Bugün nereden nereye geldiğimizi anlatmak istiyorum. Nereden nereye derken sakın yirmi sene önce ile bugünü kıyaslayarak siyaset yapacağımı, birilerine atıp, tutacağımı, birilerini öveceğimi zannetmeyin o siyasetçilerin işi, benim işim değil.
Köşemde kolay kolay siyaset yapmadığım bilinmektedir. Benim amacın Kırşehir’dir, Kırşehir’ e hizmettir ve gördüğüm yanlışlıkları gündeme getirmektir. Ancak zaman zaman da bugün olduğu gibi mili ve manevi konulara değinerek seslenmekteyim.
Günümüzde milli ve manevi değerlerimizden çok büyük şeyler kaybettik. Ahlaki değerler ise yok olmak üzere onun için “Nereden nereye?” diyorum.
Çanakkale Savaşlarının devam ettiği dönemlerde Çanakkale’nin bir köyünde yaşayan babası Çanakkale Cephesinde şehit olmuş, ağabeyi de cephede savaşmaya devam eden 18 yaşındaki Mehmet kendinden büyüklerin ve emsallerinin askere çağrıldığı günlerde askere alınması için Çanakkale Askerlik Şubesi’ne müracaat ederek dilekçe verir ve Askerlik Şubesi yetkililerinden “Zamanı geldiğinde sen ve senin gibi gençlerimiz askere alınarak cepheye gönderilecektir, bizlerden haber bekle“ cevabını alır ve köyüne döner.
Mehmet köyün kızlarından Zeynep’le nişanlı olduğu için nişanlısı Zeynep’e durumu anlatır ve nişanlısı Zeynep’ten “Senin ve vatanımız hakkında hayırlısı olsun, senin askere alınarak bu vatan için cephede savaşman benim içim gururdur, ben ölene kadar beklerim seni, dualarım seninle, diğer askerlerimiz ve vatanımız için” cevabını alır.
Bir gün Mehmet’in evine askerler gelerek Mehmet’e askere alındığını yarın sabah askerlik şubesinde olması gerektiğini söylerler.
Mehmet sevinç çığlıkları ile nişanlısı Zeynep’in yanına gider ve “Zeynep, beni askere çağırdılar, cepheye savaşmaya gidiyorum, sen benim nişanlımsın, namusumsun, senden tek istediğim ben cepheden dönene kadar evinizin bahçesinden dışarı çıkma, yüzünü kimse görmesin, gözünü kimse süzmesin, eline başka erkek eli değmesin, hakkını helal et” der.
Nişanlısı Mehmet’i dualarla cepheye gönderir ve Mehmet’in dediğini yaparak evlerinin bahçesinden dışarı çıkmaz ve beklemeye başlar Mehmet’i…
Zeynep nişanlısı Mehmet’i beklerken, annesini, babasını, kardeşlerini kaybederek yalnız kalır ama halen nişanlısı Mehmet’i bekler. Zeynep Mehmet’i bekler beklemesine de Mehmet’ten ne haber gelir, ne kendisi.
Savaş biter, yıllar geçer, günler, aylar, yıllar geçer Zeynep, iyice yaşlanır ve hayatını kaybeder. Ama Mehmet'ten halen haber gelmemiştir.
Zeynep hayatını kaybetmeden önce kendisini ziyarete gelen komşularına “Analarım, bacılarım sizlerden tek bir isteğim var” diyerek başlar söze ve devam eder:
“Eğer ben öldükten sonra nişanlım Mehmet gelirse ne olur Mehmet’ime bana söylediklerini yaptığımı, ona verdiğim sözü tuttuğumu, bahçemizin kapısından dışarı çıkmadığımı, elime başka bir erkek eli değmediğini, yüzümü, başka bir erkek gözü görmediğini, gözümü başka bir erkeğin süzmediğini söyleyin.”
Zeynep yanındaki torbayı göstererek, “Bu torbada saçlarım, dişlerim ve tırnaklarım var, saçlarımı kendim kestim kimselerin eli değmedi, dişlerimi kendim çektim kimseler dokunmadı, tırnaklarımı kendim kestim başkalarının eli değmedi. Mehmet’imin namusuna zarar getirmedim, bu torbayı Mehmet’ime verin. Size dediklerimi Mehmet’ime anlatın. Ben Mehmet’ime hakkımı helal ediyorum. Söyleyin Mehmet’im de bana hakkını helal etsin.” der. Ve günler sonra Hakk’ın rahmetine kavuşur.
Bu arada Mehmet’in şehit olduğu sonradan öğrenilir.
