Son zamanlarda bir beka sorunudur gidiyor.

Peki, bunun ne manaya geldiğini kaçımız anlayabiliyoruz?

Bir ulusun hayati konusu tehdit altında ise, bir devletin devamı tehdit altında ise, ulusça buna karşı koymak mücadele etmenin kuralı ve yöntemi meydanlarda bağırmayla olmaz.

Beka bir devlet için var olma, ya da yok olma mücadelesidir, bunun başka tarifi, alternatifi ve erteleme lüksü olamaz. Çünkü yok olmanıza kasıtlı bir çalışma olduğunu, bu ülkenin güvenilir ve inanılması gerekli olan Reisicumhur tarafından dile getiriliyor. Daha nasıl bir açıklama gerekiyor ki, bu açıklama ve kaygının dile getirilmesi, devlet başkanı tarafından söyleniyorsa daha bunun tartışılacak tarafı olmaması gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti böyle bir olayla iki dünya savaşında da yaşadı ve binlerce gençlerimiz bu vatan için canını feda etmiş, gözünü kırpmadan mermilerin önüne atlayarak şehit olmuştur. Bunu bilmeyenler Çanakkale’yi gezmesi yeter herhalde.

Sebzeyle meyveyle beka sorunu mukayese edilemez. Zaten her şeyi satın almaya alışmışız sebzeyi de meyveyi de dışardan alırız. Zaten dışardan almadığımız bir şey kalmadı. Bunları konuşurken, “neden ve nasıl oldu da biz bu duruma geldik?” diye geriye bakan yok. “Biz nerden yanlış yaptık?” diyen yok.

Adam televizyon kanalında çekinmeden bu milletin anasına uçkur çözen kimseler yine ihalelerin kaymağını ve kaymaklısını alırken zaten kendisini anlatıyor. Devletin bekası kimlerin tehdidi altında olduğunu.

Peki, sebze ve gıda terörü yaratanlar kim? Sebzenin yetiştiği tarla veya sera belli, yetiştiren belli, nakleden belli, yani yetiştiği yerden midemize kadar seyrettiği rota ayan beyan ortada iken, acaba bir türlü yakalanamayan bu teröristi halk neden tanıyamıyor?

Devletin gücü yetmiyor mu bu teröristleri yakalamaya ve tehcir etmeye?

Allah aşkına artık şu cambaza bak numaralarını bırakalım. Yapılan yanlışlıkları ve biz nerede hata yapıldığının cevabını araştıralım.

Sayın “Kırşehir Çiğdem” okuyucuları bilir, tarımın ve eğitimin bu günlere geleceğini 10 yıl önceden başlayarak defalarca yazdım. Göbekte bağlı olmayan değişik gazetelerde cesaretli arkadaşların uyarıları dikkate alınmadı.

Türkiye’nin dünya piyasasında söz sahibi olacağı üç kalem ticari üretimi vardı. 1- Tütün, 2-Fındık, 3-Narenciye ve turizm. Bunlardan elde edilen döviz yalnız lüks harcamalara yatırıldı. Büyük şehirlere ve bilhassa İstanbul’u beton yığını haline getirirken buralarda ikamet edecek olan insanların günlük yaşam ihtiyacının nasıl ve nerden temin edileceği hiç düşünülüp hesaplanmamış.

Hadi sebze ve meyvenin fiyatını artıranlara “terörist” dedik, peki diğer ürünlere zam yapanlar kim, mesela elektriğe zam yapana ne diyeceğiz?

Böyle politika olmaz, Sayın Reisicumhuru kimler yönlendiriyorsa çok yanlış yolda olduklarını kim ikaz edecek? Başkan danışmanların hazırladığı rapora göre konuşmalarını hazırlar ama yanlış yönlendirilirse o zaman suçlu kim olacak?

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı hayatında ilk defa meyve ve sebze kuyruğuna girdi. Bunun savunulacak bir tarafı yok biraz ayıp oluyor.

İşte Kırşehir’de insanlar tarlasını ekmiyor, dikmiyor, üretim yok. Herkes tüketiyor. Çalışmayan, üretmeyen bir toplum olarak nereye gidiyoruz?