Nasrettin Hoca akıllı, zeki, hazır cevap kimseyi kırmadan, kafasına, hedefine koyduğu konuda biraz da mukallitliğini kullanarak hem güldürür, hem de gerek yaptığı hareketle, gerek verdiği cevapla düşündürür, doğru olanı anlatırmış. (Benim gibi sabırsız değilmiş)
İnsanları hem düşündürür, hem de olması gereken ne ise onu konuşur ve yaparmış Nasrettin Hoca…
Hoca bir gün çarşıda dolaşırken insanlar etrafını sarmış ve sormuşlar. “Hocam deniz suyu neden tuzlu olur?”
Hoca şöyle bir sakalını sıvazladıktan sonra, “Neden olacak içindeki balıklar kokmasın” diye. Der ve oradakiler ummadıkları cevap karşısında kızararak dağılmaya başlar. Çünkü cevaplarını almışlardır.
Biz de Hoca Nasrettin’in söylediğine bakarsak vallahi de billahi de bizim yaşadığımız bu dönemde bırakın tuzlu suyu, tuz da yaşayan insanımız koktu (insanlığından ödün vermeyenleri tenzih ederim ) Gizlenen haber yapılmayan, yapılamayan onlarca olumsuzluklar kamu oyundan gizlense de, bizim sosyal medya bu işi mükemmel götürüyor doğrusunu söylemek gerekirse Çünkü ,doğruları olduğu gibi yazıyor ve gösteriyor. İnsanlar artık elinde kullandığı ve her insanımızın olmazsa olmazı haline gelen telefon ve internet ile rahatlıkla ülkemizde dünyada olan ne varsa dinliyor görüyor ve yorumlaya biliyor .Yeter ki bu imkanı olumsuz kullanmasın.
Biz sözümüze Hoca Nasrettin’i örneklemeyle başladık, onun hikayeleri ile de davam edeceğiz. Hoca bir gün kara kaçana ters binmiş ve şehre inecek, alış veriş yapacak, ev ihtiyaçları yanı sıra köyün sıkıntısını, derdini olumsuzlukları kadı efendiye anlatacak, milletin derdinin çözülmesini isteyecekmiş. Şehre gelmiş meydanda oturan, dedikodu yapmayı seven doğruları söylemekte imtina eden, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” düşüncesinde olanlar; “aman ha yetkili etkili kişileri eleştirir hatalarını yapamadıklarını söylersek bizlerin menfaati biter!” diye düşünen zavallılar, Hocayı kara kaçana ters bindiğini görünce hoca ile dalga geçmek adına, hocaya seslenmişler, etrafını sarmışlar, “Aman Hocam bu ne hal? Kara kaçana ters binilir mi?” diyerek dalga geçmeye kalkan zavallılara. “Bakın ey millet ben kara kaçana ters bindim ki arkadan gelecek tehlikeyi görüp ona göre tedbir alayım” demiş. Hocanın etrafını saranlar “Eee hocam önden gelen tehlike için ne tedbir aldın?” dediklerinde onu da kara kaçan düşünsün, bana ne o da onun sorunu!” diyerek cevap vermiş.
Hocanın verdiği cevap karşısında ne diyeceklerini bilemeyen zavallılar orada uzaklaşmanın bahanesini aramışlar.
Peki şimdi Kırşehirimizde onlarca yaşanan olumsuzlukları biz insan olarak sevdiğimiz, saygı duyduğumuz insanın arkasını korurken önden gelen tehlikeyi de artık onların görmesi gerekmez mi? İllaki olumsuzluklar karşısına çıkınca mı tedbir alma konusunda harekete geçilecek, geçeceğiz?
Biz insan oğlu bir çoğumuz her zaman bizimle yürüyen insanları “O nasılsa bizimle!” diyerek, yok saymayı kendimize yakıştırmayı biliriz. Sana her konuda çıkar gözetmeden yardım ve desteğini, aklını veren insanı yok sayarız diyor ve hocamla devam ediyoruz.
Hoca Nasrettin kendi yaşadığı yere yakın bir beldeye ziyarete gidiyor, bakıyor ki bazı evlerin çatılarında bir bez parçası asılı ve merak ederek misafir olduğu ev ahalisine dönüp: “Bu bazı çatılarda asılan nedir? Neden onları çatılara asmışlar?” diye sorar.
Ev ahalisi reisi cevap veriyor: “O bezin olduğu çatılardaki evlerde küp içerisinde altın vardır. Ev sakinleri o küpün karşısına geçer hayaller kurarak işte seninle biz şöyle hayvan alacağız böyle bahçe alacağız vs vs vs diye kendilerini kandırırlar ve hiçbir zamanda hiç bir şey yapmazlar. Fakat kurdukları hayalle yaşar o çatılarında astıkları bezle de kendilerinin zengin olduklarını, insanlar arasında gurur kibirle dolaşır bu hallerinden mutlu olur övünür ömürlerini geçirirler!“
Hoca ertesi gün kendi evine gelerek hemen çatıya bir bez parçası asar eline geçirdiği küpü koşarak dere kenarına iner içerisine çakıl taşları doldurur, karşısına geçer hayalinde yapamadığı ne varsa saymaya başlar. “Seninle ben şöyle yapacağız, böyle yapacağız, onu alacağız, bunu satacağız” diye konuşmaya başlamış ve bu durum günlerce devam edince hanımı bu işten rahatsız olmuş. Ziyarete gittiği ev ahalisine hocanın durumunu aktarmış onlar da hemen hocanın bu halini merak ederek koşmuşlar hocanın evine.
Bakmışlar hoca alıyor, satıyor, yapıyor! Hocaya sesleniyorlar, “Hocam biz altın dolu küplerle bu işleri yapamazken, sen çakıl taşı dolu küple saydıklarının hiç birisini yapamazsın, bırak boş hayal kurmayı, kendine gel” demişler. Bizim Hoca da onlara, “Olsun ben de böyle mutlu oluyorum! diyerek cevap veriyor.
Tamda hocanın söylediği ve yaptığı gibi biz de yapamayacaklarımızı, yapacak gibi hayal kurarak mutlu oluyoruz da .Bizim arkamızda bize güvenen onlarca insanın toplum içerisinde bu hayalciliğe karşı hep yere bakmalarını nasıl engel olacağız?
Anlamakta çok zorlanır oldum da bir hatırlatma olur mu diyerek hoca Nasrettin’i örnekleyerek bir şeyler kaleme almak istedim Benimkisi de, Nasrettin Hocanın düşüncesinden farklı olmadığına kanaatindeyim.
İşte bizim kişi de böyle bir hayal. Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti ya , “Ya nasip” deyip yola çıktık ta hep bekleyen olduk. Bu gidişle Kırşehir’de beklemekten başka da bir şey gelmeyecek elimizden!...