BİR BAYRAMIN BANA YAŞATTIKLARI!..

Hiç böyle bir gün, böyle durum yaşamamıştım.
Günlerdir gün sayıyordum, bitmez tükenmez bir heyecanla.
Özlemiştim her şeyi. Özlemiştim aylardır göremediklerimi.
“Sayılı günler çabuk geçer” diyorlardı. Hepsi laftaymış.
Ama geçmiyordu bu sayılı günler, geçmiyordu nedense.
Artık kendimi rahatsız hissetmeye başlamıştım.
Rüzgâr bile eskisi gibi esmiyordu nedense. 
Güneş eskisi gibi etrafı aydınlatmıyordu
İşte Ramazan ayı çıktı, uğurladık onbir ayın sultanını.
Bayrama kavuştuk ya, seviniyorduk hani!
Sabah erkenden kalktım, gün doğamadan
Erkenden açtım evimin kapılarını!
Bahçemin kapılarını sonuna kadar açtım. 
“Mübarek günlerin bereketi evime, bahçeme dolsun” diye.
Oturdum bahçemin en güzel yerine, seyrediyorum.
Güneş yeni yeni doğuyordu, Kervansaray’ın tepelerinde…
Aydınlanmaya başlamıştı her yer sessizlik içindeki Kırşehir’de…
Bense aylardır göremediğim, özlediğim çocuklarımı, torunlarımı bekliyordum.
Oysa ben çocukluğumdan beri babamla giderdik Bayram Namazı’na…
Babam alıştırmıştı bizleri Bayram Namazı’na gitmeye…
Bayramın birinci günü bekliyorum sevdiklerimi heyecan içinde…
Ne gelen vardı, ne de bir ses geliyordu.
Sığamıyorum hiçbir yere, gözyaşlarımı tutamıyorum.
Hani benim babam, hani benim anam? Neredeler şimdi?
Yok, yok kaybettim hepsini. Hepsinin hatıralarıyla yaşıyorum.
Üstelik bu yazıyı kaleme aldığım gün olan 14 Mayıs 1989 tarihinde, bir Anneler Günü’nde yitirmiştim anamı.
Babam kabına sığmadı, yirmi yıl tesellisi zor oldu bizim için.
Şimdi ben de aynı durumlara düştüm, aynısını yaşıyorum.
Hani benim yakınlarım?
Kendime yakın gördüklerim?
Ne olmuştu onlara?
Hepsi pandemi gazabına mı uğradılar ne!
Bayramın birinci günü bekliyorum, kapılarım ardına kadar açık.
Masamda şeker, lokum, çikolata, kolonya, gelecek olanları bekliyorum.
Biliyorum gelemeyecekler, yine benim gözyaşlarım içime akacak.
Evet saat 10 oldu, telefonum çalmaya başladı.
Teselli olmaya çalışan beni ilk arayan da değerli dostum Adem Özbağlı oldu.
Sonra kızım Çiğdem ve eşi Nihat geldiler, elleri dolu!
Bahçem aydınlandı, az da olsa yalnızlığımızdan kurtulmuştuk.
Sürüp giden sessizlik, yerini gürültüye bırakmıştı.
Bayram sabahı, sabah kahvaltısı için masadaydık.
Anılarım beni ta uzaklara götürüyor, eski bayramları hatırlıyorum.
Sanki bir deniz çıkar karşına, sabahın ışıklarıyla birlikte, kafamda bir düşünce karmaşası içimizde burukluk…
Kara bir bulutun deliğinden bir ışık seli ansızın.
Elimin ellerini sımsıkı tutuyorum, tutmaya çalışıyorum.
Korkuyorum kaybederim onu diye, zaten rahatsızız!
O an gözünüz mü kamaştı, bir kuş mu havalandı, yüreğinizden hiç anlamazsınız!
Gözyaşlarımı tutamıyor, burnumun direği sızlıyor.
Özledim ben sevdiklerimi…
Özledim ben evlatlarımı…
Özledim ben torunlarımı…
Özledim ben babamı, anamı…
Özledim ben koruyup kolladığım, ekmek sahibi, iş güç sahibi yaptığım, hayatını kurtardığım insanları…
“Nasılsın, iyi misin?” deselerdi kalkıp boyunlarına sarılıp ağlardım kimbilir!
İşte görüntülü telefonum çaldı, arayan avukat torunum Berkay ve öğretmen eşiydi. 
“Dedeciğim bayramın kutlu olsun, ellerinden öperiz” diyorlardı. 
Elimin gözyaşları akıyordu. 
Ya ben? Ben de öyle…
Özlemek böyle bir şeymişti. Ne zormuştu yalnız kalmak geç anladım.
