Dünya diyoruz, hayat diyoruz, güzellikler bütün insanlığın olsun diyoruz. Fakat bu yazdıklarımın yapılması yaşanması için kendi menfaatimizden öteye gidemiyoruz 
Kıskançlığımız “ben” dememiz yüzünden yaşamımızda olan aksaklıklardan düzelmesi adına bir adım yol alamıyoruz ne yazık ki!...
Kanunlar bile kişiye özel uygulamalarla, insanlar arasında bir korku, bir çekimserlik bananecilik almış başını gidiyor. “Sizden-bizden” çekişmelerini her gün yazılı görsel basında izleyerek karamsarlığımızdan bir türlü kurtulamıyoruz. 
Hayatımızı idame ettirmek adına kazanmamız gereken, hayat şartlarımızı sürdürecek geçimimizi sağlayacak parayı kazanmakta benim gibi yaşayan insanlar zorlanırken, “elit tabaka!” diye adlandırdığımız kazanç suyunu yoluna koyanlar, vatandaşlarımızı sömüren, alnı bile terlemeyen bir kesim para harcayacak yer bulmak adına ne kanun, ne nizam, ne de insan yaşam hukuku tanımazlığına devam ederken, onları seyreden bizler isyan etmemek adına şükredip kapımızı kapatmak zorunda kalıyoruz.
Hayıflanıyoruz, fakat elimizden bir şeyler gelmeyeceğini haksızlığa uğrayacağız korkusu ile kaderimize küsüp sesiz kalmayı tercih eder olduk. 
Bizi kendi saltanatına bizleri hiç görenlere sessiz kalmak adına boyun büktük, yazıklar olsun bize. Ecdadımız bu vatan topraklarını bizlere emanet ederken, kendini hiç görerek “Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum “diyerek vatan topraklarının kutsallığına inanarak namusuna sahip çıkarak bizlere emanet etti vatanımızı. Bizler ise onlara yakışan nesil olmayı unuttuk, çıkar menfaat der olduk.
Ülkemde belirli makamlara gelen insanlar birinci sınıf vatandaş unvanı alırken, onlara bu yetkiyi veren toplum hizmetkâr olarak görüldü! Seçen insanlara saygı unutuldu, yalan vaatler, din bezirgânlığı yaparak makam kazananlar icraata gelince sesleri çıkmaz oldular. 
Vatanı savunması gereken siyasi düşüncelere sahip siyasi anlayış emperyalizme, kapitalist düşüncelere onların ateşlerine odun oldular, ferlenen ateşte kendisine destek verenleri yakmaktan imtina etmediler. 
Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün hedef gösterdiği medeniyeti, bilimi, aklı kendi zenginliklerine kapı yaptılar, liyakatsiz insanları idarecilik kapısından içeri alarak sonsuz gelir kapılarını onların ayaklarının altına serdiler. 
Ülkemde onlarca üniversite açarak bilimden uzak kafalarında sadece saltanat nasıl sürülür bir nesil yetişmesine vesile olundu, aldıkları maaşı hak etmeyen sayısı belirsiz idareciler bu ülkede makamına, insanlığa en ufak katkısı olmadan, hak etmediği yaşamı sürmeleri için kapılar açıldı.  Projesiz, analizsiz yapılar ülkeme her alanda zarar görür hale getirdi, sırf “bu bana yakın!” siyaseti ile onlarca vatandaşa katkısı olmayan müdürlükler daire başkanlıkları icat edildi. 
Siyasetin bile insana hizmet makamı olduğunu unutarak sırf, “Benden olmayanlar!” düşüncesi ile hak edilen kanunlarca ön görülen hizmetler yaptırılması engellendi, insanlar arasına nifak tohumları ekilerek kinleşen, düşmanlaşan bir anlayış yerleşmesine müsaade edilen yapıya bürülündü. Örnek derseniz KIRŞEHİR’de yaşanan olayları bir analiz etmeniz yeterde artar bile.
Siyasetin bu kadar kirlenmesine insanlara düşman gözü ile bakılmasına “yeter artık” diyecek, insanların alım gücü yüksek milli parası hayatın güzellikler ile yaşanmasını sağlayan, üreten bir toplum olmak millet adına siyaset yapan hukukun üstünlüğü ilkesini kendine şiar edinmiş bir anlayışa kapı açmak vakti gelmiştir. 
Bunu sağlayacak olan da bizleriz. Artık “ben” değil,  “biz” deme zamanının çoktan geçtiğini unutmamak gerekiyor diye düşünüyorum.