İnsan aynı yerden aynı insanları görmekten ve aynı hikayeleri dinlemekten usandığı zaman ne yapar. Tabi imkânları elverirse bir değişiklik olsun diye mekan değiştirir veya sakin ve yabancısı olmayan, dilenen çocuklar tarafından rahatsız edilmeyeceği bir park ve gölge arar.
Ben de Kırşehir’den kalktım bir ziyaret için komsu bir şehre gittim. Gezip dolaştıktan sonra sakin bir parkta dinlenmek istedim. Üçlü bir kanepede oturan yaşlı gayet şık giyimli tabir yerindeyse grant sitil kıyafetli, lengeri foter şapkasını hükümet karşıtı bir gazetenin üzerine koymuş, yaşlı ve yeşil gözleriyle gelip geçenleri süzüyor. Selam verdim yanına oturdum. Kendisiyle kontak kurmak için bir şeyler mırıldandım. Fakat, boş boş yüzüme bakıp sadece kendisinin duyacağı cılız seslerle ve ayni zamanda çekimser bir tavırla cevap veriyor.
Fazla da rahatsız etmemek için ben de onun gibi gelen geçeni seyre koyuldum. Gözün foterin altında duran gazeteye göz ucuyla kaçamak yapıyorum, bazen bana yan gözle nazar etmeye çalışırken, galiba yaşlılıktan kulağı duymayabilir diye düşündüm. Benim gazete kaçamağını fark edip foteri alarak gazeteyi okumama müsaade eti.
Başlıklar hiç te iyi haber vermiyordu. Sağ köşede döviz kurlarının okları yukarı bakıyor, dolar 4.20 Euro 5.07. Hemen altında ithalatın bilançosu tüyler ürperten rakamlar…
Bir yıl öncesine göre et ithalatı 670 kat artmış, buğday ve bakliyat ürünlerinde yüzde 47 artış, hükümetin hiç te hoşuna gitmeyen haberler.
Yaşlı ve emeklilere verilecek ne olduğu ve kaynağı belli olmayan ikramiyeler. Yani hiç te iç açıcı bir haber yok.
Emekli ikramiyesini göstererek “biraz rahatlarsınız!” diye laf attım. Adam dolu, “ne rahatlaması beyefendi. Yaşayan rahatlar emekli yaşamıyor ki rahatlasın” dedi. “Ne yani az para mi bayramlardan önce biner lira iyi para” dedim.
Adamın kulağı falan arızalı değil, yeşil gözlerini gözlerime dikerek, “yalan söylüyorlar” dedi.
“Neden?” dedim. “O para emeklinin cebine girmez ki senin piyasada haberin yok galiba” dedi.
“O paranın acısını toplum sonra çeker, yukarı çıkan etiketlerin tekrar indiğini ben hiç görmedim” dedi.
Adam yavaş yavaş açılmaya başladı. “Amcacığım siz ne is yapardınız? Bayağı da sağlıklı görünüyorsunuz” dedim.
Cevap yok, yine tekrarladı, “yalan söylüyorlar.”
“Nasıl yani ne yalan söylüyor” dedim.
“Bilen bilerek yalan söylüyor, bilmeyen de bildiğini düşündüğü kimseye uymak ve yaranmak için yalan söylüyor” karşılığını verdi.
Adam dolu ve anlattığı tarihe bakarsan doksana merdiven dayamışa benziyor. “Ben etin 5 lira olduğunu bilirim. Karasabanla tarım yapıldığı zaman biz buğday satardık ecnebilere. Yabancı tacirler o zamanlar sıraya girerlerdi bizden tahıl ürünleri almak için. Siz zeyrek bilir misin?” dedi.
“Bilirim” dedim, “sen ondan çıkan bezir yağı ile kızartılan çığırtma yedin mi?” dedi.
Yaşlı adamı rahatsız ettiğimi düşünerek kendisinden müsaade alıp yanından ayrıldım.
Türkiye’nin ekonomik olarak çok sıkıntılı günlere gireceğini söylerken, içimden yüzüne bakarak “siz de yalan söylüyorsunuz” dedim. Gözlerinin yeşili gibi aklıda yeşildi. Hafızası gayet yerinde olduğunu, vatan cephesi benzetmesi bazı gelişmeleri anlatır gibi olacakken arkamda sessizce, “ikile sen anca gidersin” diyerek beni sanki uğurlar gibi mırıldandı.
Şimdi Kırşehir’de emeklilerin, ihtiyarların boş zamanlarını geçirdiği parklara ve çay ocaklarına gitsem ve onları şöyle bir dinlesek onlardan neler öğreneceğiz neler…
Onların bir kısmı bizlere ülkeyi yönetenlerin yalanlarını doğrultmaya çalışanlardan tutun da, bu yalanlara yalan katanları mı, yoksa yalanları gerçeklerle ters yüz eden doğrucuları da…
Ben şuna inanıyorum artık kimsenin söylediği yalana kanmıyor. İletişim ve bilgi çağının her geçen gün arttığı, bir tuşla dünyanın tüm bilgilerinize ulaşabildiğiniz bir süreçten geçerken, halkın bu bilgilere itibar etmeden yalanlara yalan katmasının da mümkün olmadığını bilmem anlatmama gerek var mı?
Ama cahiller, okuyup yazmayan, araştırmayan, kulaktan duyma sözlere inanıp, bunlar sanki doğruymuş gibi karşısındaki ikna etmeye çalışanlara ne denir. Bunun takdirini de siz değerli Kırşehir’deki okurlarıma bırakıyorum.