İYİ Parti Kırşehir İl Başkanı Müfit Göçen’den 10 Kasım mesajı:

 

“Atamızın hayalleri yaşamalı, ülkülerini yaşatmalıyız”

 

“Rahat uyu Ata’m! Senin kurduğun Cumhuriyeti yaşatacak, fikir ve inkılâplarına sahip çıkacak cesur bir gençlik dimdik ayakta, hizmet edeceği günlere hazırlanmaktadır.”

İYİ Parti Kırşehir İl Başkanı Müfit Göçen, Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 84. Yıldönümü dolayısıyla bir mesaj yayınladı.

Başkan Göçen, yalnız 10 Kasım’larda değil, her zaman, Mustafa Kemal’in mücadele azmi, bizlere yüklediği sorumluluklar ve gösterdiği hedeflerin tekrar tekrar konuşulması gerektiğini belirterek, mesajında şunları ifade etti:

“Değerli Kırşehirli Hemşerilerim,

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bu fani dünyadan ayrılalı 84 yıl oldu. Fakat bıraktığı muhteşem mirasıyla aramızda yaşamaya devam ediyor. Bu miras özgür, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’dir.

“Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı boyunca yaptığı mücadeleleri, milletimize kazandırdıkları ve kazandırmak istediklerini doğru anlama bakımından 10 Kasımların önemi büyüktür. Bu meyanda Mustafa Kemal Atatürk’ü anarak, bize ve ülkemize kazandırdıklarının muhasebesini yaparak, onun kurduğu cumhuriyetin 100. yılına yaklaştığı bu yılda yeni bir 10 Kasım’ı daha yaşıyoruz.

“Mustafa Kemal, 20. yüzyılın başlarında bilim ve teknolojinin önemini tespit etmiştir. Kurtuluşun ekonomik bağımsızlıktan, ülkenin her bakımdan kalkındırılıp güçlendirilmesinden geçtiğini belirtmiş, Batı uygarlığının biliminden, teknolojisinden yararlanarak, bunları özümseyerek çağdaş uygarlık düzeyine çıkıp, bu düzeyi de aşmayı milletinin önüne amaç olarak koymuştur. Mustafa Kemal bu amacı daha somut olarak “Davamız, en medeni en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir” şeklinde ifade etmiş ve refah toplumu olmayı hedef göstermiştir.

“Gerçekten de 1923 ile 1938 yılları arasında sağlanan gelişme ve değişmeler, hem milletin birbiriyle kucaklaşması, hem de çağ ile yarışmak düşüncesiyle temellendirilmiştir. Uygulanması da milletin çağdaşlaşmaya katılması ve ona katkıda bulunması şeklinde olmuştur.

“Mustafa Kemal’in, Türk milletini büyük bir atılıma hazırladığı ve yönlendirdiği yüzyılda Avrupa ve Asya’nın pek çok ülkesinde, totaliter rejimler veya diktatörlükler bulunuyordu. Böyle bir dünyada Atatürk, yabancı bir gazetecinin sorusuna “Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim” diye cevap vermiştir. Aynı çağda yaşayan, gerek kendi milletleri, gerekse dünya için endişe ve korku kaynağı olan liderler, bugün ya unutulmuş ya da kötü miraslarıyla anılır olmuştur. Mustafa Kemal ise, sevgi ve saygı uyandırarak, Türk milletini, çağ ile tanıştırmaya gayret edip varlığını teminat altına almaya yöneltmiştir. “Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak” hedefi ise çağın akışına yön verme düşüncesinin bir göstergesidir.

“Değerli Kırşehirliler, yalnız 10 Kasım’larda değil, her zaman, Mustafa Kemal’in mücadele azmi, bizlere yüklediği sorumluluklar ve gösterdiği hedefler tekrar tekrar konuşulmalıdır.

“Ülkemizin en zor anında bile düşünüp ortaya koyduğu milli hedef ve stratejilerin hatırlanması, bu tür çabaların anlam ve değerinin çok iyi bilinmesi, Mustafa Kemal’in ebedi istirahatgâhında huzur içinde yatması bakımından da önemlidir. Mustafa Kemal Atatürk “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” diyordu.

“Sevgili Gençler,

“Ölümsüzlüğe geçişinin yıldönümü olan 10 Kasım’la başlayan bu haftada, ona olan sonsuz sevgi ve saygımızı yinelerken, onun yaptıklarını değerlendirip, öğretisini anlayıp, amaç ve hedefinin ne olduğunu ve neler yapmak istediğini ve neler yaptığını kavramaya çalışmalıyız. Bugün, bizlere düşen görev, Atatürk’ün yolundan, yüzümüzü geleceğe dönmek, ufkumuzu geniş, hedeflerimizi büyük tutmaktır. Bunun için, 10 Kasım’ları aydınlık geleceğimi-ze yönelik atılımlarımızın esin kaynağı haline getirmeliyiz. Onun hayalleri ile yaşamalı, ülkülerini yaşatmalıyız.

“Sevgili Arkadaşlarım;

“Sizler bilmelisiniz ki, Atatürk’ün ilkeleri ışığında, onun çizdiği muasır medeniyetlere ulaşma yolunda, hiç yorulmadan yürüme konusunda kararlı olmak, ona verilebilecek en bü-yük hediyelerin başında gelmektedir. Biliyorum ki bizler; Atatürk’ün ümit ettiği o gençlik olacağız. O’nun izinden ve gösterdiği hedeflerden bir an bile ayrılmadan, ülkemizi her alanda başarıdan başarıya taşıyacağız. Bundan hiç şüphemiz yoktur.

