Hızlı gelişen dış olaylar, Kırşehir haberlerini unutturur gibi olmasın. Şehrimizin çehresi fazla değişmese de, yenilenen altyapı tesisleri belki fazla uzun sürse de neticede halkımızı rahatlatacağa benziyor.

Hızlı gelişen dış olaylar, Kırşehir haberlerini unutturur gibi olmasın. Şehrimizin çehresi fazla değişmese de, yenilenen altyapı tesisleri belki fazla uzun sürse de neticede halkımızı rahatlatacağa benziyor. Yenilenen su boruları eğer usulüne göre tesis edilmişse ki şüphelerim var bir daha su kesintisi olmaz ümidindeyim. Benim görüşümle yapımında pek çok eksiklikler olmasına rağmen en azından eski asbestli boruların değiştirilmesi iyinin bir parçası sayılır. Kanalizasyon sahtlarının (lögarları) usulüne göre yapılmadığını söyleyebilirim, çünkü yer üstü teması ve kapaklarının açık olması sivrisinek ve hamamböceklerinin üremesine en müsait yerlerdir. Belediye ne kadar ilaçlasa da esas üreme kaynakları kurutulmadığı müddetçe mücadele başarılı olamaz.
Bir önceki yazımda çevre kirliliği konusunu yetkililere duyurmaya çalıştım ve pek çok teşekkür mesajları ve tebrikler aldım. Demek ki çevre kirliliği konusunda bayağı rahatsız olanlar varmış. Bu hassasiyeti herkes gösterirse problem kendiliğinde çözülmüş olur.
Üniversitede talebe, Eskişehirli olduğunu söyleyen Şakir isimli kardeşim Eskişehir ile burayı karıştırıyor. Üniversitenin olduğu yere biz Ağbayır (Akbayır) deriz. Orası şehrin kartal yuvası gibidir, şehri kuşbakışı görür. Şehrin orada çok kirli ve sisli göründüğünü söylüyor ve belediyenin tam önünde iki tane fırın var. Onlar Petlas’ın bacası kadar duman çıkarıyor, onu neden yazmadın diye serzenişte bulundu. Sevgili Şakir kardeşim belediye kendi önünü görmek istemiyorsa bizler zorla gösteremeyiz ki! Ama fırın yanarken görmek isterim, merak etme yetkililer bu şikayetini nazari dikkate alırlar.
Sevdiğin beldesinin muhtarı telefon etti, ben dilekçe verdim ve bizzat Sağlık Müdürlüğüne gittim. Bana verilen cevap karşısında şaşırdım. Bana verilen cevap, sinekten kaynaklanan bir hastalık tespit etmeyince biz ilaçlama yapmayız. Böyle bir mantık, anlayış olur mu? İşte burası Türkiye ne yaparsın, görevlinin görev anlayışı buymuş!
Pazar günü sabah erken saatlerde evlerin önündeki meşe ağaçlarını sallayan iki gencin hareketi beni çok duygulandırdı. Meşelerin meyvesine bazı yörelerde pelit veya meşe palamudu derler ve bunu yiyenler de var. Nasıl yendiğini bilmiyorum, ama kestane gibi ateşte pişirildiğini duydum. Dışarı çıktım, gençleri uyaracaktım, fakat Sıdıklı yöresinde bir araziye ekeceklerini söylediler ve geçen sene ekmişler hepsi de yeşerdi dediler. Geçen sene de bin tane diktik, bu sene de daha fazlasını dikmeyi amaçlıyoruz dediler. Toplanan pelit veya palamut yirmi litrelik kovayı dolduracak kadar vardı. Bu iki gencin hareketine duygulanmamak mümkün mü? Valilik bu iki genci bulup tebrik etmeli ve hatta ödüllendirmeli diye düşündüm. Yetkililere duyurulur. Tabi duyan olursa!
Biraz da çevremizde neler oluyor onlara bir göz atalım…
Ortadoğu’da Musul ve Kerkük’ü terörden arındırma operasyonuna Türkiye’nin katılma isteği ve ısrarla bunu dayatması bazı Avrupa ülkelerini panikletmişe benziyor. Bazı legal olmayan ve Türkiye için son derece tehlikeli gördüğü gruplarla Amerika’nın ittifak kurması ve kuşatılan Musul ve Kerkük etrafında açık koridor bırakarak bazı terör mensuplarının güvenlikli bölgelere geçmesine bazı terör grupların şehir merkezine sızmalarına göz yumulması, bir tarafa adeta himaye edilmesi, egemen güçlerin gelecek zamanlarda başka planlarının olacağı anlamına gelir demektir. Veya bu grupların zaman içerisinde kendi ülkelerine sızarak ayrı bir sorun olacağını düşünüyor olmalarıdır. Bu bölgede başaramadıkları emellerini belki de başka coğrafyada deneme yöntemlerine başvuracakları da olabilir. Bazı terör örgütlerine verilen vaatlerinin yerine getirilemeyişi, (Türkiye’nin ve Sayın Reisicumhurumuzun ısrarla üzerinde durması) himaye ettikleri grupların itimadı sarsılmasın diye değişik taktiklere başvurmaları, bu bölgeyi kolay kolay terk etmeyeceklerinin işareti sayılır.
Türkiye’nin uzun sınırları olan Suriye ve Irak’ın geleceğinde söz sahibi olması gayet normaldir. Bu Türkiye’nin kendi emniyeti için zorunludur, ayni zamanda komsu ülkelerin de ihtiyacı olan dayanışma ve işbirliği şartıdır. İşgalci güçler alacağını aldıktan sonra elbette bölgeyi terk ederler ve bizler bu komşularımızla yasamaya devam edeceğiz. Eğer problemli bir yapı oluşursa bu problemin biz her zaman içinde olacağımız düşünülmeli. Türkiye’nin olabilecek olumsuzluklara müdahale edebilmesi için, ekonomisini gülcü kılmak zorunda. Ekonomi ile beraber siyasi istikrar ve içeride ülke çıkarları söz konusu olduğu zaman birlik ve beraberliğin elbet de olması gerekir.
Avrupa ülkelerinin ve bazı Asya ülkelerinin gözü daima Türkiye üzerinde olacaktır. Dışarıya bağımlı olmayan ve üretici bir yapıya sahip olan Türkiye’nin dünya siyasetinde her zaman söz sahibi olma şansı vardır. Üretici bir toplum olan, ekonomisi kırılgan bir yapının kıskacından kurtulan Türkiye, komşu ülkelerin de çıkarınadır ve hatta onların sigortası sayılır. Bunu anlayamayan ve düne kadar Türk yetkililerin adeta ayaklarına kapanan Irak hükümetinin (güya) başbakanının kendince efelenmeye başlaması ve hatta Türkiye’yi tehdit edici beyanlar vermesi, belki de makamında yaşam garantisi kuşkusundandır belli mi olur! Yalnız Iraklı yöneticilerin kızgınlığı ve ileri-geri konuşması yadırganacak bir davranış değildir. Çünkü Irak parlamentosunu oluşturan şahısların yarıdan fazlası İngiliz vatandaşı ve İngiliz kimliği taşıyor. Ne yapsın adamlar ağa ne derse onu yaparlar! Böyle bir yapıya sahip olan komsuyla isimiz hayli zor. Allah kolaylık versin.