Bir memleketin kalkınmışlığı bir kaç siyasetçinin oy toplama uğruna havada kalan bazı şişirme ve sallama laflarıyla belli olmaz ve olamaz. Her şeyden önce teknik elaman ve iyi eğitilmiş uyum sağlamadan tamamen kendilerini asmış ekip çalışmalarıyla belli olur.

Bir memleketin kalkınmışlığı bir kaç siyasetçinin oy toplama uğruna havada kalan bazı şişirme ve sallama laflarıyla belli olmaz ve olamaz. Her şeyden önce teknik elaman ve iyi eğitilmiş uyum sağlamadan tamamen kendilerini asmış ekip çalışmalarıyla belli olur. Bu ekip alt yapı çalışmalarını hazırlar, plan ve proje hesaplarını çıkarır yüklenici büro daire her nereyse onun önüne koyar. Finans kaynağı sağlanır ve işe başlanır. Yapılacak işin finans kaynağı olmadan her hangi işe başlamak, daha başlamadan maçı bir sıfır kaybetmek demektir.
Kırşehir’de bütün sektörlerde kalifiye eleman sıkıntısı her geçen gün artıyor. Teknik eleman bulmak zorlaşıyor.
Bizdeki durum nasıl çalışır, oda şöyle satıcı firma gelir o beldenin veya şehrin en üst kademesine çıkar selam verip elindeki malı sunar. Malın kalitesine, ne işe yaradığına bakılmaksızın, bazen ihale usulü bazen kapalı pazarlık usulü alınır rant paylaşılır ödemenin nasıl yapılacağı pekte önemli değil yeter ki hakkıyane bir paylaşım olsun. Bu sistem usulüne uygun yapılmayan işler için. Yapılan bir işin yararı, zararı önemli değil. Üst kadro tabanı zaten duymaz çünkü etrafı sarılmıştır dışarıyla irtibatı kesilmiştir. Ola ki yetkilinin kulağına bir dedikodu kaçarda onunda huzuru sulanır ve dolaysıyla etraftaki yalaka ve pohpohçularında huzuru ve yalakalığının güvenirliliği sallanır.
Zaten üst yetkili pek alt kademe veya halkla fazla laubali olmaz, çünkü cahil halk ne istediğini pek bilmez, boş lafı çok olur her kelimesi karın ağrıtır en iyisi danışman yahut yakın markajcı ne haber getirirse onunla yetinmek daha afsaldır. Geri kalmış ve kapalı rejimlerin çalışma sistemi biraz daha farklıdır fakat varılan sonuç pek değişmez. Caddelere parke taşı döşenirken insan sağlığına zararlı çıkardığı toz kimsenin umurunda değildir. Yetkililere bu durum iletilse, kanıt ve rapor istenir veya öyle bir şey yok denir, demeyle de kalınmaz halkı kışkırtıyorsun diye birde tehdit sallar. Peki havada dolaşan bu toz bulutu nedir diye soracak olsan tıs. Bunun rapora veya teste gereği yok, arabaların üzerine yağmurdan sonra bakılsa bariz şekilde görülür. Peki ana yollara veya trafiği yoğun olan caddelerdeki evlere Allah ekstra toz mu gönderiyor? Arabaların aşındırdığı parke taslarının çıkardığı tozları teneffüs ederek ciğerlerimizi betonlaştırıyoruz bunun suçlusu kim ve bu durumu halk kime iletecek?
Parke taşlarının kalitesi, döşeli taslara bakılırsa gayet net görülüyor. Bu taşların üzerinde aşınarak havaya karışan tozlar nereye gidiyor, şehirlerde maskeyle mi gezeceğiz bu eziyeti bizlere çektirenler neden bir çaresine bakmıyorlar?
Gelişme, kalkınma ve modernlik neyle ölçülür, cadde yüzeylerinin cilalanmasıyla mı ölçülür. Yaya kaldırımları için belki fazla sıkıntı olmayabilecek taşlar, ana yollar niteliğindeki yollar için pekte sağlıklı olmaz oda kullanılan taşın kalitesine bağlı fakat trafiği yoğun olan caddelerde aşınma daha çabuk olduğundan toz oranı yağmur gelinceye kadar yüksek oluyor. Bu caddelerde oturan insanlar çok rahatsız, artık imdat çiğliği atma derecesine gelindi.
Kayıtlı 120 bin, kayıtsız 150 binden fazla bir şehirde 50 binden fazla araç dolaşıyor caddelerde. En büyük sorun park sorunu bu sorunu kim ve nasıl çözecek. İlgi ve meslek alanımın içine girdiği için defalarca yetkili olarak gördüğüm kimselere yardımcı olacağımı ve bazı çözümler sunacağımı ve hiç bir ücret talep etmeyeceğimi aktardığım halde bir ilgi görmedim. Aynı zamanda belediyeye iyi bir kaynak yaratacağından da eminim, fakat Türkiye genelinde borçlu olmayan belediye olmadığı gibi kendilerine gelir kaynağı yaratacak bir projede üretmiyorlar, bütün beklenti Ankara’da gelecek yardım haberinde kulakları.
Bir şehrin sorununun çözümünde halkın katkısı sağlanmalı, lüks yaşamın bir faturası olur ve bu faturayı herkes ödemek zorunda fakat bu zorunluluğu halka anlatmanın yolları inandırıcı olmalı, ürkütücü değil buda diyalogla olur. Trafik bütün dünyanın sorunu fakat çözümü, sabırlı ve uzun bir zaman ister. Direksiyona oturmadan önce kuralların ve yol şeridinin ortak kullanımı adaylara iyi öğretilmesi gerekir. Müslüman hak yemez ve kimsenin malına ziyan getirmez. Fakat gel görkü her gün onlarca arabalara hasar verip kaçanlar hangi dine sırtını dayamış olabilir. Fakat hiç bir dinde kul hakki helaldir diye bir inanış yok, o zaman her Cuma camilerin önüne post atıp hocanın vaazını kuzu kuzu dinlemeye gerek yok. Hocada hiç zahmet etmesin, bin beş yüz senedir haramı helali anlatamadılarsa fazlada nefes tüketmesinler. Ben çok iyi tanıdığımın ve birkaçta iş üstü yakaladığım rahmetlinin cenazesinde, hocanın nasıl bilirsiniz anonsuna hep birlikte iyi biliriz hakkımız helal olsun diyen şahısların bir tanesinin de on koyununu aşırmıştı. Hadi buyur yorumu siz yapın? Belki koyunu çok olan birinin on koyununu iç etmişti rahmetli, ya şimdi bin koyundan daha fazla iç eden içlinin cenazesinde ne söyleyeceğiz?
Benim hakkımı iç edenin içinde kalsın başka ne yapalım ancak böyle teselli olmaya çalışıyoruz. Bedduanın fiili bir mücadelesi var mı, ne gezer Allah’tan imdat ummaktan başka olanağımız yok, çaresizliğimizin gölgesinde pinekler dururuz. Beceriksizliğin rüzgarı, ümitsizliğin fırtınasını getirir.