçilmiyor, dürüstlüğün adı saflık olmuş, sahtekârlığın adı uyanıklık olmuş, dünya yalan olmuş.
* * *
Geçtiğimiz akşam televizyonlarda haberleri takip ederken İstanbul’da iki polis memurunun bir bayana maske takmalarını söyledikleri haberleri izledim. Polisler görevleri gereği bayanlara maskelerini takmalarını söylüyorlar. Bayanlar da polislere itiraz ediyorlar. Polisler ısrarla maskelerini takmalarını söylüyorlar ama nafile! Kadın mı, bayan mı, ne olduğu belirsiz zatlar polislere hakaret ediyorlar.
Hal böyle olunca polisler de sözde bayanı etkisiz hale getirmek istiyor, bayan direniyor, yere düşüyor ve polislere hakaret etmeye devam ediyor.
Olay televizyon kanallarında gösteriliyor, anlamayan, bilmeyen herkes polisleri suçluyor, “bir kadına bu yapılır mı?” deniliyor ve polis memurları açığa alınıyor.
Daha sonra sosyal medyadan sözde bayanın iğrenç fotoğrafları yayınlanıyor, polislere çifte atarken fotoğrafları ortaya çıkıyor, kadının vücudunun her tarafı dövme var.
İşte bir kadın yüzünden Anadolu’nun tertemiz çocukları açığa alınıyor, neyse ki polislerin haklılığı belirleniyor da görevlerine iade ediliyor.
Bu memlekette terör olayları olur polis orada, trafik kazası olur polis orada, deprem olur polis orada, sel baskını olur polis orada, spor karşılaşmaları olur polis orada, maske takılmaz polis orada, başımız derde girse polis orada. Kimse de polise oralarda ne işin var demez. Polis bu vatan için şehit olur, gazi olur, eşi dul, çocukları yetim kalır, birileri evde bacak, bacak üstüne otururken polis sıcak, soğuk, gündüz, gece demeden görev başında, ama en küçük olayda “ne yapıyorsun?” diyerek polis açığa alınır. Allah aşkına polis zaten Anadolu’nun fakir fukara çocukları. Onlardan başka polislik yapan da yok, askerlik yapan da yok, bu şerefli insanlar olmasa bu vatanın işi çok kötü olur.
Meselenin özü, polislere haksızlık etmeyelim, ne olduğu belirsiz kişiler ve medya baskısıyla linç edip, açığa almayalım.
Diğer taraftan kendisine maske takma uyarısını yapan polislere çifte atan ve küfür eden zat bayan olmuş, avrat olmuş, karı olmuş ama hanım efendi olamamış. Siz her kadının hanımefendi olduğunu mu zannediyorsunuz?
Hanımefendi olmak bilgeliktir, şereftir ve bu şerefte her kadına nasip olmaz. İşte İstanbul’da polise zırlayan da hanımefendi olamamış. Meselenin özü bu ve bu mesele bile dünyada adaletin olmadığını göstermektedir.