Hayatın bütün zorluklarını yaşayarak aşama aşama hayata tutunmaya çalışan, daha sonra geriye baktığında her şeyin aslında bir hiç olduğunu, onca risk, onca alın terinin belirli yaştan sonra nokta dahi olmayışını anlamak… İşte tam burada ortaya çıkan şey gerçek ESNAF SANAATKAR OLMAK. .

Hayatın bütün zorluklarını yaşayarak aşama aşama hayata tutunmaya çalışan, daha sonra geriye baktığında her şeyin aslında bir hiç olduğunu, onca risk, onca alın terinin belirli yaştan sonra nokta dahi olmayışını anlamak…
İşte tam burada ortaya çıkan şey gerçek ESNAF SANAATKAR OLMAK...
Her şey bir umutla başlar, öyle umutlar ki yaşamın kolaylaşmasından, geleceğin ve yaşlılığın elden ayaktan umudu kestiğinde seni koruyacağı, yaşamında her türlü imkanlarına kolayca erişeceğine inandığın gerçeklerin olmayışı…
Toplumda saygınlığının azalması, kanunlar çerçevesinde yapılması gereken işinin yapılmaması veya savsaklanması seni temsil etmesi gereken kurum ve kuruluşların gerçekleri söyleyememesi veya söylemek istememesi…
Hani biz Türk esnaf ve sanatkarının memleketi Kırşehir’de esnaf sanatkar devletin çimentosu idik?
Hani bizler kendi ekonomimizi sağlayan, “bize de bir iş verin” diye siyasilerin devlet büyüklerimizin kapısını çalmayan, devletinden istihdam için, iş kapısı beklemeyen kesimdik ne oldu bize? Ne olacak bize?
Hayatın ağır şartları devletin bürokrasisi temsilcilerimizin hakkımızı savunurken yanında olmaya çekindiği yetkisiz vasıfsız insanlara verdiğiniz devlet makamlarındaki yetki de cabası ve unvanı onların esnaf ve sanatkara yaptığı zulüm.
Kim bunlara dur deyip esnafın sanatkarın yanında olacak?
Kim bu kesimin sesi kulağı gözü olacak?
Bütün üst kurul temsilcilerine bakıyorsun hükümetin oyuncağı olmuş, bindiği makam arabası kullandığı makamı, aldığı maaşı, kendine kâr sayıp temsil ettiği kesimin hakkını beklentilerini savunamaz konuşamaz hale gelmiş, getirilmiş.
Lanetler olsun üç günlük dünya menfaatine hayatını karartanlara gerçekleri konuşmayan, konuşamayanlara...
İnsan ölünce onu Yaradana kavuşacaksa, buna inanmışsa ölüm vuslat değil midir?
O sevgilinin seni neyle karşılamasını beklersin ey insan oğlu..
Ne demişti Hazreti Mevlana “Sevgide güneş gibi ol, dostluk kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmekte gece gibi ol öfkende ölü gibi ol ya olduğun gibi görün yada göründüğün gibi ol…”
Şimdi bu çağda bu lâflara uyacak kimler kaldı?
Hani devletin kapısı yetim kapısıydı?
Ona dokunan dünyada da ahirette de yanardı?
Ne oldu bu insanlara?
Neden şeytan denilen lanet olası bütün benliğimizi kapladı?
Sorsan “demir gibi Müslüman döner mi?” hem de nasıl fırıldak gibi...
Kırşehir’de alın teriyle bir yerlere gelmek isteyenler gelebiliyorlar mı acaba? Haklarını kullanıp kazanabiliyorlar mı?
Her şeyin içine siyaset girmiş, çalışanla, yan gelip yatan aynı kefeye konmuş. Hatta yatanlar ödüllendiriliyor.
Her işte mutlaka torpil mekanizması var. İnsanlar iktidar partisine sırtını dayamış, hak hukuk boş. Onların her lafı kanun, her talimatı yasa haline getirilmiş!
Çünkü insanlar gücü kendinde görüyor?
Bakıyorum Kırşehir’de hakkıyla bir yerlere gelenler yok. Hepsi bir torpille makam ve mevkii almışlar. Gününü gün etmenin peşindeler.
Bari bunlar insanlara faydalı olsa, görevini hakkıyla yapsa yine bir şey demeyeceğiz. Ama bunlar oturdukları makam ve mevkii insanlara zulmetmek olarak görüp, insanlara zorluk çıkartmak olarak görüyorlarsa vay halimize vay!
Ceplerini dolduranlar, kısa sürede köşe dönenler, mal mülk, lüks oto sahibi olanlar, lacivertleri çekip insan içine çıkan sözde bu insanlara acaba insan denir mi?
Bunlar sanıyorlar mı ki bu dünyada yaptığı yanına kâr kalacak?
Bu dünyanın bir de öbür dünyası var. Herkes yaptığının karşılığını alacak.
Eee sen çal, çırp, köşe dön sonra da, makam ve mevkiinde hizmet bekleyen insanlara zulmet! Yok öyle…
Ulan behey gafiller, sen devletin imkanlarını kullanacaksın dışarıdan iş takibi yapacaksın dünyalığını dolduracaksın öbür tarafta her şeyini geçimini rızkını arayan esnaf sanatkara mani olacaksın?
Bütün mesele şu ki; bu hoyratça yaşam içerisinde nasıl ki çağımızda yeni meslekler yeni sanatlar doğmuşsa, küçük esnaf ve sanatkarlar da artık yok olacak. Onlar tarihe karışarak özelleşen yaşamda kendisine bir yer bulacak ve yahut yaşaya bileceği karnını doyurup nefes alacağı dünyada mekanda hayatının son bulmasını bekleyecek.
Zaten insanların çoğunluğunun böyle yaşamasını isteyenler de ömürlerinin sonuna kadar lüks villalarda rahatlıklar içerisinde yorulmadan, terlemeden, keyfine keyif katacak, mirası oğluna, kızına, torunlarına bırakacak veya bıraktığını zannedecek.
Onlar devletin makamından emekli olduklarında milyonlarca emekli parası alacak, esnaf sanaatkar emekli olduğunda onların aldıklarının noktasını alacak. Onların çocukları, akraba yakınları bir gecede en güzel devlet kurumlarına yerleşecek, esnaf ve sanatkarın çocukları onlara hizmetkar veya hiç olacak! Onlarca yıl çalışarak can emek verecek katma değer üretecek vergi verecek sigorta primi yatıracak, her zaman devletini, bayrağını sevecek sonun kocaman bir hiç olacak!
Sahi BEN KİMİM?........
Biz böyle değildik aslında…
Biz sofrası ve gönlü açık, tok ve alçak gönüllü, haramdan uzak bir millettik. Ne oldu da bütün değerlerimizi kaybettik?
Ne oldu da bu hallere düştük?
Hırsızların, arsızların, utanmazların el üstünde tutulduğu bir ülke ve millet oluverdik?
Neden güvensiz, sevgisiz bir toplum oluverdik?
Şu cennet vatanımızın kıymetini ne zaman bileceğiz?
Ne zaman kardeşçe, birlik ve beraberlik içinde olacağız?
Biz ne zaman kaybettiğimiz o eski değerlerimizin kıymetini anlayacağız?
Biz insan oğlu bilgisayar değiliz ki çöktüğü zaman format attırıp, yeniden o eski benliğimize dönelim.
Ben Kırşehir’de ve ülkemde gördüklerimden çok endişeliyim. Geleceğim adına, ülkem ve milletim adına endişeliyim.
Ne diyeyim Allah sonumuzu hayreylesin!..