Bir DEMET Mektup  - 2

Mektubun bana ulaştı. Senin kokunla birlikte… Ruhuna ve yüreğine yüklediğin seni ve beni derinden etkileyen iki sözcükle birlikte; umut ve mucize… İkisi de benim için anlamlı. Düşüncelerdeki gençlik, yaşam umudu, geleceği aydınlık görme arzunla… Ne kadar güzel, bu sihirli sözcüklerin senin amacına dönüşmesinden sonsuz bir heyecan ve mutluluk duydum. Cevabi mektubunu okurken ulaştığım heyecanı paylaşmak istediğimde de aynı heyecana ulaşıyorum. Sessizliğinde, yalnızlığında yazmaya çalıştıkların, sensizliğimi unutturur mu bilemiyorum. Ancak, okurken ve yazarken karşımdasın; diri, dinç, canlı, heyecanlı, hafif gülümsemenle mutlu… Omuzlarına yayılan saçlarınla gülümsemenin uyumu… En çok o halini sevdiğimi bilmelisin. Gözlerindeki çekikliğin kaybolduğu, yüzündeki ışıltına saçlarının renginin uyumunun karıştığı görüntün…

           Gençlik, biyolojik değil ruhsaldır. Yaşamı anlamlandıran, zenginleştiren ve yaşanılır kılan bir bakışın, bir gülüşün, bir sözcüğün gizemidir. Onu kendimize umut edindiğimizde yükümüz hafifler, karamsarlığımız aydınlığa dönüşür. Var olma gerekçemizin içimizde saklı olduğunu bilerek hayata tutunmamız belki de o tesadüfün bize getireceği mucizedir. Kim bilebilir… Bu nedenle çok uzun vadeli planlarla hayatımızı gereksiz kurallara bağlayarak, kendimizi o kuralların bekçisine dönüştürmenin anlamı yoktur. Bilinmez zamanlar için düş kurulabilir, ancak yaşam planı yapılamaz. Coşkulu, neşeli, sevinçli çıktığımız bir yolculuk hayatımızın zindanına dönüşebilir. Yıllarca hayalini kurduğumuz evlilik düş kırıklığıyla cehenneme çevirebilir hayatımızı…

          Mucize, belki yanımızdadır, ancak bize dokunmadığından veya biz dokunamadığımızdan fark edemeyiz. Elimizi uzatsak, bakışlarımızı yöneltsek, ufacık bir dokunuş onu bize getirecek veya bizi ona… Tıpkı senin bana gelmen gibi… Veya benim sana gelmem gibi…

         Hayat tesadüflerle doludur. Belki de hayatın gizemi o tesadüflerin hayatımıza ne zaman, nasıl gireceğinin ve bizi nereye sürükleyeceğinin bilinmemesidir. Tesadüflerin bazen cennet bahçeleri bahş etmesi gibi, bazen de cehennem azabıyla bizi terbiye etmesi de gizeminde saklıdır. Kaçınılmaz ondan, siz ne kadar uzaklaşmak isteseniz de size yapışır veya siz onu bırakamazsınız.

         Haftalık gazete ziyaretlerim başlamıştı. Masalarında oturup, bir sonraki günün gazetesini hazırlama telaşındalar. Oturduğum koltuğumun solundaki yerine göz ucuyla bakıyorum, senin de baktığını hissediyorum. Arada gözlerimiz istemsizce buluşuyor. Gözlerinin çekikliğine sanki hafif bir ışıltı düşmüş gibi hissediyorum. Veya öyle olmasını umuyorum.

         Mucizenin senin için anlamını bilemezdim. Çantamdaki kitaplar mı, yüreğimden akan sözcükler mi, beynimi kemiren sürekli sorgulamalarla geçen merakım mı, seni etkileyenin ne olduğunu bilmiyordum. Arada kesişen gözlerimizdeki buğulu bakışlar mı? Veya içinde birikmiş çöküntüden kurtulma isteği mi… Sonraki konuşmalarımızda söz ettiğimiz umudu filizlendirmenin yarattığı düşlerin berraklığı mı? Belki hepsi, belki hiç biri… Belki de yalnızlığımız… Sana sıkça sözünü ettiğim insanın en yalnız varlık oluşumu mu?

        Tesadüfün mucizeye dönüşmesine zamanımız vardı. Ancak, her ziyaret sonrası biraz daha berraklaşacaktı. Farkında olmadan o karanlık ruh ışıldayacak, körelen yürek kıpırdamaya başlayacaktı

         İlk gözlerimiz mi, sözlerimiz mi buluştu, şu an hatırlamıyorum. Ancak, sonraki günler her ikisinin de buluşmasının yarattığı mutluluğu tattım. Seninde aynı mutluluğu tattığını gözlerindeki çekikliğin yerini alan ışıltın bana hissettiriyordu. Yaşamın olağanlığı içerisinde sıra dışına dönüşecek ilişkimizin başlamasına zaman vardı. O zaman, bize bağlı olmayıp kendi mecrasında sürükleyecekti. Ancak, bu selin akıntısından çok, nehrin kendi yatağındaki akışı gibiydi. Denize ve okyanusa karışan nehrin çoğalan suları gibiydi… Neyse o zamanlar ileride olacak ve sana yazacağım.

        Her ziyaretim birazda bilinçsizce seni görme isteğine dönüşüyordu. Kendi halinde, küçücük dünyasında yaşayan senin elbette bundan haberin olamazdı. Bu benim çekingen, utangaç yapımdandır. Bu yönümüzle birbirimize çok benziyorduk. Konuşmaktan çok, dinlemeyi seviyorduk. Ancak, dinlediklerimizin ruhumuzu beslemesi koşuluyla… Boş lakırdıları sevmiyorduk ve uzaktı bize…

        Her şey çok değişecek. Belki de bir süre sonra gizem çözüldükten sonra mucize olağan yaşama dönüşecek. O bilinmezlik yaşanmalı ki fark edilsin. İç karartımız yok olduğunda, yüreğimizin kilidi kırıldığında normal akışına dönüşen yaşamın tadını aldıktan sonra, yaşamı seveceğiz. Mucize bizi terk etmediğinde, bağlandığımızda her şey çok farklı olacak.

       Cevabını sabırsızlıkla, merakla ve özlemle bekleyeceğim. Yüreğine akan sözcüklerin yerini alan gülümsemenin sende yarattığı coşkuyla, sevinçle bu kadar yakınken uzak oluşun yarattığı boşluğu doldurma umuduyla…