Kısa ve birbirine benzer geçen Arap baharından sonra Ortadoğu’da gelişen olaylar, Türkiye’nin başına gelecekleri âcizane bendeniz ve benim gibi kâğıt karalayan belki binlerce kalemşorlar dile getirmiştir. 
Mamafi mührü kapan, bütün yetkilere haiz olduğunu hemen ilan ediyor ve her şeyi kendileri bilir havasına giriyor. Bu gelenek geleneksel hale gelen davranışlar hiç değişmez ve değişeceğe de benzemediği için, Türkiye her devirde dış politikada sıkıntıya düşüyor.
Devlet idaresine talip olan hükümetlerin, iyi yetişmiş donanımlı ekibi olması lazım, yoksa laf salatası ve birilerine yaranacağım havasıyla muhaliflere galiz küfürler ederek, hemen hemen her meclis toplantısında ceketi omuza atarak sokak kabadayısı tavırlarıyla rakibe saldırarak devlete hükümet olunmaz.
Devletin değişmez bir temel kadrosu olur, her dört senede bir bütün kadroları sil baştan yaparak, kaostan başka bir şey kazandırmaz. Dünya artık küresel gücü silaha endeksli bir davranışla topluluk yönlendirmenin imkânsızlığını çoktan anlamış görünüyor.
Dünya siyasetine 250-300 senedir damgasını vuran İngilizler, yoğun olarak 1820´lerden sonra kuvvetlenen üvey evlat Amerika’yı da zincire eklemiş ve 1946’dan sonrada İsrail´in istihbarat örgütünün kurulmasına sınırsız yardımcı olarak, Ortadoğu’da perde arkasında oynanacak Ali-Cengiz oyununun sac ayağını kurmuş oldular. 
Dünya siyasetini ve kapitayi iyi takip eden, bilim ve ilim adamlarını meclisinde hiç eksik etmeyen İngiltere’nin, Dünya üzerinde devam eden ve edecek olan kargaşanın alt yapısında başrolü oynadığını düşünmemek mümkün değil. Vern Kızınger’in İsan nedir ve nasıl idare edilir diye bir kitabı vardır. Bu eserden bizim siyaset ve devlet adamlarının kaç tanesi haberdardır yüzde kaçı okudu, zannedersem hiçi. 
Bernart Levis İngilizlerin Ren asıllı ve tarihçi yazarı 90 yaşında olmasına rağmen politikacıların hala akıl hocalığını yapar. “Şekillenecek Ortadoğu’nun ve Türkiye’yi de içine alan haritanın çizicisidir ve bu adam açık açık söylüyor. Bu coğrafyanın haritası değişecek içinde Türkiye’de var en çok mağdur olacak olanda Türkiye olacak” diyor. Ama maalesef bizim politikacılarımız lodosa yelken açıyor. Bu adamın ne dediğini ya bizim politikacılar anlamıyor veya anlamamak işlerine geliyor.
Bazı devletler imkânları el verdiği müddetçe dağılmacı ve istilacı niyetlerinde vazgeçmezler, her türlü imkânları kullanmaktan çekinmezler. Bilhassa din faktörünü sonuna kadar kullanırlar, milliyetçilik duygularıyla beraber Hristiyanlığı temelden yaymaya, maddi olanakları sonuna kadar kullanarak kitleleri dini duygularla kiliseye bağlamayı yeğlerler ve de nispeten başarırlar. 
Son zamanlarda Papazın Arapça dua etmesi nasıl yorumlanır ve nasıl değerlendirilir. Sakın ha “bizim politikacılar gavur artık Müslüman oluyor!” yorumunu yapma gafletine düşmesin. Suriye olaylarında Türkiye’nin Ortadoğu batağına nasıl çekilmek istenildiği bir uzmanlık tezinden de daha ileri bir olay. Bu senaryoyu bizden başka görmeyen kalmadı. Türkiye-Suriye krizi çok net olarak Batının ikiyüzlülüğünün net fotoğrafıdır ve uygulanan taktik ve olay çok güzel organize edilmiş bir senaryodur.
Bu coğrafyada problemler hiç bitmez. Çünkü batılı dostlarımız her zaman sorun doğuracak sınırları yıllar önce çizmişler ve pusuya yatmışlardır. Bölgenin talihsizliği yeraltı kaynaklarının bolluğu ve işlenmemiş olması. Cazibesi, sömürücü devletlerin her zaman ilgi alanı olmuştur ve de olacaktır. Bu oyun hiç bitmez, hatta Türkiye´ye gelmeden önce batılı dostlarımız kendi aralarında tatlı bir rekabet içerisine çoktan girmişlerdir. 
Yeraltı kaynaklarını, yöre devletleri değerlendirmesini ve korumasını beceremezse rahatta uyku uyuyamaz. Türkiye’nin yıllardır başına bela olan terör olayının esasında, Türk-Kürt sorunu çözümünde aracı olmak için falan değil. Petrol dahil olmak üzere çok kıymetli madenlere ulaşmada engel olarak görülen Türkiye’nin diz çöktürülmesidir. 