Bu örneği neden verdim.
Önceden milli ve manevi değerlere saygı vardı, vatan kavramı vardı. Askere gitmeyen adam sayılmaz ve kız verilmezdi. Birisine söz verildi mi, asla geri dönülmezdi. Çanakkale’de Kurtuluş Savaşlarında ve diğer cephelerde yaşları 13’ten başlayan en büyüğü 23 olan gençler (kızlar dahil) cephelerde savaşarak şehit olmuşlardır.
Bugün ise geldiğimiz noktada ne askerliğin önemi kaldı, ne de vatan kavramı, ne milli değerler kaldı, ne manevi değerler. Herkes kendi aleminde yaşıyor. Türkiye’de askerlik ve şehitlik fakirlerin görevi olduğu, zengin çocuklarının ise bedelli askerlik adı altında belirli bir para ödeyerek askere gitmeden barlarda, pavyonlarda saltanat sürdüğü kurum haline geldi.
Oysaki askerliğin bedeli parayla olmaz. Bedel şehit olmaktır, bedel vücudundan bir şeyler kaybederek sakat kalmaktır. Bedel, geride dul kadın, yetim evlat, ciğeri evlat acısından yanan anne, baba bırakmaktır.
Yukarıda örnek verdiğim Mehmet ile Zeynep’in olayı çağdaşlık maskesi altında her türlü ahlaksızlığın, edepsizliğin, iffetsizliğin normal sayıldığı, kadınların sadece zevk ve şehvet aracı olarak görüldüğü günümüzde yukarı da değindiğim konu namuslu, şerefli Anadolu Kadınından örnek teşkil edecek güzellikte bir davranış olup, bu onurlu davranışlar sadece Türk kadınlarına mahsus bir özelliktir.
O nedenle “Nereden, Nereye?” geldik diyor ve sesleniyorum…
Vatanımın genç kızı sen bir zevk ve şehvet aracı değilsin. Yukarıda belirttiğim örnekteki gibi savaşta olsa en zor şartlar da dahi namusunu, iffetini koruyan Türk Kadınının, Anadolu Kadınının neslisin. Sen benim atalarımdan “bana ne savaşmasalardı, ölmeselerdi, onlar öldü diye ben hayatımı yaşamayacak mıyım, geriye takılıp onların yasını mı tutacağım. Bu hayat benim hayatım istediğim gibi yaşarım” deme lüksüne sahip değilsin. Yoksa kemiklerini sızlatırsın atalarının, onların kanları ile sulanmış üzerinde gezdiğin bu topraklar, her adımında lanetler seni. Onun için onurlu bir Türk Kızı olduğunu unutma. Örnek al Çanakkale’deki Zeynep’i namusundan, şerefinden taviz verme. Çünkü sen Anadolu kadınının neslisin.
Vatanımın genç delikanlısı örnek al Çanakkale’deki Mehmet’i. Sakın askerlikten kaçma, asker ocağı Peygamber ocağıdır, en kutsal ocaktır. Askerliğin bedeli olmaz ve askerlik görevini yapmak sadece şerefli Türk Erkeğine nasip olur. Sakın bu görevden kaçarak Kırşehir cadde ve sokaklarında gördüğün her kıza ve kadına zevklerini tatmin edecek birer av gibi bakma, onları zevk aracı olarak görüp küçültme hakkına sahip değilsin. Orada burada bir kızımızı nasıl harcadığını, gururla, göğsünü gere gere anlatmak erkeklik değildir. Harcadıklarının sayısı ile ölçülmez erkeklik. Kadının, kızın senin geleceğin, onları harcarsan neslini harcarsın, onları harcarsan geleceğini harcarsın, o zaman üzerinde gezdiğin bu topraklar lanetler seni. Onun için aklını başına al, Bir Türk erkeği, bir Anadolu erkeği olduğunu unutma sana bu vatanı bırakanların kemiklerini sızlatma.
Eğer iffetsizliğin, ahlaksızlığın, şerefsizliğin, sorumsuzluğun, hainliğin adını özgürlük ve çağdaşlık koymuşsanız erdemli kadınların, mert erkeklerin kanları ile sulanmış bu topraklarda yaşamayın, terk edin bu toprakları. Çünkü bu vatanda onların kanları ile sulanmamış bir karış toprak bulamazsınız. Onun için vatanına, namusuna, şerefine, güzel ahlakına sahip çık.
Belki sizlerde bu yazımı okuyunca milli ve manevi değerler olarak nereden nereye geldiğimizi değerlendirirsiniz.

OSMAN İLHAN