Anılarım beni zorluyor, gördüklerim, yaşadıklarım gözümün önünden geçiyor.
Daha önce eşimle, evlatlarımla kaç kere gidip gezdiğim, gördüğüm Göcek kıyıları denilince alkıma Halikarnas Balıkçısı, Cemal Şakir, Azra Erhat, Bedri Rahmi Eyüpoğlu koyları geliyor aklıma…
İşte günümüz teknolojisinin bayramlaşması böyle bir şeymiş!
Oğlum Turgay arıyor, ağabeyi Cemil’i ve Çiğdem’in telefonlarıyla üçlü bağlantı kuruyorlar ve hepsiyle aynı anda görüşüyoruz. 
Ama beni mutlu etmiyor. Olamıyorum mutlu!..
İllaki aile hep birlikte olacağız, yine eski bayramlar gibi.
Elimizi öpenleri biz de onları öpeceğiz.
Bayramın birinci günü, ikinci günü, son günü böyle geçti, gitti…
Kimse eskisi gibi sokağa çıkamadı, yakınlarıyla bayramlaşamadı.
Bütün bunları insanlara yaşatan koronavirüs denen insanları öldüren bulaşıcı virüs hastalığı yaptı. 
Oysa ben kendimi bildim bileli çocuklarımla birlikte Arife günleri mezarlıklara gider, ölmüşlerimizin kabirlerini ziyaret ederdik.
Bayram süresince babamızı, anamızı, büyüklerimizi ziyaret eder, ellerinden öperdik. 
Kapısını çalmadığımız yakınlarımız, komşularımız kalmazdı.
Bütün bu değerleri kaybettik. Şimdi gözyaşlarımı tutamıyorum. 
Neleri kaybetmedik ki? 
Nerde milli bayramlarımız?
Hiç birisini doyasıya kutlayamıyoruz…
Dini bayramlarımızı da virüs yok etti!
Eh geride ne kaldı?
Bu bayram ve sonrası iki gün kapım açık günlerce sevdiğimiz birisi gelir” diye  “Babacığım, anneciğim biz geldik” derler mi ki diye bekledik, durduk…
Kapıda bir türlü ses gelmiyordu!..
Sadece kuşların, böceklerin sesleri yükseliyordu!..
Ne olmuştu insanlara, ne olmuştu “dostuz” diyenlere
Menfaat ve çıkar gözlerini kör etmiş göremiyorlardı!
Gökyüzüne bakıyorum lacivert uykudalar sanki!
Bahçemdeki şakayıklar ne güzel de açtılar!
Tabiat böyle bir şeymiş!
Çocuksu düşler içindeyim.
Oysa ben bayram günü sevdiklerimi bekledim durdum.
Nerde o eski dostlarım?
Nerde Ahi Baba Karagüllü?
Nerde Hacı Mehmet Gülten?
Nerde Hakkı Göçen?
Nerde Mehmet Metintürk?
Nerde Celâl Tekiner?
Nerde Mustafa Erdem?
Tanıdığım, aradığım, başka değerli insanlar neredeler?
Kaybettik hepsini arıyorum çaresizce!
Hayatım ne mücadelerle geçti!
Öyleyse gidip kapıyı kapatıyorum. Değmezmiş!
Zira karşımda belki bir mavi rüzgâr çıkar.
Eser bir çığlık, ya da yitirilmiş eski bir hayat hikâyesi çıkabilir…
Belki hırçın, dalgalarla bir deniz çıkar konuşarak sanki.
Başımı kaldırıp göğe bakıyorum.
Gözlerimden akan yaşları yumarak akıtıyorum içime…
“Yalnızlık Allah’a mahsus” diyorlardı hani?
Ben bu bayram yalnızlığımı iliklerime kadar yaşadım.
Yaptıklarım gözlerimin önüne geliyor.
Rahmi Bey’in “İyi adam iyilik yapmaz” sözleri kulaklarımda çınlıyor.
Ah keşke yapmasaydım, etmeseydim, bana neydi başkalarını koruyup kollamak?
“Öyleyse ne yapalım?” diye soruyorum kendime.
Başını göğe kaldır, gözlerini yum sımsıkı.
Sonra usulca, sessizce ağla, doyuncaya kadar ağla!
Hayat kimilerine böyle gözyaşı döktürür, kimileri sinsice üttüm oynamam dermiş.
Bunu da öğrendik!..
Bu yıl bayrama benzemeyen bayramı böylesi duygularla kutladık.
Üzüntü, burukluk, gözyaşı birbirine karıştı bu bayram…
Dilerim bir daha böylesi bayramları hiçbirimiz yaşamayalım, görmeyelim…