Büyüklerimiz ne güzel söylemiş, “Ey oğul büyüdükçe boynun bükük olsun.”
Büyümekteki kasıt, yaş olarak büyümek değil, makam olarak büyümekten bahsedildiğini, aklı selim olan her kez bilir. Fakat son yıllarda birçok makam sahipleri, bırakın boynu bükük olmayı adamlar yürürken koltuklarının altına sanki beş kiloluk karpuz almışlar, beni vatandaş görsün edasıyla yürümeleri, makosen ayakkabılarının topuklarından çıkan sesle adete “heyttttttttttt var mı lan bana yan bakacak!” gibi hareket etmeleri, sanki makam mevkileri dededen, babadan kalan miras gibi hareket etmeleri, inanın ben ve benim gibi düşünen birçok insanı derinden yaralayıp üzmektedir.
ÜLKEM bir ay öncesi ekonomik olarak yanıyordu. Bugün o yangın söndü mü? Asla sönmedi, pusuda yatan düşman askeri gibi bekliyor! Hava azcık dumanlansın, bakın neler olacak?
Vatandaş şimdi geçtiğimiz aylardaki yaşanan ekonomik darbenin etkisini yeni, yeni hissettikçe, acıyı duydukça bağırmaya başladı, sin kaflı konuşmalar ayyuka çıktı, üreticinin ürettiği ürün para etmezken aracı, komisyoncu, faizci, beleşten para kazanır oldu.
Bankalar da bu işe dahil. Gerçek ulusalcıların, hakiki milliyetçi kesimin yetiştirdiği beyinler, yanlışları topluma haykırırken, birileri bu insanları tüh kaka diyerek yok saymaya çalıştı. Ne oldu vatandaş kafayı duvara toslayınca, “vay şu oldu, vay bu oldu!” diyerek çocuk bahanelerine başvuranlar.
Borçları yüzünden kendini asan, ocağı dağılan, kafayı bozanların vebali ne olacak?
Şerefsiz bir Papazı “ajan” diye yakaladık, ABD’ye kafa tuttuk. Ortalık, piyasalar yandı, hesabı doğru yapamadık.
Devlet yanlış yapamaz. Al ifadesini sık gitsin, veyahut sizler devlet yönetiyorsunuz. Seksen milyonun sorumluluğu yakanızda. Yapılan icraat gelecekte sıkıntı olacak ise bunu bilecek, sesizce gönder gitsin.
Efelenerek ne yaptık, ülkeyi otuz yıl geriye götürdük. Sonrada hukuka sığınarak göndermek zorunda kaldık. Hani garip ölünceye kadar bu şerefsiz papazı kimse alamazdı. Hani “al papazı, ver papazı” yapacaktık?
“Büyük lokma ye, fakat büyük konuşma oğul derdi” rahmetli babam.
Hukuk insanları için papazı gönderen mahkemeye övgüler dizdik. Daha sonra Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu rahmetli ATATÜRK “Türk Milleti’nin çocuklarının vatan sevgisi gelişsin” diyerek müfredata ilkokuldan başlamak üzere ilk öğretim öğrencilerinin sabah, öğlen derse girmeden önce söylediği andımıza, getirmiş olduğumuz yasağı Danıştay Sekizinci Hukuk Dairesinin vermiş olduğu kararla kaldırılması bazı kimlikli insanımızı rahatsız ederek, TÜRK Kimliğinden soyutlanmak arzusu depreşti.
ALLAH bu insanlara akıl ihsan eylesin bizler horasan çocuklarıyız. İslâm’a en büyük hizmeti veren milletiz. Fakat sonradan İslâm’ın yaşantısını bile kendine göre yorumlayan, çıkar sahipleri oluşumuna devlet olarak engel olamadık. Müslüman görünümümüzün ardında fırıldak olmayı tercih edenlerin sayısı bir hayli fazla olmaya başladı. İmanın altı şartını, İslâm’ın beş şartını unutan, atasına, ülkesine yemin eden bir millet olmaktan, düşünmeyen söylenenlerin doğruluğunu araştırmayan, mal varlığını bankalara ipotek olarak kaptırmış, kazanmadığı parayı harcayarak, lüks hayatın güzelliklerine, hayaline kapılan insanımız sayısını veremiyecek kadar çoğalmış bir topluma döndük .
Nereden, nerelere geldik?
Çocuklarımız için fedakârlık yaparken, onların geleceğinin karanlıklar içinde olduğunu düşünemedik. Onlarca yetenekli üniversite mezunu çocuklarımıza iş bulmada sorunlar yaşayan ülke olduk. Yetiştiği branşlardaki çocuklarımızı polis asker olmasını zorunlu olarak tercih ettik. Temelden asker yetişen subay, astsubay okullarımıza kilit vurduk. Üretim yerine ekilmeyen topraklarımıza tarla parası verdik. Pancar üretimi kota uygulamasına takıldı. Özelleşmenin ardından üretilen binlerce ton ürün tarlalarda bekler hale getirdik.
Her olumsuzluk ülkemiz adına gelişirken, ozanlar şehri KIRŞEHİR de bütün bu yazdıklarımıza paralel olarak etkilendi. Esnaf siftah yapamaz, kirasını, işçisinin SGK’sını ödeyemez duruma düştü. Yap-sat yapan müteahhitlerimiz daire satamaz, globalleşen dünyada tercihini ulusan mağazalardan alış verişi tercih eden insanımız il ekonomisinin gerilemesine vesile olmasına engel olamadık .
Şimdi bütün bu olumsuzluklarda emeği olan insanlarımı bin dereden su getirsek arındırabilir miyiz, bilmiyorum. Ülkem ve Kırşehirimizin üzerinden umutsuzluk tablosu kalksın diyerek dua etmekten geri durmuyorum.
Ne olur dua kapısını kapatmayalım. Kötüler, kötülükleri ile baş başa kalsın inşallah. Her günümüz mutluluk olsun, Ülkem ve Kırşehir im hak ettiğine layık günler yaşasın.