ATATÜRK’ÜN LİDERLİK ÖZELLİKLERİ (10)

Benim yazılarımı takip eden okuyucularım yazımızın konusunu niye yarım bırakıp başka konulara değindiğimi merak etmişlerdir. Yazıma başlamadan önce bu konuda açıklama yapma gereği duyuyorum. Bir müddet ülkemizin beka sorunu olarak nitelendirilen ve her ağzı olanın (bilgisi olsun olmasın ) fikir beyanında bulunduğu Türkiye’nin tapusu Lozan ve Talat Paşa hakında cahilce konuşmalar ve beyanlar olduğunda benim, bu iki önemli konu hakında yazı yazmaya zorunlu olduğumu hissettim ve bulduğum kaynaklardan gazetemizde yayınlanmak üzere 3 ay süren haftalık yazılarımı kaleme aldım. Tabii bu süre içinde Atatürk’ün liderlik özellikleri konulu yazıma ara vermek zorunda kaldım.

Bu haftadan itibaran Yeniçağ Gazetesi’nde tefrika halinde yıllar önce yayınlanan “Atatürk’ün Liderlik özelikliği” konusuna gazete arşivimden yararlanarak devam edeceğim

Atatürk, İttihat ve Terakki mensubu arkadaşlarına, hep bir Türk devleti kurma fikrinden söz ediyordu. Kurulmasını düşündüğü Türk Devletinin hudutlarını bile çiziyordu. O’na göre hudutlar şöyle olmalıydı: “Doğu ve Batı Trakta bizde kalmalı. Edirne kuzey sınırı Bulgaristan’a doğru genişlemeli. Arnavutluk bağımsız olmalı. Bosna –Hersek, Sırpistan ile Avusturya-Macaristan arasında adaletle taksim edilmeli. Anadolu’ya yakın adalar Türk devletinde kalmalı, diğerleri Yunanistan’a bırakılmalı. Hatay, Halep-Musul vilayetleri bizde kalmalı. Diğer yerler ise Araplara terk edilmeliydi. İçerde kalacak Türkler azınlıklarla mübadele edilmeliydi.”

Büyük Atatürk’ün, birçok defa çeşitli vesilelerle yapmış olduğu sohbetlerde: “Eğer ben bu işin başında olsaydım Rumeli elden gitmezdi.” Dediğini Hikmet Buyur ifade etmektedir. Atatürk inandığı hususları açıkça söyleyen, gerçekleri ne durumda olursa olsun onun pervasızca ifade eden şahsi ve medeni cesarete sahip bir insandı. Hatta bir gün, Selanik’te, Yonyo Gazinosu üzerindeki küçük salonda bu konu tartışılır. Bir ara söz İran’daki hürriyet mücadelerine intikal eder. İran’da Muzafferetin Şah’ın parlamentoyu açmak zorunda bırakılması olayına değinilir. Girit’te Venizelos’un da benzeri dava için mücadeleleri dile getirilir. Ali Fethi Okyar: “Bizde neden böyle adamlar çıkmaz?” diye bir soru sorar. Bu anda Mustafa Kemal derin bir düşünceye dalmıştır. Arkadaşlarından biri O’na, ben senin ne düşündüğünü biliyorum. Neden ben çıkmayayım? Diyorsun” der Bunun üzerine Mustafa Kemal: Evet ögle düşünüyorum. Neden, neden bir Mustafa Kemal çıkmasın” der.

Hiç şüphesiz devamlı bir lideri bulunmayan, zaman zaman ider gözüken İttihat ve Terakki ileri gelenleri bu ifadeyi hoş karşılamadılar da. Bu hal ise, onların kişisel ihtiraslarının tipik örneği idi. Sadece bu da değil. Kıskançlıkla, kendi aralarında tekelleşmenin de rolü olmuştur. Bir de Mustafa Kemal’in daima akıldan ve bilimden yana görülmesinin samimiyeti karşısında, en azından gocunmuşlardır. Hele İttihat ve Terakki’nin Selanik’teki ikinci kongresindeki görüşleri ve bu görüşlerin her türlü mücadeleye rağmen kabul edilmesi onun birden lider olacağı korkusunu yaratmıştır. D. edecek