Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği’ndeki arazilerden biri olan 37 dönümlük alan 12 Eylül’den sonra Kenan Evren tarafından Gazi Üniversitesi’ne eğitim alanı olarak verilmişti. Üniversite, araziyi TOKİ’ye devretmiş. TOKİ’nin de ABD’ye sattığı medyaya yansıdı ya Atatürk’ün Türk çiftçisine, tarımına nasıl önem verdiğini hatırladım.
Kahraman Yusufoğlu’nun Anadolu Güneşi adlı kitabında Atatürk’ün hatıralarından söz ederken, “Bir gün bir köylü Atatürk’ün Orman Çiftliği hudutları içindeki bir tarlayı kendi tarlasıymış gibi sürüyordu. Onu gördüler, ihtar ettiler, dinletemediler. Bunun üzerine Atatürk’e söylediler. 
Atatürk teftişe çıktığı zaman o tarafa gitti. Yanındakiler, toprağı sürmekte olan köylüyü göstererek, işte budur dediler. 
Atatürk yavaş yavaş ona doğru yürüdü. Yaklaşınca sordu:
- Burada ne iş yapıyorsun?
- Köylü gülümsüyordu. Son derece sevip saydığımız, fakat asla korkmadığımız bir insan karşısında nasıl durursak köylü de öyle duruyordu. Sakin bir şekilde cevap verdi:
- Tarlayı sürüyorum.
- İyi ama bu tarla senin mi?
- Değildir.
- Kimindir?
- Atatürk’ündür.
Köylü bu cevabı vermekle suçu kabul etmiş oluyordu. Bu itibarla daha baştan kaybetmiş demekti.
Atatürk kendi toprağına tecavüz edildiği için değil, haksızlık yapıldığı için sertlendi ve sordu:
- İyi ama sen başkasının toprağını ona sormadan ve izin almadan sürüp ekilemeyeceğini bilmiyor musun?
Köylü hiç telaş etmiyordu. Aynı sükunetle şöyle dedi:
- Biliyorum, fakat benim bu tarlayı sürüp ekmeye hakkım vardır.
Atatürk’ün kaşları çatıldı ve büyük bir merakla, hayretle ona sordu:
- Bu hakkı nereden alıyorsun?
- Çok basit. Atatürk bizim babamız değil mi? İnsan babasının tarlasını sürüp işlerse kabahat mi işlemiş olur?
Atatürk’ün yüzünde takdir ve sevgi duygularının en coşkusunu anlatan engin bir gülümseme oldu. Köylünün sırtını okşadı ve “Haklısın” diyerek uzaklaştı.”
İşte böyle bir lider milletinin gönlünde, kalbinde böyle silinmez izler bırakmış. Herkesin babası olmuş.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken, 7 düvele karşı mücadele veren, emperyalist güçlere karşı bağımsızlık mücadelesi veren büyük lider Atatürk’ün milletine emanet ettiği, vasiyet ettiği tüm taşınır-taşınmaz malları işte böyle yavaş yavaş yok edilip gitti.
TOKİ’nin ABD’ye sattığı arazide ABD Büyükelçilik binası yapılıyor.
Bugün görüyorsunuz, medyaya yansıyanları izliyorsunuz. Bir avuç toprak için, arazi anlaşmazlıkları için nice akrabalar birbirlerini öldürüyor.
Bu toplumu anlamış değiliz.
Bütün güzellikleri, iyileri tenzih ederek belirtmeliyim ki insanlar burunlarından kıl aldırmıyor. Hayvan otlama yüzünden 3 kişi öldürüldü, akrabalar arasında bilmem kaç kişi öldü haberleri ülkemize yakışmıyor. Olumsuz izler bırakan haberlerdir.
İyi bir eğitim almamış cahil insanların yaptığı işler böyle. Onun için tüm insanların iyi bir eğitim almaları, özellikle kadınlarını okutmaları gerekir. İşte üniversiteyi kazanan öğrencilerin hangi liselerde okuduklarına bir bakın. Hangi okulun öğrencilerinin kazanamayıp döküldüklerini varın siz yorumlayın.
Şimdi kaç kişi çıkar Atatürk gibi davranarak malını milletine vakfederek bağışlayacak,  gözü maldan mülkten olmayarak çalışacak, etrafını zengin etmeyecek kaç dürüst insan, kaç lider çıkar bilemiyorum.
Kırşehir’de bile malının, mülkünün hesabını bilmeyenler vardı.
Ne oldu onlara?
Babaları öldüğü gün “mal” diyerek birbirlerine girdiler.
Hani hepimiz biliriz, “mal da yalan, mülk de yalan gel biraz da sen oyalan!” Yani bu dünyada iyilikle anılmak istiyorsak hepimizin öldükten sonra arkamızda hepimizin güzel ve ebedi eserler bırakmamız gerekir.
Yalan dünyanın olumsuzluklarına dalmak, kanmak, aldanmak hiçbirimiz için uygun olmasa gerek.
Bu millet Kurtuluş Savaşı’nda milli mücadeleden geçip geldi. Türk gençliği, Atatürk’e bağlılıktan kopmaz sanırım. Türk gençlerinin her gün Atatürk’ün hitabesini okumaları gerekir, başka söze gerek yok.