Şöyle karnımı kaşıya kaşıya keyifli bir bayram yazısı yazmak istiyordum!
Eski anılarımızda çıkmayan, özlediğimiz Kırşehir’i yazacaktım.
Ölümüne sevdiğim Kırşehir’in geçmişte kalan bayramlarından söz edecek, sizleri anılarınızla o günlere götürecektim.
Ama ne mümkün!..
Olmadı, yapamadım.
Gözyaşımı tutamadım, hüzün, elem…
Ne yapalım, kader ve ilahi dedim…
Yaşadığım Kırşehir’de gördüklerim, duyduklarım beni güzel bir bayram yazısı yazmayı engelledi maalesef.
Hatırlayınız sevgili okurlarım açıklama yapıyorlardı, lüzumlu, lüzumsuz, üzerine farz olan, farz olmayan kişiler ne güzel de iyi dilek, mutluluk, huzur, bolluk bereketten söz ediyorlardı…
Allah kabul etsin kurbanımızı kestikten sonra şöyle bir bahçenin dışına çıktım. Bir de ne göreyim, kocaman bir adam 50-60 yaşlarında, öğlenin sıcağında çöp konteynerinin içinde işkembe ve bağırsakları almak için göbeğine kadar çöp konteynerinin içine eğilmiş, karıştırıyor ve bulduklarını poşetine dolduruyordu.
“Ne yapıyorsun kardeşim” dedim…
“Abi kelle, bağırsak ne bulursam topluyorum eve götüreceğim, yıkatacağım üç çocukla hepimiz senelerdir et görmüyoruz. Açız abi, açız” dedi.
İnsanlığımdan utandım, ağlayacaktım… Servet sahibi yüzlerce tapusu olan gözümün önüne geldi. “Gel şöyle kardeşim” dedim.
Kestiğim kurbanın on yoksula vereceğimi bu garip, dilenemeyen, utanan, Kırşehirliye verdim de rahatladım.
Adamın söyledikleri, duaları halâ kulaklarımda çınlıyor.
Hani hayırseverler, hani her gün servetine servet katan gayrimenkul zenginleri?
Bunların gönül pencereleri de demek ki paslanmış açılmıyor. Fakiri fukarayı göremiyorlar Allah onların gözünü doyursun!
Doymuyorlar, insan içine çıkamıyorlar. Yanlarına gelen birkaç maymuncukla geyik muhabbetleri yaparak günlük yaşıyorlar sözüm ona. Buna yaşamak denirse tabii…
Bunların cenazeleri de ancak 5-6 kişiyle kaldırılıyor. Kimse gitmiyor. Hepsinin altında çapanoğlu çıkıyor. İsterseniz bir araştırın neler öğreneceksiniz!
Hani sosyal devlettik, hani aç ve açıkta kimse kalmayacaktı?
Hani güzel, süslü, sözlerle bayram kutlayıp iyi dileklerini sunan, politika yapan, oy avcılığı yapan düzenbazlar neredeyseler, hepsi sırra kadem bastı!
Biliyorum bayramdan sonra göreceksiniz hepsi peydahlanacaklardır.
Oysa büyük Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti böyle ailece sokaklarda dilenen, kurban atıkları toplayan insanlar mı olacaktı. Bu durumdan, bu duruma düşürenlere yazıklar olsun.
Ülkemizde milyonlarca şuralı, buralı sığınmacılar var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti onları nasıl besliyor, bu devletin gerçek sahipleri dilenemiyorsa, utanıyorsa, hırsızlık yapamıyorsa, her türlü imkânlardan yararlanamıyorsa, şurada burada gelen, vatanını terk etmiş, ihanet içerisine düşürenlere tüm kapıları açık olanların, insanları üzen, zorlayan, durumları bu bayramda da gördük ne acı ki, bu insanlar da korunmalı sahip çıkılmalıdır. Zira bunlar bu vatan için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne askerliğini yapmış, işsiz güçsüz, fakir-fukaralardır.
Bu bayramda bir de trafik faciaları vardı ki sormayın gitsin. Yine 150’ye yakın insan trafik canavarına kurban gitti. Yani kırmızı düdükte işe yaramadı. Kadın cinayetleri, öldürmeler de hız kesmedi. İnsanlar, insanlıklarından çıkmışlar.
Ya sahilleri dolduran, hiçbir şey umurlarında olmayan duyarsız, duygusuz, vatan sevgisinden uzak insanları da hayretler içerisinde izledik.
Hele bir de yapılan iyilikleri unutan, inkâr eden, nankörlere, ahlaksızlara, namussuzlara ne demeli?
Şimdi onlar yeni acemi ve saf insanları ağına düşürmenin peşindeler. Onlar dönekliği kabul edenlerdendir hepsi. Ben böyle gördüm, böyle yaşadım.
Yapılan iyilikleri unutmayıp hatırlayanlardan Allah razı olsun, unutanları ise Allah kahreyleyip bildiği gibi yapsın. Başka ne denir bu beslemelere?
Kadirşinaslığa, kadir kıymet bilirliğe, vefaya o kadar muhtacız ki.
Türkiye bayramda bile huzur görmedi. Bana gelen bayram mesajlarında hepsi “huzurlu bayram” dileklerini iletiyorlardı nedense…
Amerika ile ajan bir papaz yüzünden papaz olduk. Türkiye ile Amerika’nın karşılıklı yaylım ateşi devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’da tepkili: “Oyununuzu gördük, meydan okuyoruz” diye rest çekmişti haklı olarak.
Amerika’yla yaşanan bu gerginlik doğal olarak ekonomiye yansıyarak piyasaları allak bullak edince, Türk Lirası Rahip Brunson bahanesiyle devalüe edilmiş oldu.
9 günlük bayram süresinde öldürülen PKK’lılara sevindik, oh dedik.
Şehitlerimize yine acı ve hüzün duyduk.
Yunanistan’a iltica eden FETÖ ve PKK kanı bozuklarından da utanç duyduk.
Oysa biz bayramları bayram gibi kutlamak istiyorduk.
Akrabalarımızla, yakınlarımızla olmadı gitti. Münafıklar, müstebitler, devreye girdi.
Çevremizde gördüklerimiz, yaşadıklarımız, duyduklarımız bayramı bize zehir ettiler. Allah onları bildiği yapsın, yapacak inşallah, yapar inşallah.
Ve ben gösterişten uzak, ölümüne sevdiğim Kırşehir’in bu bayramda güzelliklerini anlatmak isterdim. Anlayın ki biz eski güzel Kırşehir’i ve Kırşehirlileri çoktan kaybetmişiz.
Sokağa çıkın giyimiyle, kuşamıyla nerede o güzel Kırşehir ve Kırşehirliler.
Özlemle söz ettiğim, anılarda çıkmayan unutamadığımız Kırşehir’i yazmak istiyordum.
Yazımın girizgâhında da belirttiğim gibi karnımı kaşıya kayışa keyif bir bayram yazısı yazmak istiyordum yazamadım.
Ne yazık ki bu ülkenin böyle dokuz günlük tatille ekonomisi felç oldu. Üstelik ülkenin ayda 19 milyar dolara ihtiyacı varken…
Sanayisi, turizmi olmayan Kırşehir dokuz günlük tatille köye döndü. Kırşehir’in her tarafı çöplük, pislik oldu.
İşte yaşadığımız Kırşehir…
Ne acı ki yaşadığım Kırşehir’de gördüklerim böyleydi.
Farklı yazsaydım kendimi inkâr ederdim.
Ama “adına, tadına kurban olduğum Kırşehir ne kadar güzelsen, o kadar kadersizsin” dersem yalanım mı var?