“Bizler İYİ PARTİLİLER olarak Ulu Önder Atatürk’ü anlıyor ve fikirlerini kendimize bir yol haritası olarak kabul ediyoruz. Bu doğrultuda çalışmak, ona karşı duyduğumuz saygının ve sevginin en büyük göstergesidir. Biliyoruz ki bizler eğer kendi ufkumuzu geniş, hedeflerimizi de büyük tutarsak, ancak o zaman O’nun manevi şahsiyeti karşısında başımız dik alnımız açık bir şekilde durabiliriz. Yine biliyoruz ki Atatürk gençliği bunu yapabilecek güç ve kudrete sahiptir.

“Bu günün anlam ve önemine binaen bazı konuları hatırlatmak istiyorum: Atamızın kurduğu Cumhuriyet, kuldan yurttaş yarattı. Atatürk’ün kurduğu bu Cumhuriyet köyünden okula gitmek için bazen saatlerce yürüyen, Çoban Sülü’nün okuması ve Türkiye’nin başına geçmesini sağlamıştır. Bu Cumhuriyet, Aziz Sancar’ın Mardin’in bir köyünden kalkıp, Nobel bilim ödülünü almasını sağlamıştır. O, herkese bu fırsatları veren rejimin kurucusudur. Cumhuriyet biziz, Mustafa Kemal biziz, herkestir, doğmamış çocuğun adıdır.

“Bugün ne yazık ki Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet, onun nimetleriyle büyük makamlara gelmiş olanların elinden her geçen gün derin yaralar almaktadır. Onun nimetleriyle palazlanan bazı kokuşmuş zihniyetler Cumhuriyet kazanımlarını yok etmeye çalışmaktadırlar. Atatürk inkılâplarını yok sayan, bizi tekrar Ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyen, kadını dışlayan bir rejimin adı Cumhuriyet olamaz. Bugün maalesef kadın erkek eşitliğinde Türkiye 140 kadar ülke arasında 125. sıradaysa Cumhuriyet yarımdır. Hiç şüphesiz Atatürk’ün kemikleri sızlamakta; Atatürkçüyüz diyenler uyumaktadır.

“Herkese fırsat eşitliğini, kadınına ve erkeğine aynı olanakları, eşitliği savunuyorsak, okula çocuklarımız aç gitmiyorsa, çocuklarımızın cebine babaları harçlık koyabiliyorsa, üniversiteli geçim ile bilim arasına sıkışmamışsa, nitelikli beyinler yurt dışından önce yurdu düşünüyorsa, emekçi emeğinin hakkını alabiliyorsa, emeklimizi huzur içinde yaşatabiliyorsak Atatürk’ün cumhuriyeti o zaman gerçek anlamıyla Cumhuriyet olabilir. Herkes bilmeli ki bizler bunun ısrarlı savunucularıyız.

“Değerli hemşerilerim,

“Atatürk dilimizi sadeleştirildi, Latin alfabesiyle herkesin kolay okuma yazma öğrenmesinin koşulları oluşturuldu. Osmanlı’nın yüzyıllarca kullandığı Arapça - Farsçayla karışık, halkın anlamadığı bir dili savunmak komiktir. Osmanlının son döneminde devletin Nüfusu 19 milyon civarında iken okuma yazma bilenlerin sayısı % 10 civarındaydı. Buna sadece adını yazmasını bilenler de dâhildir. Kadınlarda ise bu oran sadece % 3 idi. Atatürk sayesinde millet konuştuğu Türkçesine kavuştu, on bin yıllık tarihi ve kültürü olduğunu öğrendi. Bilgi kaynağı Batıdaydı. Düşüncenin, bilimin, teknolojinin tarihi orada ve Latin alfabesiyle yazılmıştı ayrıca. Yeni alfabeye geçişi, hem de okumuş yazmış olmak iddiasında olanlar bile, “millet bir gecede dilsiz bırakıldı” “Millet düşünemez hale geldi” laflarıyla kötülemesi anlamsızdır, insafsızlıktır, aymazlıktır. Onlara şunu sormak gerekir: Osmanlı’nın yedi yüz yıllık tarihinde bilim, sanat, hukuk, felsefe, tıp… gibi alanlarda yazılmış kaç tane uluslararası eser var? Matbaanın üç yüz sonra geldiği ülkede basılmış eser sayısı kaçtır? Düşünceyi kim özgürce ifade edebiliyordu? Bunları bilmekten aciz insanların bugün cumhuriyetin önemli makamlarını işgal etmeleri ne kadar acıdır.

“Ayrıca Atatürk’ü dinsizlikle veya din düşmanı olmakla itham edenler şunu bilmelidir ki, Atatürk’ün dine saygısını hiçbir devlet adamında görmek mümkün değildir. O, halkın dinini daha iyi anlaması için ilk kez Kur’an-ı Kerim’in Türkçe mealini yazdırmış, kendi cebinden Tokyo’da bir cami yaptırmıştır. Bu camiyi Tokyo’da yaptırmasının nedeni, ilk ezanın orada okunmasını sağlamak içindir. Onun savunduğu din, kulaktan doğma değil; akla, bilime uygun bir İslâm anlayışıdır.

“Milletimiz şunu iyi bilmelidir ki Atamızın en büyük emaneti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne her zaman ve her türlü durumda sahip çıkacağımıza söz veriyoruz. İYİ PARTİ iktidarında bütün bu olumsuzluklar son bulacak, milletimiz hak ettiği huzur ve refahı kazanacaktır. Bu düşüncelerle Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete intikalinin 84. yıldönümünde bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyorum.

Rahat uyu Ata’m! Senin kurduğun Cumhuriyeti yaşatacak, fikir ve inkılâplarını sahip çıkacak cesur bir gençlik dimdik ayakta, hizmet edeceği günlere hazırlanmaktadır.” (HABER: CEMRE BAYRAM)