Çok değişik isimler adı altında daha pek çok örgütler kurulacak ve denenecektir. Her toplum için geçerlidir, kendi kaderini ve geleceğini başkasının inisiyatifine bırakırsan, neticesi her zaman hüsran olur. Sana lazım olan ekibi ve elamanını kendin yetiştirmez ve yetişen elamanı korumasını beceremezsen, yetişeni de değişik suçlarla kulağında tutar kodese atarsan başkaları, teknik elaman diye casusunu senin cebine yerleştirir istediği havaya seni oynatır ve yerli üretimini baltalar bağımlılıktan kurtulamazsın. 
Her aile için üç çocuk sınırını koyar aşka gelir bunu beşe çıkarırsan, olan nüfusa zaten iş bulamazken işsizliği iki basamak yukarı taşırsın. Toplumda var olan problemlerin ana temelinin ne olduğunu ve sorunun nerden kaynaklandığını tespit edemedikten sonra çözüm üretemezsiniz.
Sorunun nerden kaynaklandığını ve hangi gurupların veya devletlerin çıkarı olabileceğini iyi analiz etmek lazım. Sorunları görmeyen ve çözüm üretemeyen insanların yokluğundan bahsedilemez. Türkiye için esas sorun, toplumun iyi organize edilememesidir. 
İyi ve milli duygularla donatılmış bir toplumun nasıl başarılı olduğunun örneği, Musevi toplumudur. Kalabalık bir toplumda olsa iyi eğitim alamaz ise başkasına muhtaç olmaya her zaman mahkûmdur. Cahil kalmış ve kültürsüz toplumu yönlendirmek çok kolay olduğu bir gerçektir. İlahi duygu ve sözlerle toplumu yönlendirmek devri kapanıyor gibi görünse de, siyaset arenasında başarılı olanlarda azımsanmayacak kadar vardır. Dini fetvalar ve telkinler, ayrımcılık doğurarak ikilik ve nifak yaratır. Baskı ve korkuyla din değişikliğine insanları zorlamak, bazen geri tepebilir. Hristiyanlık bunun açık örneğidir. 
Romalılar zamanında denenen baskı zamanla geri tepmiş ve dağılmasının sebeplerinden birisi olduğu kanısındayım. Bu baskı uzun yıllar sonra Hristiyan mezheplerinin doğmasına sebep olmuştur. Dini baskı aracı olarak diğer faktörü de var ki bu siyasi olarak da ahlaki olarak da çok ayıptır. Sahte ve çıkarcı ne söylediğini kendisinin de anlamadığı din adamlarıyla toplumu etkilemek ve yönlendirmek, İngilizlerin bir taktiğidir. Lawrence örneği. Bu taktikleri değişik yörelerde alenen kullanılıyor. 
Türkiye bu etkinin altında, kültür seviyesi yükseldikçe bir nebze kurtulmuştur. Afrika ülkelerinde bu kargaşanın içinde çırpınan ülkeler arasında. Bu ülkelerin insanlarının eline silahı kimlerin verdiği herkes tarafından bilinir. Fakat bir yürekli cesur çıkıp ta söyleyemez. Kendi memleketlerinin ihtiyacı var iken, Uzak Doğuya ulaşmak için Anadolu üzerinde ray döşeyen zihniyetle, fakir insanların eline ekmek yerine İncil arasında silah vererek katliam ihale eden insanların niyetlerinde bir değişiklik olduğu düşünülemez. 
Gelelim neticeye, bu vatanda ve bu topraklarda var olmak istiyor ve beraber yaşamak istiyorsak, problemleri çözme yeteneği yüksek, çözüm üretecek keskin ve hızlı zekaya sahip insanları iş başına getirmek ve onları destekleyerek onlara sahip olmak bizlerin görevidir. 
Demokrasilerde oy kullanmak var iken, değişik çözüm yolları aramak, başka güçleri dolaylı yollarda iktidara davet etmek, ahlaki bakımdan etik olmadığı gibi beceriksizliğinde bir işaretidir. Kendi refah ve huzurunu, başkasının himmetine bırakmak hiçbir zaman huzur ve refahı yakalayamaz.
Dışişlerinin beceriksizliğini, bu yazıdan daha iyi izah edemezdim. ABD’nin Ermeni soykırımı sözcüğü bizi korkutmasın, hatta bunu söylemekle de çok iyi etmiş oldular.
Dostluğumuzun derecesini bize öğretirken, elçiliklerin hatırlı kişilerle değil, bu işin eğitimini almış ve iyi yetişmiş kimselerle yürütüleceğini bize öğretmiş oldular. Bundan sonra nasıl bir tepki vereceğimizi ve ne gibi tedbirler alacağımızı göreceğiz. Amerikan vatandaşı ve gittiği ülkenin dilini bilmeyenlerle dış politikanın yürütülmeyeceğini gördük.