İnsan bazen tanıdığı kimselerde olsa, tanıyıp analiz etmekten acze düşüyor ve yanıldığını görünce de adeta şoke olacağı yerde, odunumun parası inadı ile yanlışı da doğru görmeye alışıyor.
Kırşehir’de yaklaşık bir aydır günaşırı yağan yağmur doluyla birlikte gelince aylardır gözü yağmurda olan çiftçilerin ektiği ürünler büyük zarar gördü. Kırşehir çiftçisi bu yıl da ne yazık ki sukutu hayale uğradı ne yazık ki…
Allah’ın takdiri böyle olunca, elden bir şey gelmiyor tabi.
Peki ekili alanlar dolu ve yağmurla birlikte zarar görürken, selle birlikte zarar görenler ne olacak? Elbette onlar da zarar uğradı. Sağolsun ilimiz yöneticileri bu zarar zedelere kısa sürede destek olacaklarını ifade ettiler.
İşte böyle günlerden geçerken, bir de 24 Haziran seçimleri yapılacak ülkemizde.
İnsanlar her şeyi unutmuş, sanki 24 Haziran’a kilitlenmiş durumdalar.
Parlamento sistemde parlamentoyu oluşturan seçilmişlerin belli bir zaman deneme süresi olsa acaba daha mı iyi olur, ne dersiniz denemekten fayda olur mu acaba. Ama suyu öbür tarafa geçince kurallar değişiyor deneme şansı elden çıkıyor.
Anne baba ve çocuklardan oluşan ailede bile bazı anlaşmazlık olurken, hiç birbirini tanımayan 600 yüz kişilik parlamentoda da, ülke yararına ve menfaatine nasıl bir anlaşma sağlanır?
Yalnız parmak kaldır parmak indir talimatı ile ve tek adam sistemi daha mı iyi?
O zaman seçtiğimiz altı yüz kişiyi neden kamburumuza yükleyelim, mantık böylemi diyor veya başkaları böylemi dedirtiyor.
Anadolu gerçeklerini bilmeyen, Türkiye’yi İstanbul, Ankara ve İzmir gibi birkaç şehirden ibaret olarak gören kimselerin, aynı kentlerde yaşayanların yaşam şartları ve yaşam koşullarını, kırsal kesimlerde yaşayan taşra insanları ile aynı kefeye konulması, her konuda eğitim sağlık ve devletin diğer imkânlarında yardım ve hizmetlerin sınırlı olması ve hatta emekli ikramiyelerinde bile eşitliğin dengelenememesi, ağaya muti taktiği mi uygulama düşüncesi taşıyor?
Gelir dağılımındaki eşitsizliğin, dağıtılan ikramiye ve desteklerin bile yetersiz kalmasıyla, saçılan paranın enflasyonun hızına ayak uyduramaması, bilhassa asgari ücretli ve emeklilerin perişan ve gözyaşı ile ömürlerini bitirmesinin sorumluluğunu yüklenecek kimselerin yokluğu, acaba Anadolu insanının merhamet duygularının törpülendiğinin işareti midir?
Seçim öncesi meydanlardan itham ve suçlamaları halk hayret ve şaşkınlıkla izlerken, vadedilen ikramiyelerin neden şimdiye kadar verilmediğini düşünürken, en yetkili ağızlardan çıkanları ağzımız açık dinliyoruz.
Sayın yetkililerden bir yeni şey öğrendik, Bizans döküntüleri henüz temizlenmemiş ve zaman zaman ortalığı karıştıranlar 565 yıldır faaliyetlerini zirveye çıkarmışlar.
Türkiye’nin kalkınmasını bunlar istemiyorlarmış. Buna inanmak için akılda sorunun olması gerekir.
Alkolle dinin yıpranacağını ve halkı sarhoşluktan kurtarmak maksadıyla, şarap ve rakıyı elden çıkarmak uğruna bin bir fetva ile halkın istikametini cennete çevireyim derken, miting meydanlarında sarf edilen Bizanslılık benzetmesi, dinleyenleri içki içenlerden daha beter sarhoş etti.
Fatih’in istikametini doğrultamadığı Bizans kalıntılarının Sayın Reisimiz temizliğine karar vermiş. Kazma, Kürek hurra sefere cümleten kazamız mübarek olsun. Ekonomide sorumlu devlet bakanımız, Türk rakısını patentiyle verdiği gâvurun kapısına dayandı, “Ey Avrupa bizi yıkamazsınız” diyen hükümet, ekonomide sorumlu devlet bakanını, Sorozun kapısına dikerek faize karşı olduğunu bir kere daha ispatlamış oldu.
Sorozun yüzde 18 faiz istemesine rağmen, son direncini devletin para kesesini ters çevirerek dibinde kalan son kuruşu da oy uğruna saçmaya başladılar. Ekonominin dümeninde oturanların mal varlıkları, piyasayı rahatlatır mı bilmiyorum ama Türkiye’yi bu duruma düşürenlerin bütün mal varlıklarına el konup, tarihte bir ders niteli olabilecek uygulama yapılamaz mı?
Bunu yapabilecek ikinci bir Atatürk çıkabilir mi, kim bilir belki de çıkar. Halkın emanetini çarçur edenler, yanlış yaptığının ceremesini çekmeli.