Türkiye yine başkanın müdahalesi ile bir yanlışın eşiğinde kıl pay döndü. Döndü de eşiğe Türkiye’ye kimler ne karşılığında getirdi veya nasıl bir vaadin neticesinde böyle bir süreç yaşandı.
Anlaşmanın kamuya duyurulmasında cılız kalan ve hatta Türkiye için kurtuluş yolu olarak halka yansıtan iktidar destekçisi olarak bilinen gazeteler, şimdi ani bir kıvırmayla, etkili ve yetkili olan kim ne derse onu alkışlamaya başladılar.
Böyle uygulamalar ve bukalemun marifetli kayganlar, dünyanın sayılı ülkelerinde vardır. Kendisini desteklemeyen kimseleri izole etmek, arazi etmek, kayıp oldu yapmak ve hatta öldürmek, bunu da mensup olduğu ve inandığı bir dine sahip olan ve hatta dinende günah olan öldürme işini bir İslam ülkesinin yapması ne kadar doğru ve dini uygulamaları ne kadar inandırıcı olduğunun takdirini sayın seyircilere bırakalım.
Basının ve yazarların nasıl bir tehlikeyle karşılaşacaklarının bir örneği. Biz bu tür örnekleri Uğur Mumcu, Çetin Emeç ve onlarca gazetecinin ortadan kaldırılmasıyla yaşadık. Kaşıkçı’yı kim kaşıkladı, rejim tetikçileri tarafında ham edildiyse ispati çok zor, fakat bunun failini bulmak eğer Türkiye’ye ihale edilmiş ise ki gelişmeler bunu gösteriyor bu bir komplodur. Arkasında Türkiye’nin, dünya kamuoyu önünde küçük düşürülmesi ile beraber bazı kirli propagandalara alet olacağından şüphelenmemek içten değil.
Kapalı rejimin ve tek adam sisteminin ne kadar hatalı olduğunun bir örneği olarak belki algılanabilir. Basının üzerinde baskının ne kadar yanlış olduğu her halde anlaşılıyor.
Geçmiş tarihte ABD başkanı Kenedi’nin, Domuz körfezleri hareketinin ülkesinin boğumunda sonra bir açıklaması, hem kendi hatasını kabullenirken hem de o dönemde iki büyük gazeteye uyguladığı baskı ve tehdidin yanlışlığını, bütün Dünyaya bir ders niteliğindeki açıklaması çok önemli.
Yıl 17 Nisan 1961,Fidel Castro’nun Che Guevara’nın da destek vermesiyle Küba’da köhne ve çürümüş bir rejimi yıkmasından sonra, Amerika’nın Küba üzerinde çıkarı olan büyük şirketlerinin hoşuna gitmez. CIA ile iç içe yaşayan bu şirketler ABD istihbaratıyla oturup Küba’nın istilası ve Fidel Castro’nun uzaklaştırılması için bir plan hazırlarlar. Bu olayın istihbaratını alan iki büyük gazeteciyi, Kenedi tehdit ederek haberin yayınlanmasını yani kamuoyunun öğrenmesini önler.
17 Nisan’ın sabahı ağır bombardıman uçakları körfezi ateş çemberine çevirir. Karaya çıkarma yapılır ve netice büyük bir hezimet, binlerce ABD’li asker kaybı ve esir alınan binlerce asker. Küba’nın zaferi ile sonuçlanan olaydan sonra Kenedi bu hezimetin suçluluğunu üzerine alır. Alır da hezimete uğranan harekâtın o zaman gazetesinde yayınlanmasını engelleyen Kenedi, kendi hatasıyla beraber suça o gazetecileri de ortak eder. Tarihi konuşma üç aşağı beş yukarı şöyledir:
“Benim kadar onlarda suçludur, eğer cesaret gösterip bu harekâtı yazmış olsalardı biz tekrar toplanır bu harekâtın eksisini ve artısını mütalaa eder belki de vazgeçerdik.”
Evet, basının ve gazetecinin çok cesur ve doğruluk derecesi tartışılmayacak kadar gerçek olan haberlerin ne ve nasıl bir netice doğuracağının bir örneğidir.
Kırşehir’de en çok okunan ve her zaman halkın sesi olmaya bütün zor koşullar altında devam eden “Kırşehir Çiğdem” Gazetesi önüne gelen doğru haberleri her zaman yayınlar ve yayınlamaya devam edecektir. Bazılarının hoşuna gitmeyebilir, bazılarının çıkarlarına ters gelebilir. Fakat doğru ve olumsuzlukları yazmaz isek ve yetkili mercilere duyurmaz isek, olumsuzluklarla nasıl mücadele edip üstesinden geleceğiz.
En doğru ve en iyi haber halkın arasında dolaşan söylentilerden öğrenilir. Oturduğun yerden, kapıcıdan, çaycıdan öğrenilen efsanelerle sorun çözülmez. Tabi çözümde iyi niyet varsa. Yoksa hiçbir çaba, ben bir kişiyi dinlerim derse, oda yetkilinin kendi sorunu.
İşte Kırşehir’de halkın gözü, kulağı ve dili olarak yayın hayatını bütün zorluklara ve ekonomik sıkıntılara rağmen 42 yıldır sürdürerek bugünlere ulaşan gazetemiz “Kırşehir Çiğdem” dürüst yayınlarıyla, sadece halkın sorunlarını ve beklentilerini gündeme getirerek Kırşehir’in bir numaralı ve güvenilir gazetesi olduğunu kanıtlamıştır.
Kırşehir’i de yönetenlerin sesi olan, olumsuzlukları gündeme getirerek, çözüm yolları göstermek elbette yerel bir gazetenin en başlıca görevleri arasındadır.
Elbette bu ili yönetenler, her sorunu görmeyebilir, duymayabilir. Bunu gündeme getirerek, varsa bir sıkıntı ve sorun bunu gündeme getirmek te basının görevidir.
Tabi son yıllarda ülkemizdeki basın ve medyanın uğradığı erozyona Kırşehir’de de uğrayan gazeteler yok mu? Elbette vardır, olacaktır. Bunu tespit edecek, onlara meydanın boş olmadığını göstermekte bu ili yönetenler asli görevleri arasındadır.
Gazete ile gazetecik, gerçek gazeteci ile sözde medyacılık yapanları bu ili yönetenler elbette biliyordur. O zaman yapılması gereken sapla-samanın karıştırılmamasıdır.
İnşallah Kırşehir’i yönetenler de bunu ayırıyorlardır.